Bir toplumun, kültürel gelişmişliğinin ölçümü, sadece teknolojik gelişme ya da ekonomik refah değildir. Asıl önemli olan toplumun kültüre ve kültür insanlarına verdiği değerle ölçülür.
Avrupa topluluğu ülkeleri hem bireysel gelişim hem de toplumsal dayanışma açısından, kültürel gelişmişliğin, sanatın sanatçının öneminin farkına varmış, buna göre önemli politikalar geliştirmiştir. Hatırı sayılır fonlar ayırmış, sanatı, sanatçıyı desteklemiş entelektüel gelişime katkıda bulunmuştur. Örneğin bizim en çok iletişimde bulunduğumuz Almanya’da Başkent Berlin bir kültür ve sanat merkezine dönüşmüştür. Konser salonları, galeriler, tiyatro salonları, hem halka açık hem de erişilebilir düzeydedir.
Almanya’nın kültür ve sanata yıllık ayırdığı bütçe 10 milyar Euro’nun üzerindedir. Fransa’da sanatçılar özel yasalarla korunuyor. Sosyal güvenceleri var. Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkelerde sanat bir lüks değil gereksinimdir. Çocuklar daha ilkokul düzeyinde iken müze gezilerine, tiyatroya, sergilere katılırlar. Sanat yaşamın ayrılmaz parçasıdır.
Türkiye’de ise kültürel çalışmalara ayrılan fon oldukça sınırlıdır. Bütçeler sınırlı olunca yerel yönetimlerde gereken değeri veremiyor. Kültürel faaliyetler genelde büyük şehirlerde yoğunlaşıyor. Toplumun geneline daha da çok bu faaliyetler halka indirgenemiyor.
Avrupa’da sanatın da sanatçının da saygın bir yeri vardır. Buralarda edebiyatçı ve düşünürler sadece entelektüel çevrenin değil halkın yaşamında da etkili olurlar. Bu nedenle ki örneğin Fransa’da Victor Hugo ulusal bir sembol olarak görülür. Oysa ülkemiz de kültür adamları hak ettikleri ilgiyi yeterince göremezler. Nazım Hikmet’ten, Yaşar Kemal’e, Aziz Nesin’e… kadar büyük çaptaki yazarlar bile yaşarken beklenen ilgiyi görememiştir. O da bir yana düşünceleri nedeniyle mahpus, sürgün gibi kıyıma uğradıkları da görülmüştür.
Avrupa ülkeleri kültürü, toplumsal gelişmenin, bütünleşmenin ve bireysel gelişimin bir aracı olarak görüyor. Bu nedenle de güçlü politikalarla destekliyor. Türkiye’de bu durum bireysel çabalarla ilerliyor. Aslında Türkiye zengin bir kültürel mirasa ve Avrupa’ya göre genç bir nüfusa sahip olması nedeniyle içerisinde büyük bir potansiyel barındırmaktadır.
Bir toplumda kültüre ve kültür adamlarına verilen değer, sadece bireysel gayretlerle olmaz. Sistemsel yaklaşımlar gerekir.
Türkiye’de bu yönde atılacak her adım, sadece kültürel üretimi değil, demokrasinin ve toplumsal bilinç düzeyinin de yükselmesini sağlayacaktır. Kültür ve sanat, bir toplumun vicdanıdır. Ona ne kadar sahip çıkarsak, kültürel yönden ne kadar gelişirsek o kadar insanca, uygarca yaşamın kapılarını aralarız.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.