
Üniversitede İspanyol dili ve edebiyatı eğitimi aldığını söyleyen genç kızımız, bu arada kendi çabalarıyla İtalyanca ve Fransızca da öğrendiğini belirtti. Zaten Almanya’da doğup büyüdüğü için hali hazırda Almanca ve de İngilizce biliyor.
Buraya kadar tuhaf hiçbir durum yok. Tuhaflık ise bu genç kızımızın, “Ben Türküm, ancak Türkçe’m yeterli olmadığı için konuşmamı İngilizce yapıyorum, umarım herkes anlayabilir” demesiydi. Kızımızın bu açıklamasını duyunca neredeyse oturduğum koltuktan düşecektim.
Gençlerimizin hali içler acısı. Anadillerini bilmiyorlar, ama bir çok başka dil biliyorlar. Danimarka’da da durum pek farklı değil. Çoğu gencimiz maalesef kendi anadilini konuşamıyor.
Gençlerimizin anadillerinden uzaklaşmasında tabii ki bir çok neden var. Anadili eğitimindeki kısıtlama, izlenen politikalar, anne-babaların çocuklarına Türkçe’yi öğretememeleri, anadilini kullanma alanının kısıtlı olması gibi daha bir çok neden sayabiliriz.
Ama en üzücüsü ise, kendi edebiyatlarını, edebiyatçılarını, sanatçılarını kendi dillerinin güzelliklerini yeteri kadar bilmedikleri için gençlerimizin anadillerini küçümsemeye başlamaları. Kendi dillerini konuşmaktan utanır hale gelmeleri. Danimarka’da kariyer elde edebilmek için çabalarken, Türkçe’yi engel teşkil eden bir dil olarak görmeleri.
70 binin üzerinde vatandaşımızın yaşadığı bu ülkede resmi kurumların yayınladıkları broşür, kitapçık ve benzeri yayınlarda kullanılan Türkçe tam bir felaket. Zira bu broşürlerdeki içerik, profesyonel çeviri büroları tarafından Türkçe’ye tercüme ediliyor. Görünen o ki, çevirmenler de Türkçe’yi doğru dürüst bilmiyorlar.
Danimarka diline kazandırılmış bir çok edebi eserimizin çevirisi maalesef Türkçe’den değil, İngilizce’den yapılıyor.
Ulusal bilincimizin yavaş yavaş kaybolmakta olduğunu görmekten üzüntü duyuyoruz. Ve en önemlisi, Türkiye ile Danimarka arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde gençlerimizin anahtar rol oynayamamaları elimizi kolumuzu da bağlıyor.
Beş buçuk milyonluk küçücük Danimarka, yurtdışında kendi dili ve kültürünü koruyabilmek ve yaşatabilmek için 1920 yılından bu yana sadece Almanya sınırları içerisinde yaşayan Danimarkalılara devlet bütçesinden yarım milyar Danimarka kronu ayırıyor.
Onun için, ister onlarca dernek, vakıf kuralım ya da ’bir lisan, bir insan’ mantığı ile yabancı dil öğrenelim, eğer kendi anadilimizde kendimizi anlatamıyorsak bütün bunlar laf-ı güzaf.
- Emeklerin boşa gitmedi, rahat uyu Sadi… - 16/08/2020
- Heykelleri yıkarak tarihi silebilir miyiz? - 16/06/2020
- Danimarka’da normalleşme sürecine girildi - 20/04/2020
- Korona günlerinde aşk… - 19/03/2020
- Nazi işgali altındaki Danimarka’daki basının gözüyle modern Türkiye - 27/09/2016
- Güle güle usta - 18/09/2016
- Sosyal Demokratlar erimeye mahkum - 28/04/2014
- Ne şiş yansın, ne kebap - 29/03/2014
- Bu ülkede yok yok… - 02/03/2014
- Yalanın İcadı… - 29/01/2014
- İçinden Meriç geçen bir yaşam öyküsü - 12/12/2013
- 100 aday, 38 üye… - 26/11/2013
- Bir arpa boyu yol gidilmiş… - 19/10/2013
- Besle kargayı, oysun gözünü! - 28/08/2013
- Oturun oturduğunuz yerde - 24/06/2013
- Avrupalı Türk mü… Hadi ordan! - 23/05/2013
- Dünyanın en güçlü kadınları…! - 24/04/2013
- İfade özgürlüğü tehdit altında mı? - 25/02/2013
- Yalanlara inanmaya devam… - 23/01/2013
- Çocuk olamadan anne olan çocuklar… - 18/10/2012
- Kardeş kanı dökmenin açıklaması ne olabilir ki? - 25/09/2012
- Aynı tas aynı hamam - 24/08/2012
- Siyaseti sevdirmenin yolları… - 18/06/2012
- Alanya: Bir dünya kenti - 06/06/2012
- Pizzacısın sen, pizzacı kal… - 22/05/2012
- 23 Nisan’ın ardından… - 25/04/2012
- Avrupa can çekişiyor - 22/03/2012
- Ateş düştüğü yeri yakıyor - 22/02/2012
- Bu nasıl hükümet! - 25/01/2012
- Göçmenler kimin için önemli? - 15/12/2011
- Biz büyük resme bakalım - 20/11/2011
- Tünelin sonu karanlık - 21/10/2011
- Kaybederken kazanmak… - 27/09/2011
- Türk çocuklarının vize çilesi - 24/08/2011
- Türkler Avrupalı değil… - 20/06/2011
- Arap baharı mı, Avrupa’nın kara kışı mı? - 18/05/2011
- İskandinav modelinin sonu geldi - 27/04/2011
- Bu insanlara kim sahip çıkacak? - 23/03/2011
- Modern köle pazarı - 20/02/2011
- Ölen öldüğüyle kalmasın artık! - 18/01/2011
- Hipnotize olmuş teröristler? - 20/12/2010
- Aşırı sağcılar kimin tetikçisi… - 24/11/2010
- Danimarka’nın varoşları: ‘Gettolar’ - 28/10/2010
- PKU’lu çocuklarımız Danimarka’dan seslendi: ‘Sesimizi duyun’ - 22/10/2010
- Tencere dibin kara… - 21/09/2010
Bu yazıyı böylesine açık yüreklilikle, cesaretle ele alan bir gazete yazarını kutlamak gerekir. Asil değerlerin unutulup çakma değerlerin moda olduğu günümüzde, kendi öz kişiliğinin ve kimliğnin asıl ve asil bir unsuru olan kişilerin kendi dilleri, nasıl oluyor da ikinci plana itilecek veya utanılacak bir duruma geliyor düşünmek lâzım. Bunun ileride kişilerin kendisine ve topluma ne gibi zararlar getireceğini de iyi hesap etmek lazım. Kendini değersiz hissedenler hiç bir zaman değerli şeyler üretemezler deyip, hiç olmazsa yeni nesil ana-babaların, bu konuda çocuklarına, örnek olacak tutum ve davranışlar içinde bulunmaları gerekir diye düşünüyorum.
Örneğin alsınlar şu yazıyı ve kendi aralarında tartışsınlar. Yukarıda verilen örnek beni hem utandırdı, hem de düşündürdü. Kendi çocuklarımın bu duruma gelmesine asla izin veremem. Yunus Emre’den, Karacaoğlan’dan bir şiiri tadında ve duyarlılığında okuyamayacak bir çocuğu ben ne yapacağım? Öyleyse bana da düşen görevler ve sorumluluklar var demektir nokta.