Teknoloji ve modernleşme hızla ilerlerken, çalışma hayatı ve insan ilişkileri yabancılaşmanın eşiğinde sorgulanıyor
Hüseyin DUYGU
huseyin.duygu@haber.dk
Günümüzde sıradan bir çalışan için gelecek oldukça farklı görünüyor. Teknolojik gelişmelere ve modernleşmeye rağmen hâlâ 30 yıl öncesi gibi yaşamımızın önemli bir kısmı çalışarak geçiyor. Üstelik herkes o kadar yüksek tempo ile çalışıyor ki, çılgınca bir çalışma biçimi ve stresle geçiyor insan yaşamı.
1900’lü yıllara göre işte geçirdiğimiz saatler giderek azaldı denilebilir. Birçok ekonomist, 21. yüzyılın en büyük sorununun sahip olduğumuz boş zamanları nasıl değerlendireceğimiz olacağını öngördü. Avrupa ülkelerinde 2030 yılında haftada ortalama 15 saat çalışacağımızı tahmin ediyorlardı.
Modern çalışma hayatına şöyle bir baktığımızda kısa iş saatleri olacak öngörüsünün anlamını yitirdiği anlaşılıyor. Haftada 15 saat çalışma ve serbest zaman beklentisi, yerini gereksiz raporlara, bitmeyen toplantılara, anlamsız sunumlarına bıraktı. Verimi düşük çalışma şekli kendini gösterdi.-
Hiçbir şey yapmadan bu verimsiz çalışmalarla nasıl bu kadar meşgul olduk, modern çalışma hayatındaki sorunların ne olduğunu ve bu konuda nasıl bir şeyler yapmamız gerektiği yeniden sorgulanmaya başlandı.
Sizce hangi değerler olmalı ki hem daha az çalışıp hem daha çok verim alalım ve daha insanca yaşayalım?
Sadece dünya çekici gelsin diye değil, aynı zamanda hayatlarımızı ve iş hayatımızı uzaktan daha iyi kavrayabilelim, hayatımızın geri kalanı iyi ve anlamlı yaşayabilelim diye yeni şeyler söylemek gerekiyor.
Adalet duygumuz, yaratıcılığımız, yardımseverliğimiz, bağımsızlığımız iş yaşamımızdan tamamen ayrı bir şey mi? Son dönemdeki dünyadaki baş döndürücü olumsuz gelişmelerin nedenleri nedir?
Sadece kendi hayatlarımızı ve içinde yaşadığımız dünyayı daha iyi anlamak için yeni kavramlar, yeni değerler edinmek zorundayız
Evet, baş döndürücü hızlı gelişmeler beraberinde yabancılaşmayı getirdi. İyi ve güvenli bir hayatın ne olduğunu ve ne olmadığını anlamaya başladık. Hayatımızı nasıl organize edeceğimiz ve böylece gerçekten iyi hayatlar yaşamamız gerektiği konusunda kendimizle ve başkalarıyla iletişim kurmak için kimi iyi yeni kavramlara gereksinim duyuyoruz. Şimdi bu yeni kavramları anlamamız ve bu konuda düşüncelerimiz paylaşmamız gerekiyor.
Daha az ilişkimiz ve daha çok bağlantımız var! Belki de iletişim rehberimiz dolmuştur ve sosyal medya ağımız büyümüştür, ancak otoyolda yakınlarımızın araba lastikleri patladığında ve yardıma ihtiyaç duyduklarında bizi arama riskine girebilecekleri kadar onlara yakın olmak istemiyoruz.
Modern dünyanın bir yandan yankı bulması özlemimizi ve umudumuzu nasıl artırdığını, ancak aynı zamanda küresel erişimin hızlanması ve genişlemesiyle yabancılaşmayı nasıl güçlendirdiğini yaşayarak anlıyoruz. Kimliğimizin bu modern dönemde nasıl dinamik ve değişir hale geldiğini ve yeni değerler arayışımızın sürecinde içinde yaşadığımız yapılar tarafından nasıl sınanabileceği gerçeği var artık.
Sürekli gelişim ve hızlı modern yaşam biçimi bir yabancılaşma duygusu da yaratıyor. Modernitenin ürettiği temel değerler; gerçekçi olma düşüncesi, bireyselleşme, kentleşme, endüstriyel ve teknolojik devrim, seküler yaşam, bilimsellik, ulus devlet, laiklik ve bürokrasi olarak sıralanıyor ama aynı zamanda bu değerler daha çok sorgulanıyor. Değişmeyen tek şey değişim rüzgarı!
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.