O akşam bizim için tarihi bir akşamdı. Seninle uzun yıllar süren dostluğumuzun temeli o akşam orada atılmıştı. Yüksel ve Hüseyin ile dostluğumuz orada başlamıştı. O geceden sonra Türkiye’de gerek duymadığımız arkadaşlığı gurbette kurmaya karar verdik. O günden itibaren sadece arkadaş değil, artık kardeştik. Hemen hemen hergün birlikteydik. İçtiğimiz su ayrı gitmiyordu, dersem abartmış olmam. Evlilik yıl dönümlerimizi, yılbaşı akşamlarını birlikte kutluyor, eşlerimize aldığımız hediyeleri bile artık birlikte seçiyorduk. Dostluğumuzu, kardeşliğimizi iş ortaklığına dönüştürmek istiyorduk.
Yeni ülkemizdeki gelecekle ilgili birbirine benzer, ortak hayallerimiz vardı. Ama önce bu ülkenin dilini öğrenmemiz gerekiyordu. Birlikte Danca kurslarına başladık. Hem dil öğreniyor, hem de eşlerimize yük olmamak için para kazanmanın yollarını arıyorduk. Bir dönem geçici işlerde çalıştık. Uzun gecelerde yaptığımız uzun sohbetlerde sürekli yeni fikirler üretiyorduk. Hem sevebileceğimiz, hem de topluma yararlı olabileceğini düşündüğümüz bir iş konusunda kafa yoruyorduk.
Sadi, sen Türkiye’de almış olduğun eğitimi burada kullanabilmenin yollarını arıyordun. Benim de Türkiye’de yarım kalan üniversite eğitimimi tamamlamam gerekiyordu. Sen anadili öğretmenliği yapmaya, ben de üniversitede okurken postanede çalışmaya başladım. İkimiz de okumayı çok seviyorduk. O zamanlar, Dancamız yetersiz olduğu ve Danca kitaplar okumakta zorlandığımız için Kopenhag’daki kütüphanelerin Türkçe bölümündeki kitapları ödünç alıyorduk, zamanla artık o da yetersiz gelmeye başlamıştı bize. Türkiye’den kitaplar sipariş edip dönüşümlü olarak okuyorduk. Kopenhag Merkez Tren İstasyonundaki gazete satış bayisine gelen Türkçe gazete ve dergileri satın alıyorduk. Bu arada, Danimarka’dan bazı Türk gazetelerine arasıra seninle yazılar gönderiyorduk ve gönderdiğimiz yazılar yayınlanıyordu. Daha sonra bu gazeteler ve bu gazetelerin Avrupa baskıları sürekli yazmamızı istediler bizden.

Haber gazetesini Politiken gazetesi bünyesinde ilk çıkarmaya başladığımız 2002 yılında, Politiken’deki ofisimizden bir kare.
Sen, Yeni Yüzyıl ve Sabah gazetelerinde, ben de Milliyet ve Radikal gazetelerinde Danimarka’dan muhabirlik yapmaya başladık. 10 yıla yakın bir süre muhabirlik yaptıktan sonra birlikte Danimarka’da Türkçe bir gazete çıkarmanın yollarını aramaya başladık. Sonunda haftalık bir gazete çıkarma konusunda epeyce kafa yorduktan sonra projeyi hayata geçirmek için kolları sıvadık. Seninle sürekli beyin jimnastiği yapıyor, gece gündüz harıl harıl çalışıyorduk. Bir taraftan bilgisayarda foto ve gazete layout, grafik programlarını öğreniyor, diğer taraftan da buradaki Türk toplumuyla iletişim kurup, böyle bir medyaya ihtiyaç duyulup duyulmadığını araştırıyorduk. Kiminle konuşursak konuşalım, böyle bir medyaya duydukları açlığı dile getiriyorlardı bize. Amacımız Danimarka’da yaşayan yurttaşlarımıza haber ve bilgi verebilecek bir yayın organı kurmaktı. Vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu Danimarka medyasını maalesef başta Danca olmak üzere bir çok nedenden dolayı takip etmiyor, bu yüzden de Danimarka’da olup bitenlerden yeterince haberdar olamıyordu. Seninle amacımız insanlarımıza kendi dillerinde yaşadıkları ülke hakkında bilgi ve haber akışını sağlamaktı. Bunu da en iyi şekilde bir gazete ile yapacağımıza inanıyorduk.
Sonunda, yurttaşlarımızı anlatan, bilgilendiren bir gazete yapmaya karar verdik. Bu kararı verirken onların da bizim yanımızda olacağını biliyorduk. 2002 yılının Kasım ayında başladığımız bu yolculukta neler yapmadık ki seninle birlikte. “HABER” verdik, yorumunu onlara bıraktık…En değerli hazinemiz olan Türkçe’de buluştuk, Türkçe’yi yaşatmaya çalıştık… Kimseyi inancından, etnik kökeninden, fikirlerinden dolayı yargılamadık, damgalamadık… Irkçılık yapmadık, inanç sömürücülüğü yapmadık… Haberlerimiz parlamentoda başbakana soru sordurttu…Bakanların sinirini bozduk… Özellikle senin hazırladığın 1 Nisan şakaları dünyayı dolaştı…Birçok önemli haberi Türkiye medyası bizden aldı. Para biriktirmek için bir kafe ve restorana gitmeyen ve hayatta evlerine bir gazete bile almayan çoğu gurbetçimize hem de para ödeterek gazete okuma alışkanlığı kazandırdık.
Seninle toplumumuzun iyi gününde, kötü gününde yanında olduk… Cenazelerini toprağa verirken, mezarlıkta onlarlaydık… Sınırdışı edilen yakınlarını uğurlarken de yanlarındaydık… Bazen dertleşme ihtiyacı hisseden okurlarımızı dinledik, bıkmadan usanmadan. Seninle onların dert ortağı olduk…
Gazetecilik yaptık, aynı zamanda da toplumumuzun kültürel ihtiyaçlarını karşılamada çorbada bizim de tuzumuz olsun diyerek, birlikte fikirler ürettik. Türk sinemasını Danimarka’daki sinema salonlarında izleyiciyle buluşturmayı sağladık. Seninle, sadece sinemamızı değil, film yıldızlarımızı, ünlü film yönetmenlerimizi yurttaşlarımızla tanıştırdık. Söyleyecek sözü olan aydınlarımızı, profesörlerimizi bilim insanlarını getirdik… Ünlü yazarlarımızı da yurttaşlarımızla konuşturduk… Hemen hemen her türlü kültürel sanatsal etkinliklerin gerçekleşmesinde yeraldık ya da yapanlara katkıda bulunduk. Danimarka kültür sanat dünyasının bir parçası olduk, yurttaşlarımızı da bu dünyaya davet ettik.
Sadi, seninle buradaki toplumumuzun sesi, gözü, kulağı olmak için yola çıkmıştık. Uzun yıllar da başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Bir ilkti yaptığımız. Deneme amaçlı olarak iki dilde, Türkçe/Danca çıktımız bu yolu 13 yılı beraber aşındırdık. İlk gazeteyi çıkardığımızda, yaşadığın heyecanı, gözlerindeki pırıltıyı hala hatırlıyorum.
İlk olmak tabii ki kolay değildi. Bu toplumda yaşayan ve Türkçe konuşan bir kesime gazeteyi anlatmak, sevdirmek, onları gazetenin okuru yapmak kolay bir iş değildi. Ama okurlarımızın beğenisini kazanmayı başardık birlikte. Ekonomik krize, hiç de emin olmayan reklam piyasasına rağmen yılmadan yıllarca ayakta kalmayı başardık ve her ay okurlarımıza gazetelerini ulaştırdık.
İkimizde çok zor dönemlerden geçtik, ekonomik krizler yaşadık. Birbirimizi üzdüğümüz, kırdığımız dönemler oldu. Sevdiklerimizi, ailelerimizi ihmal ettik bu zor yıllarda. Ama seninle Danimarka’da bir tarih yazdık Sadi.
Basılı gazetecilikten dijital gazeteciliğe geçtiğimizde artık ikimiz de yorulmuştuk. Sen artık sorumluluk almak istemiyordun, başka şeyler yapmak istiyordun ve yollarımızı ayırdık. Ama gazetecilik, matbaa kokusu içine o kadar işlemişti ki, kopamıyordun bir türlü bu meslekten. Başka bir arkadaşın çıkardığı bir başka gazetede bir süre ona destek oldun. Sen kitaplar çevirmeye, bense bir taraftan eğitimcilik yapmaya ve birlikte çıktığımız bu yolda artık sensiz yürümeye devam ettim. Bu yolda yalnız yürürken, bazen senin yaratıcılığını, fikirlerini, espirilerini, dostluğunu ve aydın kişiliğini çok özlüyorum. Ani ölümün sadece ailen, yakınların, ben ve dostların için bir kayıp değil, okurların için de büyük bir kayıp. O kadar çok sevenin varmış ki Sadi, sağolsunlar beni arayıp, bana ve benim nezdimde ailene üzüntülerini belirtip, başsağlığı dileklerini ilettiler.
Şunu bil Sadi, seninle 30 yılı aşkın bir süre güzel bir dostluk yaşadık ve çok güzel işler başardık.
Emin ol, emeklerin hiç boşa gitmedi, rahat uyu…
- Emeklerin boşa gitmedi, rahat uyu Sadi… - 16/08/2020
- Heykelleri yıkarak tarihi silebilir miyiz? - 16/06/2020
- Danimarka’da normalleşme sürecine girildi - 20/04/2020
- Korona günlerinde aşk… - 19/03/2020
- Nazi işgali altındaki Danimarka’daki basının gözüyle modern Türkiye - 27/09/2016
- Güle güle usta - 18/09/2016
- Sosyal Demokratlar erimeye mahkum - 28/04/2014
- Ne şiş yansın, ne kebap - 29/03/2014
- Bu ülkede yok yok… - 02/03/2014
- Yalanın İcadı… - 29/01/2014
- İçinden Meriç geçen bir yaşam öyküsü - 12/12/2013
- 100 aday, 38 üye… - 26/11/2013
- Bir arpa boyu yol gidilmiş… - 19/10/2013
- Besle kargayı, oysun gözünü! - 28/08/2013
- Oturun oturduğunuz yerde - 24/06/2013
- Avrupalı Türk mü… Hadi ordan! - 23/05/2013
- Dünyanın en güçlü kadınları…! - 24/04/2013
- İfade özgürlüğü tehdit altında mı? - 25/02/2013
- Yalanlara inanmaya devam… - 23/01/2013
- Çocuk olamadan anne olan çocuklar… - 18/10/2012
- Kardeş kanı dökmenin açıklaması ne olabilir ki? - 25/09/2012
- Aynı tas aynı hamam - 24/08/2012
- Siyaseti sevdirmenin yolları… - 18/06/2012
- Alanya: Bir dünya kenti - 06/06/2012
- Pizzacısın sen, pizzacı kal… - 22/05/2012
- 23 Nisan’ın ardından… - 25/04/2012
- Avrupa can çekişiyor - 22/03/2012
- Ateş düştüğü yeri yakıyor - 22/02/2012
- Bu nasıl hükümet! - 25/01/2012
- Göçmenler kimin için önemli? - 15/12/2011
- Biz büyük resme bakalım - 20/11/2011
- Tünelin sonu karanlık - 21/10/2011
- Kaybederken kazanmak… - 27/09/2011
- Türk çocuklarının vize çilesi - 24/08/2011
- Türkler Avrupalı değil… - 20/06/2011
- Arap baharı mı, Avrupa’nın kara kışı mı? - 18/05/2011
- İskandinav modelinin sonu geldi - 27/04/2011
- Bu insanlara kim sahip çıkacak? - 23/03/2011
- Modern köle pazarı - 20/02/2011
- Ölen öldüğüyle kalmasın artık! - 18/01/2011
- Hipnotize olmuş teröristler? - 20/12/2010
- Aşırı sağcılar kimin tetikçisi… - 24/11/2010
- Danimarka’nın varoşları: ‘Gettolar’ - 28/10/2010
- PKU’lu çocuklarımız Danimarka’dan seslendi: ‘Sesimizi duyun’ - 22/10/2010
- Tencere dibin kara… - 21/09/2010
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.