Savaşlarda en ağır bedeli yine çocuklar ödüyor. Ortadoğu’daki çatışmalar büyürken, ölen her çocuğun ardından insanlığın vicdanı biraz daha susuyor.

Foto: AA
Dünyamız bir kez daha ateşe veriliyor. Tetikler çekildi, bombalar patlıyor, füzeler ateşlendi. Çocuklar sustu, çocuklar öksüz kaldı, çocuklar ağlıyor. Savaşın yükünü en çok çocuklar çekiyor. İsrail-ABD ve İran hattında büyüyen çatışma, sadece Ortadoğu’nun değil, tüm insanlığın kalbine de bomba gibi düşüyor. Televizyonlarımızın başında savaş filmi izler gibi, patlamaların etkisiyle yıkılan binaları, yıkılan tesisleri, kararan yüzleri, sönen ocakları izliyoruz. Olayın boyutları aslında, haber başlıklarına sığmayacak kadar büyük ve derin.
Her savaşta senaryo aynı, değişmeyen sahne : Savaşa güçlüler karar verir, başta yoksullar, çocuklar, kadınlar ve masumlar ölür.
Savaşın mantığı vardır diyene rastlamadım ama bahanesi vardır. Haklı savaş yok mudur? Elbette tarihte haklı savaşlar vardır. Örneğin bizim Ulusal Kurtuluş Savaşımız gibi. Onun için Mustafa Kemal Atatürk: “Savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir” demiştir. Toprağını savunmak, doğuştan gelen bir haktır.
Günümüzde modern savaşlar, savunma adına başlıyor, ancak işgallerle ve kaynaklara el koyarak emperyalizmin kanlı operasyonlarına dönüşüyor. Bugün Gazze de bir çocuk ölüyorsa, tetiği çeken kadar, susan ve seyirci kalan da suçludur. Savaşta bazen suskun kalmak, tarafsızlıkta zulme ortak olmaktır.
Emperyalist ABD, dünyanın neresinde kan varsa oraya “barış” götürmek bahanesi ile giriyor. Gerçekte gözettiği ise petrol, stratejik üsler ve silah ticareti oluyor. İsrail yıllardır Filistin halkına uyguladığı abluka ve saldırılar, savunma amaçlı değil, bir halkı planlı şekilde yok etmeye dönük bir devlet politikasıdır.
Diğer yandan İran’ın da rejim olarak, ideoloji ihracı yönünden ele alınır yanı yoktur. Ne var ki İsrail ve ABD desteklenecek olursa, kötüye karşı daha kötünün yanında yer almak olur. Her güç odağı kendi iktidarını büyütme derdinde. Halkı düşünen kimse yok. Bu haksız savaşların ortasında bir çocuk var ağlayan. Hangi emperyalizm, hangi ideoloji durdurabilir o çocuğun göz yaşlarını. Çocukların göz yaşları hep aynıdır. İster Arap olsun, ister Yahudi.
Savaş göz yaşıdır, savaş yıkımdır, dili acıdır. Kazananı yoktur. Kazanmış gibi görünebilirler fakat daha çok nefret, daha çok düşman, daha büyük yıkımla dönerler evlerine. Ülkelerin orduları galip gelebilir fakat halkı hep mağlup kalır. Haksız savaşların kaderi budur. Zira barış toprağa gömülen cesetle sağlanmaz. Yaşatılan hayatlarla sağlanır.
Savaşın faturası hep yoksullara çıkar. Savaşın yükünü onlar taşırlar. Savaşta en çok da onlar ölürler. Çünkü zenginin saldırı anında kendini koruyacağı sığınağı vardır. Yoksul çocuklar yıkılan enkazlar da can verir. Savaşan askerlerdir fakat savaşın en ağır yükünü geride kalan anneler, babasız büyüyen çocuklar ve yerinden edilen milyonlar taşır.
Eğer Ortadoğu’da cehennemin kapıları açıldıysa, bu sadece o bölgede yaşayanların değil, dünyanın büyük güçlerinin vicdanını kaybetmesindendir. Zira savaş bazen susarak, bazen de fiilen içinde olarak desteklenmiş olur.
Barış neden sadece bir hayal oluyor? Bir insanlık görevi değil midir? Yaşamın her alanında barışı dillendirmek gerekmez mi? Evde, işte, okulda, sokaklarda, ekranlarda, sandıklarda. Savaşın karanlığına, yıkıcılığına karşı büyük direnişi, halkların vicdanını örgütlemek, ayağa kaldırmak gerekmez mi?
Artık şu soruyu sorma zamanıdır: Hangi savaş bir çocuğun yaşamından daha önemlidir.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.