19. yüzyılda Danimarka’da kadınlar eğitim, siyaset ve toplumsal hayatta erkeklere göre geri plandaydı; ancak bazı öncüler kadın hakları için mücadele başlattı.

1915 yılında parlamento seçimlerden oy kullanma hakkına sahip olan kadınlar, 5 Haziran 1915’te kadınlar Kopenhag’da yürüyüş yaptı. Foto: Kraliyet Kütüphanesi
Hüseyin DUYGU
huseyin.duygu@haber.dk
1800’lü yıllarda Danimarka’da kadınların hiçbir siyasi etkisi yoktu. Kadınlar para kazanamadıkları ya da eğitim alamadıkları için kocalarına bağımlıydı. Okullar cinsiyete göre ayrılmıştı. Kızlara nasıl temizlik yapılacağı, yemek pişirileceği ve çocuklara nasıl bakılacağı öğretilirken, erkeklere tarih ve bilim gibi konular öğretiliyordu.
1800’lerin başında kadınlar yasal olarak reşit değillerdi. Kadınlar ancak 1857’de 25 yaşına geldiklerinde kişisel sorumluluk sahibi olabiliyorlardı. Kadınların oy kullanma hakkı yoktu sadece 1903’te mahalle meclisleri için, 1908’de belediye seçimleri için ve 1915’te parlamento seçimleri için oy kullanma hakkına sahip oldular. Kadınlar kendi gelirlerini ya da servetlerini kontrol edemiyorlardı.
1849’da burjuvazinin erkekleri Danimarka’nın ilk anayasasına giden yolda mücadele ettiler. Anayasa erkeklerin haklarını güvence altına alıyordu, ancak kadınları, aptalları, suçluları ve yoksulları kapsamıyordu.
Kadın erkekle eşit görülmüyordu. Kadın, Altın Çağ şairi Adam Oehlenschläger’in deyimiyle kocasının “nazik desteği” olmalıydı.
Danimarka ‘Yatılı Halk Okulları’ yaratıcısı papaz, şair ve politikacı olan N.F.S. Grundtvig ise, aynı yıllarda oldukça kadınlardan yana biriydi. Örneğin, kadınların üniversitedeki derslerine katılmalarına izin verilmesi konusunda ısrar eden ilk kişiydi ve kadınların orduda ve hayatın her alanında her türlü mesleği yapmalarına izin verilmesi gerektiğini savunuyordu. Danimarka Anayasası 1849’da kabul edildiğinde Grundtvig, yasanın kadınlara oy hakkı vermemesi gibi bir nedenden ötürü lehte oy kullanmayacaktı.
Gene bu yıllardaki Danimarka yöneticilerinin genel düşüncesi, kızlar eğitilmez, bunun yerine nakış işlemeyi öğrenmeleri ya da evdeki her şeyi takip etmeleri beklenirdi. Orta sınıf kadınlar için hedef, iyi (zengin) bir aileden gelen bir erkekle iyi bir evlilik yapmaktı. Tarih kitapları hiçbir zaman erkeklerden tamamen farklı ve daha kötü koşullara sahip olan kadınlarla ilgili olmamıştır.
Adalardan oluşan Danimarka’da 1800’lerde kadınlar gözlerden uzak ve çalışkan bir yaşam sürmekte, ancak küçük ada topluluğunu ayakta tutmaktadırlar. Evlerin sahibi, atlı arabaların sürücüsü, hayvanların ve çocukların bakıcısı ve kumlu toprağın işleyicisidirler. Kocaları ve oğulları denizde ve eve nadiren geliyorlardı. O dönemin Danimarkalı kadınları hem birbirlerine kenetlenerek hem de birbirilerinin ortak becerilerinden yararlanarak yaşam mücadelesi veriyorlardı.
1921 yılında Danimarka’da kadınların büro ve askeri görevler hariç tüm kamu hizmeti pozisyonlarına ve mesleklerine eşit erişimine ilişkin yasa kabul edilir. 1922 yılında ise evli kadınlara evlilik süresince kendi çocuklarının ortak velayetinin yanı sıra boşanma durumunda velayet sahibi olarak kabul edilme hakkı verildi.
Danimarka, bugün kadının yaşamın her alanında eşit olduğu bir ülkedir. Bugün Danimarka başbakanı kadındır, Danimarka’da kadının adı ve etkisi vardır.
Unutmayalım ki, 1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Enternasyonal başlıklı kadınlar toplantısında, Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart gününün Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasına Danimarka’da karar verildi.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.