İki ülke, iki dünya: Danimarka’nın huzuru ile Türkiye’nin sıcaklığı arasında bir yaşam karşılaştırması

Foto: Haber.dk
Cengiz KAHRAMAN
cengiz.kahraman@haber.dk
Türkiye’den gelen ve Türkiye’deyken dostlarla karşılaştığımda, sohbetin yönü çok geçmeden şu soruya geliyor: “Danimarka’da yaşamak nasıl?”
Bu soru, yüzeyde basit görünse de arkasında hem merak hem de bir kıyas arayışı taşıyor. Hele ki Türkiye gibi dinamik, inişli çıkışlı, zaman zaman tahmin edilemeyen bir ülkeden bakıldığında, Kuzey Avrupa’nın düzenli ve sessiz dünyası bir tür mercek altına alınmak isteniyor.
Konforun adresi, ama…
Danimarka, dünyanın en yüksek yaşam standartlarına sahip ülkelerinden biri. Eğitim ücretsiz, sağlık hizmetleri ulaşılabilir, toplu taşıma dakik, sokaklar temiz, yolsuzluk algısı düşük. Devletle vatandaş arasında kurumsallaşmış bir güven ilişkisi var. Yani vatandaş, verdiği verginin nereye gittiğini, hangi hizmete nasıl döndüğünü büyük ölçüde biliyor.
Ancak bu tablo her yönüyle parlak mı? Özellikle bu ülkede yaşayan bir göçmen ya da yeni gelen bir yabancı için? İşte işin o kısmı daha karmaşık.

Foto: AA
Aidiyet ile gerçeklik arasında kalmak…
Danimarka’da göçmen olmak; sabırlı, dikkatli ve stratejik olmayı gerektiriyor. Sistem sizi hemen dışlamıyor ama içeriye de kolay almıyor. İş dünyasında, sosyal çevrelerde, hatta eğitimde bile görünmez sınırlar zaman zaman hissedilebiliyor. Dil bilmek bir avantajdan çok zorunluluk. “İngilizce ile idare ederim” düşüncesi kısa sürede hayal kırıklığına dönüşebilir.
Bir başka mesele ise “aidiyet” duygusu. Danimarka, bireye kendi alanını koruma hakkı tanıyan bir ülke. Ama bu bireysellik, özellikle Türkiye’den gelen sosyal ve duygusal bağların güçlü olduğu bireylerde zamanla bir yalnızlık hissi yaratabiliyor.
Örneğin, Danimarka’da komşular yıllarca aynı apartmanda yaşayıp sadece “hej” deyip geçebilirler. Kimse kimsenin kapısını çalıp “Bir fincan şekeriniz var mı?” demez. Bu, bir soğukluk değil; mahremiyete verilen önem olarak görülür. Türkiye’de ise komşuluk, sadece aynı duvarı paylaşmak değil, hayatı paylaşmaktır.
Danimarka’da insanlar nazik, ama mesafeli. Türkiye’de ise sıcak ama sınır tanımayan ilişkiler baskın.

Foto: Haber.dk
Refah ile pahalılık arası…
Danimarka’daki yüksek yaşam standartları beraberinde yüksek bir maliyet de getiriyor. Özellikle son yıllarda artan konut fiyatları ve kira bedelleri, büyük şehirlerde yaşamayı zorlaştırıyor. Kopenhag’da bir oda kiralamak bile çoğu zaman binlerce kron tutuyor. Ortalama bir ailenin aylık kira gideri, gelirinin üçte birine yakın.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken şu: Danimarka’da ortalama maaşlar da yüksek. Asgari ücret yasal olarak tanımlanmamış olsa da sendikalar tarafından belirlenen alım gücünü dengeliyor. Market alışverişleri, gıda, ulaşım ve enerji Türkiye’ye göre pahalı; ancak gelir düzeyi bunu bir ölçüde karşılıyor.
Türkiye’de ise fiyatlar daha düşük görünse de, özellikle son yıllarda artan enflasyon ve gelir dağılımındaki adaletsizlik nedeniyle gerçek alım gücü ciddi biçimde azaldı.
Büyük şehirlerde ev kiraları maaşların yarısını bazen de tamamını götürüyor. Orta ve dar gelirli biri için ev sahibi olmak artık hayal oldu. Gençler ne ev sahibi olabiliyor ne de rahatça geçinebiliyor.
Sessiz huzur mu, hayatta kalma mücadelesi mi?
Danimarka’da emekliler toplumun aktif bir parçası olarak görülüyor. Devlet emekli maaşı yeterli bir yaşam sunmasa da özel emeklilik fonlarıyla birlikte çoğu insan emeklilik döneminde ekonomik olarak bağımsız kalabiliyor. 70 yaşındaki bir emeklinin bisikletle markete gidip tatil planı yapması burada şaşırtıcı değil.
Türkiye’de ise emeklilik, giderek yoksullukla özdeşleşiyor. Uzun yıllar çalıştıktan sonra bağlanan maaşlar, temel ihtiyaçlara bile yetmeyebiliyor. Emekli insanlar çalışmaya devam etmek zorunda kalıyor; bazıları ek iş yapıyor, bazıları da çocuklarına muhtaç oluyor.
Toplums

Foto: Haber.dk
al Baskı: Görünmeyen kurallar ve sessiz yargılar
Türkiye ve Danimarka arasında dikkat çeken farklardan biri de toplumun birey üzerindeki baskısı. Türkiye’de yaşamın birçok alanında gözle görülür bir sosyal denetim söz konusu. Ne giydiğinizden, kiminle görüştüğünüze, kaç yaşında evlendiğinizden çocuk yapıp yapmadığınıza kadar uzanan bir merak ve yargı mekanizması bulunuyor. Aileden başlayıp komşular, iş arkadaşları, hatta sokaktaki yabancılar bile bu denetimin bir parçası.
Danimarka’da ise bu tarz bir sosyal kontrol çok daha zayıftır. Birey, toplum tarafından sorgulanmaz; kimsenin ne zaman evlendiği, kaç çocuk yaptığı ya da nasıl yaşadığı başkalarının meselesi değildir. Bu durum bir özgürlük alanı sunsa da, bazıları için yalnızlık ve duyarsızlık hissi de doğurabilir.
Türkiye’de insanlar sizin yerinize karar vermeye heveslidir; Danimarka’da ise kararlarınızı sorgulamazlar, ama sonuçlarına da sadece siz katlanırsınız.
Bu fark, özellikle genç kuşaklar için belirleyici oluyor. Türkiye’de gençler çoğu zaman aile ve toplumun beklentileriyle kendi istekleri arasında sıkışıp kalıyor. Danimarka’da ise bireysel tercih ön planda, ama bu özgürlükle başa çıkmak da kişisel bir beceri istiyor.

Foto: Haber.dk
Kaotik canlılık mı, sessiz güvenlik mi?
Türkiye, hızlı değişen gündemiyle, zengin kültürel yapısıyla ve insan ilişkilerindeki sıcaklıkla bir enerji ülkesiyken, Danimarka ise planlı, sakin, sessiz ülke. Türkiye’de sistem bazen işlemeyebiliyor ama insanlar bir yolunu buluyor. Danimarka’da ise sistem işliyor, ama bazen fazlasıyla mekanik.
Sosyalleşme biçimleri de oldukça farklı. Türkiye’de arkadaşlarla buluşmak spontane gelişebilir. “Aşağıdayım, çay koy” demek sıradan bir cümledir. Danimarka’da ise görüşmeler haftalar önceden planlanır. Takvimle sosyalleşilir. Zamanın daha katı olduğu bir kültürden söz ediyoruz.
Aile bağları da dikkat çekici. Danimarka’da 18 yaşına gelen genç, ailesinden bağımsız yaşaması için teşvik edilirken, Türkiye’de ise çocuk 30 yaşına gelse de aileyle birlikte yaşamak olağan görülür.
Bir başka fark da, yardım talebi. Danimarka’da birine istemeden yardım teklif etmek, özel alana müdahale olarak algılanabilir. Türkiye’de ise tam tersine, biri istemese bile yardım edilmesi beklenir.
Değişen dünya, değişen Danimarka
Son yıllarda dünya siyaseti, ekonomi ve göç hareketleri Danimarka’yı da etkiliyor. Göç politikaları daha sertleşti, vatandaşlık koşulları zorlaştı, “uyum” kavramı daha sık telaffuz edilir oldu. Refah devleti hâlâ güçlü ama gelecek endişeleri eskisine göre daha fazla dillendiriliyor.
Yine de, temel refah düzeyi, sosyal adalet anlayışı ve sistemin işleyişi büyük ölçüde korunuyor. Özellikle pandemi sonrası Avrupa’da az sayıda ülke, kriz yönetiminde Danimarka kadar sakin ve etkili kalabildi.
Danimarka’da yaşam, kimine göre bir rüya, kimine göre eksik parçaları olan bir yapboz. Ama bir gerçek var: Bu ülkede yaşamak, sadece ekonomik ya da sosyal bir karar değil, aynı zamanda kültürel bir uyum süreci. O nedenle Danimarka’da kalmak, bir ülkeye değil, bir yaşam biçimine “evet” demek anlamına geliyor.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.