Hüseyin DUYGU
huseyin.duygu@haber.dk
Cenaze konuşması yapmak zorunda olduğunuzda, ölen kişi hakkında güzel bir söz söylemeniz yazılı olmayan bir kanundur. Çoğu insan hayatının bir noktasında verici ve cömert olmuş ya da sadece görev bilincine sahip olmuştur. Kimileri parlak kişiler olmasalar bile en azından bir boşluğu doldurmuşlardır.
Ayrıca insanların derin bir yalnızlık içinde, ihmal edilerek ve gözden kaçırılarak öldüğü durumlar da var. Birileri onları kenara ittiği ve aktif olarak onlara zarar verdiği için parlak insanlar olamamışlardır. O zaman cenaze konuşmasında suçluluk ve suçlamalar da olabilir; bu da hepimizin birbirimize karşı taşıdığı sorumluluğun çok geç farkına varılması anlamına gelebilir.
Peki ya yok olan bir doğa parçasıysa, bahar gelince ışığın çağrısına kulak vermeyen bir bitki, şarkısı susan bir kuş, çiftleşecek eş bulamayan bir hayvan, uğultulu çalışkanlığı bir anda duran bir böcekse? Ya da tüm yaşamın yok olduğu bir dere, nehirse? Peki bunlar için cenaze konuşmaları yapılıyor mu?
Hafife aldığımız doğaya nasıl veda ederiz? Ancak biz insanların sınırlı bir yaşam süresinin olduğunu biliyoruz. Bir çeşit sonsuzluk olduğunu düşünüyoruz.
Balıkların oksijen tükenmesi nedeniyle öldüğünün ilan edildiği video kayıtlarını görmüşsünüzdür. Sürünen yengeçler ve soluk soluğa balıklar sığınacak bir rıhtım arıyor, hayatta kalmanın son emriyle çaresizce hareket ediyor, solungaçları artık nehir suyunda bulamadıkları bir parça oksijeni arıyor? Ve denizlerin pek çok şiirsel buluşundan biri olan denizyıldızı, denizin dibini kaplayan boğucu yosun tabakasından kaçarken ölü midyelerin üzerinde sürünüyor.
Sonuçta her meslek için cenaze konuşmalarına alışığız. Özellikle de kamu kurumlarında çalışan, bir grup profesyonel köpek istismarcıların konuşmalarına.
Tarımımız olmadan açlıktan ölmez miyiz? Yılda kaç kilo et üretiyoruz. Kaçımız her gün bir kilo et yer? Türkiye’de tarım arazilerinin yüzde 80’i hayvan yemi üretimine ayrılmıştı yıllar önce. Türkiye tarımında ciddi bir azalma var, tamamen yeniden yapılanma olmalı, olura işte o zaman yatağa tok yatarız, daha sağlıklı oluruz.
Akılcı ve çağdaş işlerin anlamlı olduğu ve yok edilen doğanın kefaretinin ödendiği, gelişen bir ülkeyi de hedefleyemez miydik? Peki ya gerçekten balıkları, kuşları, böcekleri geri çağırmak ve hayvanların acılarına son vermek için yola çıksak? Bu Türkiye’nin sonu mu olur? Yoksa yaşanabilir bir gezegene en büyük katkımız mı olur?
Türkiye topraklarının yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç var; çok daha özgür doğa, daha farklı ekim alanları, hayvanlara zulüm olmadığı, mahsullerde daha fazla çeşitlilik olduğu yapılanmaya gereksinim var. Türkiye tarımı, kısır bir döngü içinde, tükenmiş toprağa sürekli zehirli madde enjekte edilirse toprak da bağımlı olur. Toprak ne kadar çoraklaşırsa, yıkıcı narkotik yapay gübrelerin dozu da o kadar yüksek olur.
Toprağa eziyet eden olağan, yıkıcı monokültür yerine, topraklarını tamamen yeni ve aslında eski yöntemlere, biyolojik çeşitliliğe göre işlemek gerekiyor. Yapay gübre ve böcek ilacı kullanılmazsa, yalnızca üç yıl sonra verimli iyi sonuçları görülür.
Kültürünü, toprakla bağını, canlılara olan ilgisini kaybeden bir ülke her alanda fakirleşir. Hayvanları ezen, zehirlenen tarlalara kimyasallarla bir şekilde tutunan tarıma yapay hayat vermek yerine, devletin tarıma verdiği destek, toprak ve doğa sevgisini, deneme arzusunu, çeşitliliği ve çokluğu ödüllendirecek şekilde yeniden yapılandırıldığını bir hayal edin.
İnsanın doğanın efendisi olduğu ve tüm yaratıklar üzerinde özgür kullanım haklarına sahip olduğu dar, doğa görüşüne katılmıyorum. Bana göre doğadaki itici güç, insanın kirli yaşam mücadelesi değil, neşesidir. “Sevinç, sonsuz doğanın damgasıdır. Sevinç işi yönlendirir. Sevinç yaşamı çiçeklendirir. Her yıldız insanın sahip olamadığı görülendir.”
Kaybettiğimiz birinin üzüntüsüyle başımızı öne eğdiğimiz bir cenaze töreninde sevinçten bahsetmek belki de paradoksal olabilir. İklim çöküşü felç edici olabilir. Ama aynı zamanda bize başka bir şey de öğretebilir: Gözlerimizi açmamızı sağlar ve o zaman gördüğümüz sadece karanlık olmaz, aynı zamanda doğayla ve birbirimizle sahip olduğumuz neşeyi ve birlikteliği yeniden keşfetme olasılığı sağlar.
Sevinçli ve neşeli birliktelik kaliteli yaşam demektir.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.