
Peki, nasıl oluyor da, ekonomik refah düzeyi yüksek, eğitimli, demokratik, dayanışmacı, hoşgörülü ve özgürlükleriyle tanınan İskandinav ülkelerinde aşırı sağ partiler kendilerine destek, taraftar bulabiliyorlar?
Danimarka, Norveç ve İsveç’ten sonra şimdi Finlandiya’da da aşırı sağ oylarını önemli ölçüde artırarak parlamentoya girmeyi başardı. Finlandiya’daki aşırı sağ parti ’Gerçek Finlandiyalılar’, 17 Nisan’da yapılan genel seçimlerde yüzde 19 oranında oy alarak ülkenin üçüncü büyük partisi haline geldi.
İskandinav ülkelerinde aşırı sağın bu yükselişi, her ne kadar Müslüman dünyayla Batı dünyasının gerilim halinde olduğu ve sürekli terörün konuşulduğu bir dönemde gerçekleşse de, göç ve göçmenlerle alakalandırılsa da, bu yükselişi sadece bu sorunlarla sınırlandırmak doğru olmayacaktır.
Ekonomik sıkıntıların yaşandığı dönemlerde bu gerilimlerin, yabancı düşmanlığının arttığı bilinse de, bu ülkelerde aşırı sağın yükselişinin temelinde bir başka gerçek daha yatıyor. O da küreselleşme ve Avrupa Birliği.
Kamu giderlerinin oldukça yüksek olduğu, yüksek maliyet ödenerek elde edilen üretim yerine ucuz mal ve emeğin bu ülkelere rahatça sokulması, uluslararası şirketlerin neredeyse hiç vergi ödemeden bu ülkelerde pazar oluşturmaları, İskandinavyalı yatırımcıların giderek İskandinavya dışına kaymaları, kısacası küreselleşme İskandinavya refah sisteminin temeline dinamit koydu. Bunu da aşırı sağcılar çok iyi kullandılar diyebiliriz.
AB karşıtlığı ise bu ülkelerdeki aşırı sağ partilerin temelini oluşturuyor. AB’nin üye ülkeler üzerinde giderek artan etkisi, Avrupa’nın genişlemesinin çok kötü yönetildiğini de göz önüne alırsak, Avrupa’nın genişlemesine karşı olan ve temelinde milliyetçilik olan bu partilerin güçlenmesine neden oldu.
Norveç’in AB’ye girmemesi için ayak direyenlerin başında Norveçli aşırı sağcıların partisi (Fremskridtspartiet/İlerleme Partisi) vardı ve Norveç’in AB’ye girmesinin engellenmesinde büyük pay sahibi olmuştu.
İsveç’te aşırı sağcı İsveç Demokratları’nın güçlenmesi de İsveç’in AB’ye girmesinden sonra başladı. Danimarka’daki Halk Partisi’nin güçlenmesinin temelinde de AB’nin Danimarka üzerinde etkisi yatıyor. Gerçek Finlandiyalılar partisi, daha önce de Avrupa ortak para birliği Euro’ya, ekonomik kriz içindeki üye ülkeleri kurtarmak amacıyla oluşturulan yardım paketlerine de karşı çıkmıştı.
AB’ye ve küreselleşmeye temelde karşı olan ve AB’nin genişlemesine taraftar olmayan aşırı sağ partiler artık seslerini daha çok çıkarmaya başladılar. Ülkelerindeki hükümetleri, politikaları hissedilir biçimde etkilemeye başladılar.
İskandinav ülkelerinin kültürel olarak birbirine benzemesi hoşgörü anlayışlarının da aynı düzeyde olduğunu gösteriyor. İskandinav kültürünün özgün ve üstünlüğüne inanan aşırı sağcılar onu başta AB olmak üzere dış dünyadan korumaya çalışıyorlar. Özellikle monarşik ülkeler İsveç, Norveç ve Danimarka’da milliyetçilik diğer Avrupa ülkelerinden daha farklı bir tarzda yaşanıyor.
Modernlik ile köylülük arasında gelgitler yaşayan bu ülkelerdeki milliyetçi eğilimin en belirgin özelliği, monarşiye olan sımsıkı bağlılık, milli ve dini değerlerin yüceltilmesidir.
Bu yüzden Danimarka’da iki kez yapılan referandumda halk hem euroya ve hem de Maastricht anlaşmasına ’hayır’ dedi. Ve yine bu nedenden dolayıdır ki, Danimarkalı, İsveçli politikacılar bir AB referandumu yapmaktan çekiniyorlar, Norveç de AB’ye girmiyor.
Yazımızın başında da dediğimiz gibi, görünen o ki, İskandinav modeli artık referans olmaktan çıktı ve bu ülkelerde artık aşırı sağ rüzgarı esiyor.
Fakat bu gelişme sadece İskandinav ülkeleri ile sınırlı kalacak gibi görünmüyor. Avrupa’daki beceriksiz hükümetler iş başında kaldığı sürece bu tüm Avrupa’ya yayılırsa şaşırmayalım.
- Emeklerin boşa gitmedi, rahat uyu Sadi… - 16/08/2020
- Heykelleri yıkarak tarihi silebilir miyiz? - 16/06/2020
- Danimarka’da normalleşme sürecine girildi - 20/04/2020
- Korona günlerinde aşk… - 19/03/2020
- Nazi işgali altındaki Danimarka’daki basının gözüyle modern Türkiye - 27/09/2016
- Güle güle usta - 18/09/2016
- Sosyal Demokratlar erimeye mahkum - 28/04/2014
- Ne şiş yansın, ne kebap - 29/03/2014
- Bu ülkede yok yok… - 02/03/2014
- Yalanın İcadı… - 29/01/2014
- İçinden Meriç geçen bir yaşam öyküsü - 12/12/2013
- 100 aday, 38 üye… - 26/11/2013
- Bir arpa boyu yol gidilmiş… - 19/10/2013
- Besle kargayı, oysun gözünü! - 28/08/2013
- Oturun oturduğunuz yerde - 24/06/2013
- Avrupalı Türk mü… Hadi ordan! - 23/05/2013
- Dünyanın en güçlü kadınları…! - 24/04/2013
- İfade özgürlüğü tehdit altında mı? - 25/02/2013
- Yalanlara inanmaya devam… - 23/01/2013
- Çocuk olamadan anne olan çocuklar… - 18/10/2012
- Kardeş kanı dökmenin açıklaması ne olabilir ki? - 25/09/2012
- Aynı tas aynı hamam - 24/08/2012
- Siyaseti sevdirmenin yolları… - 18/06/2012
- Alanya: Bir dünya kenti - 06/06/2012
- Pizzacısın sen, pizzacı kal… - 22/05/2012
- 23 Nisan’ın ardından… - 25/04/2012
- Avrupa can çekişiyor - 22/03/2012
- Ateş düştüğü yeri yakıyor - 22/02/2012
- Bu nasıl hükümet! - 25/01/2012
- Göçmenler kimin için önemli? - 15/12/2011
- Biz büyük resme bakalım - 20/11/2011
- Tünelin sonu karanlık - 21/10/2011
- Kaybederken kazanmak… - 27/09/2011
- Türk çocuklarının vize çilesi - 24/08/2011
- Türkler Avrupalı değil… - 20/06/2011
- Arap baharı mı, Avrupa’nın kara kışı mı? - 18/05/2011
- İskandinav modelinin sonu geldi - 27/04/2011
- Bu insanlara kim sahip çıkacak? - 23/03/2011
- Modern köle pazarı - 20/02/2011
- Ölen öldüğüyle kalmasın artık! - 18/01/2011
- Hipnotize olmuş teröristler? - 20/12/2010
- Aşırı sağcılar kimin tetikçisi… - 24/11/2010
- Danimarka’nın varoşları: ‘Gettolar’ - 28/10/2010
- PKU’lu çocuklarımız Danimarka’dan seslendi: ‘Sesimizi duyun’ - 22/10/2010
- Tencere dibin kara… - 21/09/2010
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.