Kamuran Türkoğlu’nun ilk romanı Sonbahar Güneşi, aldatılmış bir kadının düşüşten yeniden doğuşa uzanan içsel mücadelesini sade, duygusal ve toplumsal bir dille anlatıyor.
Kamuran Türkoğlu 1973 Saray doğumlu, ilkokul, ortaokul ve liseyi Saray’da bitirmiş. Devamında Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünü bitiriyor. Yeniden Anadolu Üniversitesi Konaklama İşletmeciliği Lisans Bölümünü de bitiren yazar. Bazı yerel gazete ve dergilerde köşe yazarlığı yapıyor. Bir dönem Çorlu, Çerkezköy’de faaliyet gösteren bir sağlık kurumunda pazarlama yöneticisi olarak çalışmış. Bazı farklı sektörlerde de yine satış pazarlama yöneticiliği yapmış. Okumak, yazmak ve seyahat etmek gibi tutkuları var.
Bana imzalayarak hediye ettiği “Sonbahar Güneşi” yazarın ilk eseri oluyor. Bunun yanında aralıksız sürdürdüğü yazın çalışmalarında, çocuk kitapları da yazıyor. Şu ana kadar yayınlanmış çocuk kitapları; Denizkızı Aden, Kaplumbağa Piti Nerede?, Doğum Günü Partisi. Kardan Adam, Sağlıklı Dişlerim, Güzel Gülüşlerim adında eserleri bulunuyor.
Sonbahar Güneşi kitabında; Olay kahramanı Duygu’nun mutlu başlayan bir evlilik ve aşk hikayesinin, ilerleyen zaman da eşi tarafından aldatılması, üstelikte çevresinde dost bildiği insanların buna malzeme olması, onu derinden yaralıyor. Dilek ve Yiğit adlı iki çocuğunu yanına alarak ayrılıyor. Doğal olarak yaşam biçiminde bazı düşmeler oluyor. Bu durum karşısında çocukları ile birlikte zorlu bir uğraş veriyor. Duygu Bursa’dan İzmir’e göç ediyor. Burada Mimar Seçkin’le tanışıyor ve süreç içerisinde birbirlerini severek aşık oluyorlar. Tesadüflerin mutlu başlangıçların sonbahara denk gelmesi, Sonbahar Güneşi gibi bir romanın da doğmasına neden oluyor.
Romanın yaşanılan gerçeklerin iyi bir gözleme dayalı olarak, içten ve duygusal bir dille anlatılması, hem okuyucuyu etkiliyor, hem de sürükleyici bir nitelik kazandırıyor. Her insanın romanın bir bölümünde de olsa kendisinden bir şeyler bulabileceği gerçekleri yansıtıyor. Aşk ilişkilerindeki sapmalar, doğru sevgi ve evlilik ilişkileri üzerine önemli ve ideal bir bakış getiriyor. Sadakatsizliği, iki yüzlülüğü, sapmaları adeta yargılıyor.
Tüm olumsuzluklara rağmen doğru zamanda, doğru insanı bulunca, özündeki doğrulukları koruyabiliyorsan mutlu yaşamın, aşkın, sevginin yakalanabileceğini vurguluyor. Aşkta, sevgide, duygusal ilişkide yeniden doğuşun ve mutluluğu yakalamanın olanaklarını sergiliyor.
Ülkemiz de yazılmış bunca aşk romanından sonra, buna gerek var mıydı diyemeyeceğimiz bir eser. Zira günümüz değerleri üzerinden, günümüz teknolojisi ve yaşam koşulları çerçevesinde olayı değerlendirince, kitap benzerlerine göre kendisine özgü bir yer edinen özgün bir eser oluyor. Örneğin bundan otuz yıl öncesinde internet iletişimine dayalı aldatmalar ve ayrılıklar söz konusu değildi. Zamanın ruhunu yakalayan bir eser olarak belleklerimizde yer alıyor.
Romanda eşinin ihanetiyle sarsılan Duygu‘nun sadece evliliğinin değil, güveninin hayal dünyasının da çöktüğünü görüyoruz. İki çocuğuyla birlikte, onur ve gururu için konfor alanından koparak yeni bir yaşam kurmak zorunda kalması. Ayrılıkla sadece fiziksel bir ayrışmadan öte, içsel bir uğraş sürecinin de başladığını görüyoruz. Ancak bu zorluklar, kadının özünü keşfetmesine neden olurken, kendi ayakları üzerinde durmayı da öğreniyor. Yaşamın onu denediği sınavlardan hep dirençle ve başarı ile geçiyor.
Hayatın olağan akışı içinde tanıştığı Seçkin’le kurduğu bağ farklıdır. İçinde hesap yoktur, korku yoktur, karşılıklı saygı, sevgi ve şefkat vardır. Kadın, bu yeni aşkla birlikte tekrar sevilmenin, değer görmenin ve bir bütün olmanın ne demek olduğunu anımsıyor. Bu sadece romantik bir birliktelik değil, geçmişin acılarını onaran, umutları yeşerten bir ortaklığa dönüşüyor. Bu defa seçilen değil, seçen kişi oluyor aynı zamanda. Geçmişin küllerinden doğarak kendine ve çocuklarına yeniden bir yaşam rotası çiziyor. Bu rota aldatılmış bir kadının düşüşten yükselişe, güvensizlikten sevgiye uzanan içsel yolculuğundan sonra, yaşamın her zaman yeniden doğabileceğinin, kısa fakat derin bir yansımasının ipuçlarını veriyor bize.
Özgün ve kendisine özgü olarak nitelediğim eser karakterleri, sadece aşk yada acı çeken değil, psikolojik, sosyolojik, toplumsal ve ahlaki yönleri ile ele alınmış. Yine kahramanların iç dünyasının, dönüşümünün, tutarsızlığının, ikilemlerinin ele alınması esere nitelik kazandırıyor. Roman sadece bireysel aşkı değil, aynı zamanda aile yapısı, cinsiyet rolleri, sınıf ayrımları gibi toplumsal yapılar açısından, adeta bam teline basıyor. Örneğin; özel sektörde çalışan işçilere varsayalım yüz lira maaş veriliyorsa, resmi olarak elli lira gösterilmesi bilinen gerçek. Nedeni, patron az pirim ödesin. Emekli olunca da o işçiye düşük maaş olarak yansıyor. Toplumsal bir yarayı yazıyor; “Hırsızlık illaki birinin evine, ya da iş yerine girmekle ya da gasp etmek değildi, emek hırsızlığı bunun en büyüğüydü.” (s. 134) diye yazarken bu düşüncelerini “Etik görünebilen bir şey, adil olmayabilirdi” (s.134) veciz sözü ile betimlerken, iş hayatındaki bozulmayı; “Deneyimli personel olmaktansa iyi masaj yapmak yeterliydi”(s.134) şeklinde adeta yüzümüze çarpıyor.
Aşkın farklı biçimleri vardır. Tutkulu aşk, platonik aşk, saplantı, karşılıksız aşk gibi Duygu’nun buradaki aşkını tutkuya dayalı ve toplumsal duyarlılıklarla içselleşmiş bir bütün olarak algılıyoruz. Aşkın doğası gereği, insanı dönüştürmesi, olgunlaştırması ve Duygu’nun buradaki özgürlük tutkusunun, romanda harmanlanmasının konuya ince bir felsefi boyut kattığını düşünüyoruz. Romanı nitelikli ve çekici kılan etken de bu oluyor kanımca.
Dili sade, akıcı ve yaratıcı yönde kullandığını görüyoruz. Yine bazı metafor ve imgelerle anlatımı zenginleştiriyor. Eser popüler bir aşk romanından öte, masumiyeti ve özgünlüğü ile edebi yanı ağır basan bir roman niteliği taşıyor.
Okunduğunda zamanınızın boşa gitmeyeceğini düşünüyorum. Elinize dilinize yüreğinize sağlık Kamuran Türkoğlu yeni eserlerde buluşmak dileğiyle.
Sonbahar Güneşi, Kamuran Türkoğlu, Siyah Beyaz yayınları 2024 s. 143
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.