Görülecek güzel günlere inanmayan yetişkinlikler, geleceğin çocuklarını umutsuz bırakır
Hüseyin DUYGU
huseyin.duygu@haber.dk
Geçen gün eski bir fotoğrafı görünce içimde bir özlem oluştu. Sadece çocukluktan sonra değil, geleceğin bir vaat gibi hissedildiği bir zamandan sonrasını bana anımsattı bu fotoğraf. 1990’lar mükemmel bir on yıl değildi ama iyimserliğin damga vurduğu bir on yıldı. Berlin Duvarı yıkılmıştı, küreselleşme hâlâ açık sınırlar ve yeni fırsatlar vaat eden bir kavramdı ve teknolojinin bizi daha özgür kılacağına, daha fazla sıkışıp kalmayacağımıza inanıyorduk.
İşte o zaman arkadaşlarımla saatlerce ekrana bakmadan zaman geçiriyordum. Kızarmış ekmek ve peynir yedim. 90’lardaki yaşamım gösterişli değildi ama canlı ve yavaştı. Gerçekleşmeyecek gibi görünen hiçbir hayalim yoktu. Her şey tomurcuklanmaya hazır bir manolya ağacı gibiydi.
1990’lı yılların başka şeyleri de içerdiğini biliyorum. Gizemli hayatları, beyaz İskandinav gecelerini hatırlıyorum. Afrika’daki kıtlık görüntüleri aklıma geliyordu. Ama buna rağmen -ya da belki tam da bu yüzden- işlerin daha iyiye gidebileceğine dair bir inancım vardı.
Duvar yıkıldıktan kısa bir süre sonra Berlin’e gittim. Kendime hissettiğim iyimserliği göstermek istiyordum. 1980’lerde çok çileli bir yaşam sürdükten sonra, artık okul öğretmeni olarak bir işim vardı. Her şey kendi yaratılışındaydı. Hem hikayesi hem hayatı. Benim de tabii. Berlin’de yaşananların dünya tarihi açısından önemini tam kavrayacak düzeyde olmasam da, iyimserliği hissediyordum. Heyecan, şehirin enerjisi, yeni bir şeyin şekillendiğine dair ısrarcı bir his vardı. Duvarın küçük bir parçasını alıp eve götürdüm.
Bugün umut daha uzak görünüyor. Sadece yaşlandığım için değil, umut etmenin biraz şüpheli hale gelmesinden dolayı. Daha iyisine inanmak neredeyse gerçeği inkar etmek gibi görünüyor.
Ama umut, inkarla aynı şey değildir. Eylemin, sorumluluğun, ilerlemenin ön koşuludur. Umut olmadan daha iyi bir şeyi hayal etme yeteneğimizi kaybederiz; dolayısıyla bir şeyi değiştirme yeteneğimizi de kaybederiz.
Her şeyin ölçülmesi, tartılması ve optimize edilmesi gereken bir zamanda yaşıyoruz. Nadiren harekete geçebileceğimizi hissettiğimiz sorunlarla bombardımana tutuluyoruz. Üretken olmamız gerekir; özlem duymamamız gerekir. Böyle bir iklimde umut neredeyse etkisiz görünebilir. Ama umut, acelenin tam tersini gerektirir: Varlığı gerektirir.
Dünyanın bize artık tepki vermediğini hissetmemize yabancılaşma deniliyor. Katılımcı olmaktan çıkıp gözlemci olduğumuzda yabancılaşıyoruz. Dünyanın bizi hareket ettirdiğini ve kendimizin de dünyayı hareket ettirebileceğini deneyimlemek gerekiyor, ben de varım demek gerekiyor. Belki de 90’lardaki fotoğrafa baktığımda özlemini çektiğim hal de budur
60 yaşın üstündeyim. Hayatın son evresinde olmanın en üzücü yanı, başlangıçların çoğunun geride kalmış olmasıdır. En azından büyük olanlar. Çocuklarım, torunum oldu. Gelecek, o resimdeki gibi önümde değil, çocuklarımda uzanıyor.
Çocuğunuz olduğunda, gelecek birden somutlaşıyor. Artık soyut bir kavram değil, onların içinde yaşayan bir şeydir. Ve bu nedenle umudu beslemek bizim görevimizdir; dünyanın sorunlarını safça inkar etmek değil, içimizde bir akılcılık biçimi olarak yerleşmeye başlayan teslimiyete karşı bir denge unsuru olarak.
Benim için umut yakın gelecekte bulunur. Tıpkı şu an çocukların arkadaşıyla trambolinde zıpladığı, tavukların bahçede dolaşıp büyümeden önce küçük sümüklü böcekleri yediği gibi. Yakında bahçedeki çocuklar bir çörek ya da bir bardak limonata için bağırmaları gibi.
Umut tekrarda bulunur. Çiçekler açınca, karatavuklar bir sabah erken ilkbaharda aniden şarkılarıyla geri dönerler. Her gece manzaranın üzerinde yükselen ay bir umut dersi verir.
Geçenlerde bahçeme birkaç küçük ağaç diktim. Şimdilik manzarada neredeyse görünmez olacak kadar küçük duruyorlar ve uzun ve güçlü olmaları 20 yıl sürebilir. Umut yoksa ağaç dikmenin anlamı ne? Bir gün bu ağaçlar taçlanacak ve çeşitli kuşlara hayat verecek, burayı kendi kokularıyla kokularıyla dolduracaklar. İşte beni bunları ekmeye iten düşünceler bunlardı. Yavaş büyüyen bir şeye sahip çıkmak, geleceğe inanmaktır.
Umut, senin varlığındır.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.