Bu tekerleme aşağıda yazdığım yazının özeti olsun.
Uzun yıllar tanıdığım Danimarkalı bir bayan arkadaşım, bir gün beni arayarak benimle önemli bir konuyu konuşmak istediğini söyledi. Bir gün kararlaştırdık ve buluştuk. Kızının, bu ülkede doğup büyümüş Türk kökenli bir erkekle ciddi boyutta bir arkadaşlığı olduğunu öğrendiğini ve kızının bu Türk erkek arkadaşıyla evlenmek istediğini, ama kızı adına endişe duyduğunu anlattı bana. Arkadaşım kızının erkek arkadaşını sadece kızının anlattığı kadarıyla tanıdığını söyledi.
Arkadaşımın uzun uzun sayarak anlattığı endişeleri dinledikten sonra kendisine yuvarlak laflarla, endişe duymasının normal olduğunu, ancak bu kadar büyütmesine gerek de olmadığını ve kızının kararına saygı duymasını söyledim.
Ancak arkadaşımın benimle bu konuyu konuşmasını uzun süre düşündüm. Çok aktif bir göçmen dostu olarak bildiğim bu hoşgörülü arkadaşımın söz konusu kendi çocuğu olunca, içinde ne gibi endişeler taşıdığını öğrenince şaşırdım. Bunca zamandır bir arpa boyu yol katedilemediğini gördüm.
40 yıl gibi bir zaman diliminde başta Türkiye olmak üzere bir çok Müslüman ülkeden gelen göçmenle birlikte yaşamalarına rağmen Danimarkalıların hala bu göçmenleri tanımadıklarını anladım.
Düşünebiliyor musunuz? 40 yılı aşkın zamandır birlikte aynı topraklarda yaşamalarına rağmen halen her iki tarafta da tartışılan konu karışık evlilikler.
Bunun en son örneğini de geçtiğimiz günlerde yapılan bir kamuoyu araştırmasında gördüm. Danimarka’da Gallup tarafından yapılan bir araştırma, neredeyse Danimarka halkının yarısının Müslüman bir damat ve ondan olacak bir torun istemediğini ortaya koydu. Gallup’ın yaptığı bu araştırma, halkın yüzde 49’unun çocuklarının bir Müslüman ile evlenmesine sıcak bakmadığını gösteriyor.
Tuhaftır, halkın üçte biri göçmenlere karşı hoşgörülü olduğunu söylese de, oğlunun ya da özellikle kızının Müslüman bir eş bulmasına sıcak bakmıyor.
Gerekçeler ise bayan arkadaşımın bana sözünü ettiği şeyler. Hemen hemen hepsi, kızının baskı göreceğinden, başını örteceğinden, torunlarının sünnet ettirileceğinden, Noel kutlayamayacaklarından, Ramazan’da oruç tutacaklarından, alkolün yasaklanacağından vs. vs. nedenlerden korkuyor.
Bu yüzde 49’luk kesim her ne kadar da kendisini hoşgörülü olarak tanımlasa da ve çok kültürlü bir yaşamdan yana olduğunu öne sürse de, söz konusu kendi çocuğu olduğu zaman durum değişiyor.
Danimarkalılar, Danimarka değerleri, cinsler arasında eşitlik sözkonusu olduğu zaman, Müslüman kökenli göçmenlerin fazla demokrat olmadıklarını düşünüyorlar.
Ama bir genelleme yapmadan Danimarkalılar ile farklı inanç ve etnik gruplardan insanlar arasında yapılan evliliklere, onların günlük yaşamlarına bakıldığında, aslında anne ve babaların kaygılarının da yersiz olmadığını ve haklılık paylarının olduğunu görüyoruz. Karışık evliliklerin başlangıcında çiftlerin dünyaya pembe gözlüklerle baktıklarını, ama zaman içerisinde gerçek yaşama geçildiğinde, çocuklar büyümeye başladığında sorunların çığ gibi büyüdüğünü ve bir çok evliliğin de yukarıda sözü edilen endişeler yüzünden hüsranla sona erdiğini görüyoruz.
Gerçi bu endişe sadece Danimarkalılara özgü bir şey değil. Aynı endişeyi Müslüman anne-babalar da taşıyor. Oğullarının ya da kızlarının bir Danimarkalı ile evlenmesine bir çok aile sıcak bakmıyor ve karşı çıkıyor. Müslüman göçmen aileler arasında da bir araştırma yapılsa, eminim onlar Danimarkalıları sollayacaklardır. Ayrıca aynı inanca sahip olmak da evlilikte mutlak bir uyumu sağlamayabiliyor. Aynı inançtan olan çiftler arasında da sorunlar, boşanmalar yaşanıyor.
Bütün bu sorunlar ya da endişelerin temelinde, yıllarca bu insanların bu kadar içiçe yaşamalarına rağmen birbirlerini yeteri kadar tanımamaları yatıyor.
Ama asıl ilginç olan ise, göçmenlerin kendi aralarında yaptıkları evlilikler de uyum açısından yıllarca tartışma konusu olmuştu. Danimarkalılarla kaynaşamamalarından, eşlerini geldikleri ülkelerden seçmelerinden şikayetçi olunmuştu. Kısacası, 40 yıldır gidile gidile bir arpa boyu yol gidilmiş.
- Emeklerin boşa gitmedi, rahat uyu Sadi… - 16/08/2020
- Heykelleri yıkarak tarihi silebilir miyiz? - 16/06/2020
- Danimarka’da normalleşme sürecine girildi - 20/04/2020
- Korona günlerinde aşk… - 19/03/2020
- Nazi işgali altındaki Danimarka’daki basının gözüyle modern Türkiye - 27/09/2016
- Güle güle usta - 18/09/2016
- Sosyal Demokratlar erimeye mahkum - 28/04/2014
- Ne şiş yansın, ne kebap - 29/03/2014
- Bu ülkede yok yok… - 02/03/2014
- Yalanın İcadı… - 29/01/2014
- İçinden Meriç geçen bir yaşam öyküsü - 12/12/2013
- 100 aday, 38 üye… - 26/11/2013
- Bir arpa boyu yol gidilmiş… - 19/10/2013
- Besle kargayı, oysun gözünü! - 28/08/2013
- Oturun oturduğunuz yerde - 24/06/2013
- Avrupalı Türk mü… Hadi ordan! - 23/05/2013
- Dünyanın en güçlü kadınları…! - 24/04/2013
- İfade özgürlüğü tehdit altında mı? - 25/02/2013
- Yalanlara inanmaya devam… - 23/01/2013
- Çocuk olamadan anne olan çocuklar… - 18/10/2012
- Kardeş kanı dökmenin açıklaması ne olabilir ki? - 25/09/2012
- Aynı tas aynı hamam - 24/08/2012
- Siyaseti sevdirmenin yolları… - 18/06/2012
- Alanya: Bir dünya kenti - 06/06/2012
- Pizzacısın sen, pizzacı kal… - 22/05/2012
- 23 Nisan’ın ardından… - 25/04/2012
- Avrupa can çekişiyor - 22/03/2012
- Ateş düştüğü yeri yakıyor - 22/02/2012
- Bu nasıl hükümet! - 25/01/2012
- Göçmenler kimin için önemli? - 15/12/2011
- Biz büyük resme bakalım - 20/11/2011
- Tünelin sonu karanlık - 21/10/2011
- Kaybederken kazanmak… - 27/09/2011
- Türk çocuklarının vize çilesi - 24/08/2011
- Türkler Avrupalı değil… - 20/06/2011
- Arap baharı mı, Avrupa’nın kara kışı mı? - 18/05/2011
- İskandinav modelinin sonu geldi - 27/04/2011
- Bu insanlara kim sahip çıkacak? - 23/03/2011
- Modern köle pazarı - 20/02/2011
- Ölen öldüğüyle kalmasın artık! - 18/01/2011
- Hipnotize olmuş teröristler? - 20/12/2010
- Aşırı sağcılar kimin tetikçisi… - 24/11/2010
- Danimarka’nın varoşları: ‘Gettolar’ - 28/10/2010
- PKU’lu çocuklarımız Danimarka’dan seslendi: ‘Sesimizi duyun’ - 22/10/2010
- Tencere dibin kara… - 21/09/2010