Hêlîn, ‘’Bir kedim bile yok’’ dizelerinin sahibi şair, 12 Eylül öncesi sol gruplardan ‘’Özgürlük Yolu’’ hareketinin lideri, Kürt siyasetçi, avukat Kemal Burkay’ın doktor kızıydı…
Kemal Burkay ile ne 12 Eylül öncesinde, ne de sonrasında siyasi bir yakınlığım olmadı.
Ancak, o siyasetin içinde yer alan, değer verdiğim insanlar oldu.
Felsefe öğretmeni Mustafa Düzgün bunlardan biriydi.
Mustafa Düzgün, Dersim’in en büyük Alevi Dedelerinden Düzgün Baba’nın oğluydu.
Anımsıyorum; ben henüz ilkokula gitmeyen küçücük bir çocukken, Mustafa Düzgün, babasıyla , Dedelik hizmeti kapsamında, Binboğa yöresindeki köyleri dolaşıyorlardı. Bu kapsamda bizim köye de gelmiş, Adil Amca’nın konağında cem tutmuşlardı. İlk kez o yıllarda tanıdığım Mustafa Düzgün, daha sonra Ankara’da felsefe öğretmeni olarak karşıma çıktı. Üniversite yıllarında ‘’Dedelik’’ postunu terk etmiş, sosyalist hareketin içinde yer almıştı.Mustafa Düzgün, Kemal Burkay’la birlikte ‘’Özgürlük Yolu’’ siyasetinin içinde yer aldı. Şimdi nerededir, ne yapar bilmiyorum. O’na saygım ve duygusal yakınlığım nedeniyle, içinde yer aldığı siyasi hareketi de uzaktan, ilgi ile izlemiştim.
Kemal Burkay da, Mustafa Düzgün gibi Dersim’liydi. Askeri darbelerin, 68 ve 78’li gençlik kuşaklarının bütün acılarını, hapisliklerini birlikte yaşadılar. Birçok sosyalist ve devrimci gibi, ülkeyi terk ederek yurt dışına çıkmak zorunda kaldılar. Kemal Burkay, İsveç’e; Mustafa Düzgün Almanya’ya yerleşti.
Burkay, uzun yıllar İsveç’te yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndü. ‘’Kürt açılımı’’ sürecinde, AKP’nin safında yer aldı. Parti kurdu, siyasi geçmişiyle örtüşmeyen tutumlar sergiledi. Ancak, bütün bunlar bu yazının konusu değil. Kemal Burkay da , ‘’açılım’’ süreciyle ilgili iç hesaplaşmasını yapıyordur.
Hêlîn, darbelerin travmasını babasıyla birlikte yaşamıştı.
Türkiye’de doğdu, İsveç’te büyüdü. Bu ülkede okudu, doktor oldu; Stockholm’deki bir hastanede çalışmaya başladı.
Kemal Burkay, bir şiirinde Hêlîn’i şöyle anlatır:
HÊLÎN
O doğduğu gün ben dağ köylerindeydim
O altı aylıkken hapisteydim
Döndüğümde unutmuştu beni
Üç yaşındayken süngüler arasında buluştuk
Bana ve jandarma amcalara bisküvit vermek istedi
O altı yaşındayken sıkıyönetim çaldı kapımızı
Bir yıl Ankara, İstanbul, Diyarbakır arasında dolaştım
Mapushaneye görmeye gelişinde
Eve dönmüyorum diye küstü benden
Ve o yedi yaşındayken
Kaçtım ondan ve ülkemden
O şimdi sekiz yaşındadır
Nedenini bilemez ayrılıkların,
Acısını bilir
Ve onun için bütün bu olup bitenler
Bir oyuncağın kırılışına benzer…
***
68 ve 78 kuşağından devrimcilerin bir bölümü, Avrupa ve Kuzey ülkelerine siyasi sığınmacı olarak geldi. Kendi topraklarından koptular: ancak, yaban topraklarda kök salamadılar.
Başka bir ülkeli olamadılar, Türkiye’li kalamadılar.
İki arada, bir derede, umutsuzluk ve tükenmişlik duygusu içinde geçti günleri.
Önemli bir bölümünün ölüm nedeni kanser ve kalp krizi oldu. Ölüm haberleri gazetelerde, televizyonlarda yer almadı.
Gözyaşı döküp şiirler yazdım arkalarından:
MERAK İŞTE!
Öyle ünlü biri de değilim ki,
televizyon versin haberi
Telefonlarım yanıt vermeyecek
Postacı geri götürecek mektuplarımı
Tanıdık birileri de yok ki buralarda,
sorasın
’Yine başını alıp gitmiştir,
nasıl olsa çıkar gelir bir yerlerdenr’
diyerek umutlanacaksın
İki satırlık bir haber için
Belki de yıllarca bekleyeceksin
Merak ettim işte,
Öldüğü nasıl öğreneceksin..
***
İçlerinde halen kansere direnenler; iki kez kalp krizi geçirmelerine karşın, yaşama tutunmaya çalışanlar var.
Sessiz, sedasız ölüp gidenler, acılarını çocuklarına miras bıraktılar.
Ülkelerinde devrim yapmak için kendilerini yetiştirmiş; başka bir ülkede çocuklarını kaybettiler.
Çocukları intihar edenler, uyuşturucu bağımlısı olanlar oldu.
Çok zor çıktı Hêlîn gibi okuyup, yolunu bulanlar.
Yakınımızdaki Lund kentinde, kalp krizinden ölen arkadaşım Kâzım Çalışkan, acılarını çocuklarına miras bırakıp gidenlerdendi. 12 Eylül’de, Malatya’nın Basak köyündeki evi sarılmış, arkadaşları evin içinde kurşunlanarak öldürülmüştü. Kâzım’ın 3 erkek çocuğu, o çatışmayı bir ranzanın altına gizlenerek izlemişlerdi.
Kâzım ve çocukları, İsveç’e ağır travmalarla geldiler. Yaşadıkları üzerlerinde kalıcı izler bıraktı.
İsveç’te yaşadığı süre içinde Kâzim, kendinden çok çocuklarına yandı.
Tükenmişlik duyguları içinde geçti günleri. Yaşamı kalp kriziyle noktalandı.
Hêlîn’in acısı,bir başka acı!..
Yok yere, körü körüne bir ölüm!
24 Nisan Pazartesi akşamı, çalıştığı hastaneden çıktı.
Trafiğe kapalı bir yolda, karşısına çıkan, bir uyuşturucu bağımlısının kullandığı çalıntı motosikletin çarpması sonucu ağır yaralandı!
Doktor arkadaşlarının bütün çabaları onu yaşama döndürmeye yetmedi.
Çarşamba günü son nefesini verdi.
28 Nisan Cuma günü toprağa verildi.
Kemal Burkay, ‘’ bir kedim bile yok’’ demişti;
şimdi artık Hêlîn’i de yok!
Kalleş bir ölüm!
Benim de iki kızım var.
Bir baba olarak, Burkay’ın, acısını yüreğimde duyuyorum.
Yunus Emre’nin sözleriyle bastırmaya çalışıyorum içimdeki acıyı:
‘’Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim, göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi..’’
Işıklar içinde uyu Hêlîn,
Yıldızlar yoldaşın olsun…
- Hêlîn Burkay’ın ardından.. - 05/05/2017
- Herkes gider Mersin’e… - 20/01/2017
- Anamla anayasa tartışması - 05/01/2017
- Sığınmacıya öğütler… - 27/12/2016
- Hüsnü Mahalli ve bir kurt masalı… - 19/12/2016
- Çocuk yaşta evlilik türkülerimizi de zehirledi - 24/11/2016
- Nail Güreli’nin ardından… - 01/11/2016
- SABAHIN BİR SAHİBİ VAR! - 24/10/2016
- İbrahim’ın Destanı… - 18/10/2016
- Bir gelen var… - 20/09/2016
- Gazetecilikte, ’Nereeeden, nereye!’ - 12/09/2016
- ‘Video’ gelin… - 29/08/2016
- ÖMRÜM, ÖMRÜM! - 22/08/2016
- TAŞLAR YERİNE OTURURKEN… - 18/08/2016
- İsveç’te neler oluyor! - 11/05/2016
- Safa ile git Otyam Baba - 16/08/2015
- Şampanya ile kutlanan boşanmalar - 06/04/2015
- Avrupa’nın üzerindeki IŞİD hayaleti - 27/03/2015
- KUZEYDEN SAVAŞ ESİNTİLERİ.. - 25/10/2014
- AH İSVEÇ’İN ŞU SARHOŞ GEYİKLERİ! - 05/10/2014
- Oyları azalan Başbakan parti liderliğini bıraktı - 24/09/2014
- Kaynak işçiliğinden Başbakanlığa uzun, ince yol… - 08/09/2014
- ’Bu ateş, gün gelir sizi de yakar!’ - 25/08/2014
- Bir gurbetçinin tatil hikayesi… - 21/07/2014
- İsveç’te ulusalcılık ve yabancı düşmanlığı - 09/06/2014
- Gurbette yaşlanmak… - 30/05/2014
- Osmanlı tabloları Katar’a nasıl uçuruldu.. - 01/05/2014
- İsveç’te seçim havası - 07/04/2014
- Ev kuşunun öyküsü - 02/03/2014
- İSVEÇ’TE BAŞBAKAN VE BAKAN İSTİFALARI… - 29/01/2014
- Tavkirarlılar köklerini arıyor.. - 13/12/2013
- Gurbetin çocukları - 26/11/2013
- Tuncel Kurtiz’in İsveç serüveni… - 08/10/2013
- İsveç’te bit pazarlarına nur yağıyor.. - 26/09/2013
- Sisi’ci misin, Mursi’ci misin? - 10/09/2013
- İnternetten boşanma devri.. - 21/08/2013
- ‘Dümende” Peter Curman - 19/07/2013
- Taksim direnişinden Stortorget’e - 19/06/2013
- TEZGAH ALTINDAN İÇKİ SATIŞI - 06/06/2013
- Derenin derinliğini avanağa ölçtürürler - 06/05/2013
- Bu bizim hikayemiz - 24/04/2013
- Herkesi balık hafızalı sanıyorlar - 03/04/2013
- Bi Acem destanı - 24/03/2013
- Dağları bekleyen korku - 10/03/2013
- Sivil toplum örgütleri ne işe yarar? - 25/02/2013
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.