İlk nesil göçmenlerin yaşam mücadelesinden, ikinci ve üçüncü neslin başarılarına uzanan bir yolculuk. Zorluklar, katkılar ve entegrasyon.
Cengiz KAHRAMAN
cengiz.kahraman@haber.dk
İşgücü göçünün hikayesi, Türkiye’den Danimarka’ya gelen ilk göçmenlerin zorluklarından, Danimarka’daki yaklaşık 80 bin nüfuslu Türk toplumunun oluşumuna kadar uzanıyor.
Türkiye’den Danimarka’ya başlayan işgöçü hikâyesi, 1960’lı yıllarda sanayileşen Avrupa’nın işgücü açığını kapatma arayışıyla başladı.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında hızla sanayileşen Avrupa ülkeleri, işgücü açığını kapatmak için göçmen işçilere ihtiyaç duyuyordu. Almanya, Hollanda, İsveç ve Danimarka gibi ülkeler, başta Türkiye olmak üzere birçok ülkeden işçi almayı tercih etti.
Bu ülkelerin ardından Danimarka da 1967 yılında Türkiye ile bir işgücü anlaşması imzaladı. Bu anlaşma ile Danimarka’ya gelen ilk Türk işçiler, ülkenin iş piyasasında önemli bir rol oynayarak iki ülke arasındaki ilişkileri derinleştirdi.
İlk adımlar ve zorluklar
Danimarka’ya gelen Türk işçilerin çoğu, Kopenhag ve çevresindeki sanayi bölgelerinde ağır sanayi ve inşaat gibi alanlarda istihdam edildi. 1970’lere gelindiğinde ise Türk göçmenlerin sayısı hızla artmaya başladı. Ancak 1973 petrol kriziyle Avrupa’da işgöçü durduruldu ve birçok göçmen geri dönmeye teşvik edildi. Buna rağmen, Türkiye’den gelen göçmenlerin büyük bir kısmı Danimarka’da kalıcı olmayı seçti ve ailelerini yanlarına getirerek topluluğu büyüttü.
Ekonomik ve sosyal katkılar
Türkiye’den gelen göçmenler, Danimarka’nın işgücü piyasasına önemli katkılar sundu. Özellikle inşaat, sanayi ve hizmet sektörlerinde yoğunlaşan göçmenler, Danimarka ekonomisinin büyümesinde etkili oldu. Bununla birlikte, Türk göçmenler zamanla kendi işletmelerini kurarak ticaret hayatına da dâhil oldular. Restoranlar, marketler ve hizmet sektöründeki girişimcilik faaliyetleri, sadece istihdam yaratmakla kalmadı, aynı zamanda Danimarka’nın çokkültürlü yapısına da önemli bir katkı sağladı.
Eğitim, spor ve iş hayatında önemli başarılar elde eden Türk kökenli Danimarkalılar, toplumun farklı kesimlerinde kendilerine yer bulmaya başladı.
Çalışarak ve kendi işlerini kurarak vergi mükellefi olan Türkiye’den gelen göçmenler, Danimarka ekonomisine mali katkılar da sunmaya başladı. Göçmenlerin çalışma hayatına katılımı, ülkenin vergi tabanını genişletti.
İkinci ve üçüncü nesil: Uyum ve başarı
1980’li yıllardan itibaren, Danimarka’da doğup büyüyen Türk kökenli çocuklar eğitim sistemine entegre olmaya başladı. Bu genç nesil, Danimarka toplumunda kendine yer buldu, eğitimde ve iş hayatında başarılı oldu. Hem Türk kültürünü koruyan hem de Danimarka toplumuna uyum sağlayan bu yeni nesil, iki ülke arasında bir kültürel köprü inşa etti.
Siyasete katılım ve temsil
Önce ekonomik katkılarla ardından sosyal ve siyasi yaşama daha fazla dahil olmaklar varlıklarını hissettiren Türkiye kökenli göçmenler, özellikle 2000’lerden sonra Danimarka siyasetinde daha görünür hale gelmeye başladı. Danimarka toplumu göç ile birlikte artık homojen bir toplum olmaktan çıkıp çok etnikli ve kültürlü heterojen bir toplum haline dönüştü.
Özellikle 1990’lar ve 2000’lerde, Türk kökenli gençlerin Danimarka’daki sosyal ve siyasi hayata katılımı arttı. Birçok Türkiye kökenli Danimarkalı, belediyelerde, parlamento düzeyinde ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif rol aldı. Aynı zamanda, Türk işadamları ve girişimciler de Danimarka’da ticaret ve sanayi sektörlerinde etkili olmaya başladı.
Birçok Türk kökenli siyasetçi, belediye meclislerinde ve parlamento düzeyinde görev aldı. Hüseyin Araç, İsminur Yalçınkaya, Yıldız Akdoğan, Özlem Çekiç, Fatma Yeliz Öktem, Halime Oğuz gibi isimler, farklı siyasi partilerde önemli pozisyonlara seçildi. Türkiye kökenli göçmenlerin siyasetteki bu görünürlüğü, entegrasyon ve göçmen hakları konularında önemli adımlar atılmasına katkı sağladı.
Kültürel zenginlik ve etkileşim
Türkiye’den Danimarka’ya işgöçü, iki ülke arasında önemli bir kültürel etkileşim sürecini başlattı. Türkiye’nin kırsal bölgelerinden gelen ilk nesil göçmenler, genellikle Danimarka’ya uyum sağlamakta zorlandılar, dil engelleri ve kültürel farklıklar sosyal yaşamlarında büyük rol oynadı. Ancak ikinci ve üçüncü nesil Türkler, Danimarka’da eğitim alarak ve iş hayatına katılarak daha iyi entegre olmayı başardılar.
Türk göçmenler, Danimarka’nın kültürel dokusunu da zenginleştirdi. Yemek kültüründen müziğe, sanattan festivallere kadar birçok alanda Türkiye’nin kültürel mirasını Danimarka’ya taşıdılar. Ayrıca, Türkiye’den gelen Kürtler, Aleviler, Sünniler ve Hristiyanlar gibi farklı etnik ve dini topluluklar, kendi kimliklerini koruyarak Danimarka’nın çokkültürlü yapısına katkıda bulundu.
Etnik ve dini çeşitlilik, Türkiye kökenli göçmenler arasında farklı sosyal grupların oluşmasına neden oldu. Danimarka’daki Türkiye kökenli göçmenler arasında bu farklılıklar, topluluklar arası ilişkilerde zaman zaman anlaşmazlıklarda yaşanıyor.
Örneğin, Kürtler ve Türkler arasında Türkiye’deki siyasi ve etnik çatışmaların etkisiyle gerilimler yaşanabiliyor. Aynı şekilde, Aleviler ve Sünniler arasındaki tarihsel dini farklılıklar da zaman zaman sosyal ilişkileri etkileyebiliyor.
Ancak, bu farklı gruplar Danimarka’da aynı göçmen topluluğunun bir parçası olarak, birbirlerine karşı daha fazla hoşgörü ve anlayış geliştirebilmekte, ortak meselelerde işbirliği yapabilmektedirler. Türkiye kökenli göçmenlerin ortak göçmenlik deneyimi ve entegrasyon süreci, bu gruplar arasında zamanla daha fazla dayanışma ve ortaklık yaratmıştır.
Bir tarihin 50. yılı
2017 yılında Kopenhag yakınlarındaki Bröndby kasabasında Türkiye’den Danimarka’ya işgücü göçünün 50. yılı kutlanmıştı.
Göçmen Müzesi’nde düzenlenen etkinliklerde de, Türkiye’den gelen işçilerin hikâyesi ve Danimarka toplumuna olan katkıları hatırlatılmıştı.
Bu etkinlikler, Türk göçmenlerin Danimarka’ya olan ekonomik ve sosyal katkılarının altını çizerken, aynı zamanda iki ülke arasındaki kültürel etkileşimin derinleşmesini de vurgulamıştı.
Bröndby kasabasındaki ”Göçün 50. yılnda umuda yolculuğun öyküsü” başlıklı konferansın bitişinde dikkat çekici bir konuşma dönemin Sosyal Demokrat Partili milletvekili Yıldız Akdoğan’dan gelmişti. Akdoğan, göçün 50. yılında umuda yolculuğun sonuna gelindiğini ifade ederek, şunları demişti:
”50 yıl önce başlayan işgücü göçü birinci kuşak için bir umut yolculuğuydu. Ama artık bizler, genç kuşaklar için değil. Bizler burada doğduk, büyüdük. Bizler çok kültürlü bu toplumun bir parçası olduk. Maalesef göçmenlerle ilgili olarak sıkça olumsuz hikayeler duyduk. Artık göçün beraberinde getirdiği olumlu yönleri de görmek gerekiyor. Danimarka toplumunun gözünde önceleri sadece misafir işçiydik, ardından yabancı işçi ve onun ardından göçmen olduk. Ama 11 Eylül 2001 yılında ABD’deki ikiz kulelere yapılan terör saldırısından sonra Müslümanlığa ingirgendik. Ama bunu değiştirmekte bizim elimizde. Çok kültürlülüğün esas alındığı yeni bir Danimarka öyküsüne ihtiyacımız var. Bunun için üzerimize ne düşüyorsa yapmalıyız. Sorumluluklarımızı ve haklarımızı bilmeliyiz. Hayatın her alanında yeralmalıyız” dedi.
Türkiye’den Danimarka’ya işgöçü, sadece ekonomik bir hareketlilik değil, aynı zamanda derin bir kültürel etkileşim süreci olarak değerlendirilebilir.
Bu süreçte, göçmenler hem Danimarka’nın iş gücüne katkıda bulunmuş hem de ülkenin sosyal yapısının bir parçası haline gelmiştir. Türk kökenli Danimarkalıların hikâyesi, başarıları ve mücadeleleri, iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğine ışık tutmaya devam edecektir.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.