Türkçe sözcüklerin Yunan ağzında yankılandığı, sokaklarının İzmir’i andırdığı, tarihinin felsefeyle yoğrulduğu Akdeniz’in kültür başkenti Atina’da bir yolculuk…

Akropolis. – Foto: Abdullah Gürgün
ABDULLAH Gürgün – ATİNA
Dört milyon nüfuslu üç yüksek tepeli, bol parklı, çok konuklu, konuksever, kültürlü, uygar bir kent Atina. “Acaba Türküm diye beni yerler mi?” diye düşünmeyin. Var kuşkusuz Türk düşmanı ilkeller. Okullarda da hâlâ Türk düşmanlığı aşılıyorlarmış ama Yunanlılar ikiz kardeşlerimiz gibiler. O kadar benziyoruz ki birbirimize.
İZMİR’DE MİYİM?
Atina’da dolaşırken İzmir’deymişim gibi geldi bana. Monastiraki meydanı ve civarı İzmir kemeraltı, Çınaraltı’ndaki lokantalar. 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Türk kahvesine Yunan kahvesi demişler ama Yoğurtlu kebabı aynı isimle satıyorlar. Es, as, os takıyorlar peşine Türkçe kelimelerin, oluyor size Yunanca. Ne gereği var boş lafın; yiyecek içecek herşey aynı.

Atina sokak. – Foto: Abdullah Gürgün
Dolaşırken Türk lokantalarıyla da karşılaşıyorum, İsimleri Misafir, Leylim Ley… Meydandan çıkıyorum yukarı doğru, burnuma sanki balık kokusu gelmiş gibi çekiyor beni Athinas Caddesi’nde 100 – 150 metre ilerde kocaman bir balık hali. Kilosu 5 – 15 Avro arası balığın alası. Küçücük balık pişirme yerleri var duvar kıyılarında. Al balığı pişirsinler. Aç reçine şarabını ya da Barbayani, (Yani Amca) uzoyu; yüzde 46 alkol oranı… Pembe gör Atinayı. Afiyet olsun.
Eskiden Kemeraltı’nda da vardı balık hali, kaldırmışlar.
Orada Cami ötede kilise… Arada kuru yemişçiler, züccaciyeci, baklava, kadayıf, keşgül vs satan pastahane, büfe, kapalı dükkan, yıkılmaya yüz tutmuş bina, kucağında küçük çocuğuyla dilenen kadın… Arkadaşıyla kavga eder gibi bağırarak konuşup gökgürültüsü gibi kahkaha atan adam…
Elimde Nikos Karamali – Yunanlı’nın Anavatanım Yunanistan isimli İsveççe kitabı var. Yunanşistan’a kendileri Helen Demokrasisi diyorlarmış. Bir harita koymuş kitaba, tüm Ege Yunanistan. İmroz’u da almış. Meis’i bırakmış. Sınırları anlatırken Batı Balkanlardan Doğu Akdeniz’e kadar diyor.
Yunan yemek listesi yapmış en başta Horiatiki var. İsveççeye Yaz Salatası olarak çevirmiş parantez içine Çoban Salatası yazmış. Musakka var. Cacığa Caciki demiş. Kebap, bir harf değişikliğiyle Kebab olmuş. Dolmanın adı Dolmades… Böyle gidiyor. İlginç bilgiler…
Bana kalırsa önce Yunanistan ile federasyon oluşturmalı sonra, Balkanlar, İtalya, Fransa, İspanya; sonra Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin ve Kuzey Afrika ülkeleri. Alın size Akdeniz Birleşik Devletleri… Avrupa Birliği de neymiş?!.Çıkın Balkanlardan yukarı bambaşka bir dünya huyu, suyu bambaşka.
Bir de Atina 10 Zirve diye bir kitabım var. Tarih coğrafya her şeyden bahsediyor. İnternette de Atina hakkında çok yazı, bilgi yer alıyor. Hem gördüklerimden hem okuduklarımdan bir özet sunayım.

– Foto: Abdullah Gürgün
BİRAZ ATİNA TARİHİ
Osmanlı Atina’ya Medinetü’l Hükema, Bilgeler Kenti diyordu. Fiozofları, bilim adamları, mimarları, sanatkarları, zanaatkarları ve onların yarattığı eserlerle bu ismi hakkıyla alan bir kent Atina. Sokrates, Platon, Antisthenes, oyun yazarı Sofokles, Euripides, Aeschylu; hepsi bu kentin ünlü filozofları. Yunanlar da zaten kente Bilgelik Tanrıçası Atena’nın adını vermişler.
Atina’ya ilk yerleşimciler beş bin yıl kadar önce geldi. 3400 yıl kadar önce de Mikenler burayı kentleştirmeye başladı. Önce Akropolis’te etrafı surlarla çevrili bir alana yerleşke yaptılar. MÖ 480’de Persler tarafından tahrip edilse de MÖ 449’da bir anlaşma yapılmasıyla Atina kalkınmaya devam etti.
M.Ö 495 – 429 arası Perikles döneminde altın çağını yaşadı. Partenon, Erechtheion ve Nikos tapınakları o zaman inşa edilmeye başladı. Bilim ve sanat gelişti. Atina Peloponez Savaşlarından (MÖ 431-404) sonra Sparta şehir devletinin eline geçti. MÖ 146 yılında Romalılara geçen kent İmparator Adriyanus tarafından yeniden kalkındırıldı.
Roma ikiye bölündüğünde Yunanistan Doğu Roma; Bizans İmparatorluğu’nda kaldı. Gerileme başladı. Hristiyanlıkla birlikte tapınaklar kiliseye çevrildi, felsefe okulları kapatıldı ve kültür hayatı söndü. Kent 1458 yılında Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından alındı ve kente MEDİNETÜ’L HÜKEMA yani Bilgeler kenti adını verdi. Felsefe, bilim, matematik, drama, edebiyat bahçesi, Bilgelik Tanrıçası Atena’nın kentine verilebilecek en güzel isim.
Latinler tarafından Katolik kilisesine çevrilen Parthenon, camiye çevrildi. Akropolis’in eteklerine camiler inşa edildi. Evliya Çelebi 1667-1670 arasında kenti ziyaret etti. Onun verdiği bilgiye göre, kentte dört cami, yedi mescit, bir medrese, üç mektep, iki han ve üç hamam vardı.
1687 Venedik kuşatması sırasında bombalanan Parthenon içindeki barut deposunun patlamasıyla ağır hasar gördü.
Kentte Roma Agorasının üst tarafında ilk inşa edilen camilerden Fethiye Camisi, kapalı. Bugün müze deposu olarak kullanılıyormuş. Tarihi kütüphanenin köşesinde ve önü Monastiraki meydanına bakan Mustafa Ağa Camisi sergi salonu olarak açık. Yunan Modern Sanat Müzesinin bir bölümü olarak işlev görüyor. Önünde Yunan bayrağı asılı. Bana tuhaf geldi. Sanki “burası artık Yunan” der gibi.
Osmanlı döneminde Atina gelişme gösterdi. Özellikle şarap, zeytinyağı ve bal üretimi ile hayvancılık öne çıktı. Zeytinyağının Yunanlar için bir vazgeçilmez olduğunu sokakta bir zeytinyağı otomatı olduğunu gördüğümde anladım.
BİLİM KÜLTÜR EDEBİYAT

Şairin evi. – Foto: Abdullah Gürgün
Bu kent ve kentin bilim ve kültürü, Avrupalılarca, Anadolu’daki kökleri göz ardı edilerek kendi uygarlıklarının da esin kaynağı olarak görüldü.
Avrupalılar bu hayranlıklarını buralardan dünya kadar eser toplayıp ülkelerine kaçırmaları yanı sıra buralarda kazılar, araştırmalar yaptılar. Bu çalışmalar için olanaklar yarattılar.
İsveçlilerin de Atina’da bir araştırma enstitüsü ve yazarlar evi var. Ben de Yazarlar Evi’nde kalıyorum.
Atina’daki bu evi ARİANE WAHLGREN Yazarlar Biriği’ne armağan etmiş.
Anne-Marie Adelheid (Ariane) Wahlgren (1917-1993) , Almanya’dan İsveç’e göçmüş, İsveçli bir fotoğrafçıyla evlenmiş, gazetecilik, artistlik, çevirmenlik yapmış. 1960’lı yıllarda Atina’ya taşınmış Askeri cunta zamanı İsveç radyosunun muhabirliğini yapmış. Ölmeden önce de yaşadığı bu evi Yazarlar Birliğine bağışlamış.
Adını şair Moussais’ten alan bir tepenin yamacında. Tepeye çıktığınızda dört yönden Atina’yı kuşbakışı görüyorsunuz. En muhteşem görüntü kuşkusuz Akroppolis ve üstündeki Parthenon tapınağı yönünde. Şair Moussais’in evini bu tepeye yapma nedeni besbelli. Bu tepede başınız göğe en yakındır, kuş sesleri, yaprak hışırtıları ve ayaklarınızın altındaki Tanrıça Atena’nın kenti size esin kaynağı olur.
AKROPOLİS VE MÜZELER
Binlerce yıldır ayakta olan bu tapınağı gezmek insanı tarihin derinliklerine götürüyor. Perslerin yakıp yıkmasına, Venediklilerin bombalamasına karşın ayakta ve yeniden yavaş yavaş eski haline getirilmeye çalışılıyor.
Şairin tepesinden indim, yavaş yavaş Akropolis’e yürüdüm. Kimbilir kaç bin yıl insanlar yürüdü bu patikalarda. Kayalar taşlar pırıl pırıl olmuş aşınmaktan. Sanki karşımdan bir filozof çıkacak da sohbete başlayacağım.

Akropolis müzesinden. – Foto: Abdullah Gürgün
Akropolis tekrar kale haline getirilmiş. Orasından burasından bir gedik bulup girmek olası değil. Biletinizi alıp gösterip girmelisiniz. Giriş normal 30 Avro. Emekli 15 Avro. Basına bedava. Ama gene de gişeden 0 Avroluk bir bilet almalısınız. Uzun bir kuyrukta bekleme sonrası bileti aldık. İçeri belli saatlerde alıyorlar. Onu da sırada bekleyip giriyorsunuz… 30 + 30 +30…. Hergün Avro akıyor. Atina ve özellikle Akropolis turizmden para basıyor. Milyonlar, milyarlar… Gene de durum pek iyi değil. Burası da çok pahalı. Geçim zor. Sokaklarda sıra sıra kapalı dükkan, iş yeri görüyorsunuz. Kiralar ateş pahası… Bakımsız evler, binalar… Satılık evler var.
Akropolis’e giriyorum. Diyanisos Tiyatrosu, Herodes Atticus Tiyatrosu, Partenon Tapınağı, Athena Nike Tapınağı, Erekhtheion ve muhteşem Propylon girişi…
Partenon önce Tanrıça Atena’nın tapınağı. 13 metrelik altınlarla süslü Atena heykeli varmış ortasında zamanında. Sonra kilise, daha sonra cami ve şimdi müze olmuş.
Buradan inip Akropolis Müzesine gidiyorum. Heykeller kabartmalar… Ünlü Arkeoloji Müzesine de gittim 15 Mayısa dek kapalı… Bir dahaki sefere gezeriz.
Bir resim bin sözcüğe değer, demişler. Buyrun size gezdiğim yerlerden bazı resimler…
Yıllarca Yunanistan ve Türkiye’de yaşamış olan Danimarkalı Şair Henrik Nordbrandt’ın (1945 -2023) Atina şiiri:
ATİNA
Çeviren : Ergin Koparan
Öyle uzun zamandır geziyoruz ki
unuttuk artık yaşadığımız yeri.
Ama bilseydik yerini
doğruca dönerdik hemen evimize…
Atina diyoruz bu kente
oysa henüz
Atina’ya gelmiş olamayız
çünkü burası ne hatıralarımıza uyuyor
ne de hayallerimize.
Atina değilse burası
nasıl terkederiz
ayrıldığımız yerin
neresi olduğunu bilmeden?
Öyleyse biraz kalalım burada,
kalıntıları gezelim, kenti tanıyalım
alışırsak buraya
bir süre sonra
Atina olduğuna inanacak kadar
tekrar düşünmeye başlayabiliriz
yaşadığımız yerin neresi olduğunu
ve işte o zaman
umarım döneriz doğru eve…
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.