Türk dili, kimliği ve kültür mirasının 1200 yıllık tarihine ışık tutan bir Danimarka keşfi
Meral ALTINDAL
meral@haber.dk
Orhun Yazıtları, kimileri için yalnızca tarihi bir merak konusu olabilir; ancak Türk kültürü için bu yazıtlar, dil, tarih ve kimlik hazinesi olarak büyük bir öneme sahip.
8. yüzyıldan kalma Orhon Yazıtları, Türk dilinin en eski biçimi olarak kabul edilir ve bu yazıtların önemi ise ilk kez 1893 yılında Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen tarafından ortaya çıkarılmasıydı. Gizemli sembolleri çözen Thomsen, ilk Türk yazı dilini ortaya çıkardı ve eski Türk alfabesinin anlaşılmasının yolunu açtı.
Thomsen’in bu keşfi, Türk kimliği ve siyasi kültür hakkında 1200 yıllık bir hikâyeyi aydınlattı. Bu, sadece bilimsel bir başarı değildi; Göktürkler dünyasına açılan bir kapının anahtarıydı.
Taşa kazınmış bir tarih
Runik tarzda olan Orhon Yazıtları, 8. yüzyılın başlarında Göktürkler tarafından iki kardeşi anmak için dikildi. Bu yazıtlar, bir siyasi lider olan Bilge Kağan ve bir askerî lider olan Kül Tigin’i onurlandırıyordu.
Eski Türk alfabesiyle yazılan bu yazıtlar, sadece anıtlar değil, aynı zamanda şiirsel ve politik manifestolardı ve Türk yazısının en eski kanıtlarından biridir. Zaferleri, kayıpları ve ahlaki ilkeleri belgeleyen birer kültürel miras niteliğindeydiler. Başlangıçta, bu yazıların diğer yerlerde bulunan runik yazılara benzediği düşünülse de, daha sonra karmaşık yapılarıyla gerçek bir alfabe formunda oldukları anlaşıldı.
Yazıların rünik yapısı baÅŸta araÅŸtırmacıları ÅŸaşırttı; ancak Thomsen, bu eski sembollerin ardında karmaşık bir alfabe bulunduÄŸunu ortaya çıkardı. Çözümleme sürecinde Thomsen, “Tengri” (Tanrı veya gökyüzü) kelimesinden yola çıkarak “Türük” (Türk) kelimesini belirledi.
Göktürkler, 6. yüzyıldan 8. yüzyıla kadar hüküm sürmüş ve organize bir Türk devleti kurmuş ilk topluluklardan biriydi. Orhun Yazıtları, onların siyasi ve toplumsal yaşamını belgelediği gibi, Çin gibi komşu ülkelerle olan ilişkilerini de gözler önüne seriyor.
Orhun Nehri’nden dünya mirasına
Orhun Yazıtları’nın keşfi, 1889 yılında günümüz Moğolistan’ındaki Orhun Nehri yakınlarında başladı. Rus araştırmacılar, burada iki büyük stel buldu. Ancak bu stellerin metni ve anlamı, Thomsen’in şifreyi çözmesine kadar bir sır olarak kaldı. Thomsen, metinlerin eski Türkçe yazıldığını gösterip Göktürklerin kültürel ve dilsel mirasını gün yüzüne çıkardı.
Bu stellerden biri Kül Tigin, diğeri ise Bilge Kağan adına dikilmişti. Her iki yazıt da cesaret, liderlik ve iç çekişmelerin tehlikelerine karşı uyarılar içeren gurur dolu bir tarihi anlatıyordu.
Bir Danimarka zaferi
Thomsen’in çalışmasını bu denli özel kılan sadece çözdüğü dil değil, aynı zamanda kullandığı yöntemdi. İstatistiksel hesaplamalar ve güçlü bir sezgiyle eski Türk alfabesinin harflerini bir araya getirmeyi başardı. Bu başarı, o kadar etkileyiciydi ki, bugün Ankara’da bir caddeye Thomsen’in (Vilhelm Thomsen Caddesi) adı verildi.
Devam eden bir miras
Orhun Yazıtları, sadece tarihi eserler değil; Türk kültürünün ve kimliğinin sembolleridir. Günümüzde bu eşsiz metinleri dijitalleştirmek ve korumak için modern teknoloji kullanılıyor. Yazıların şiirsel metaforları ve politik mesajları, dünya çapında hâlâ araştırmacılara ve kültür meraklılarına ilham veriyor.
2022 yılında bulunan ve muhtemelen Bilge Kağan’ın babası İlteriş Kutluk Kağan adına dikilen yeni bir yazıt, Orhun Yazıtları’nın tarihin hâlâ keşfedilmeyi bekleyen birçok sırrı barındırdığını gösteriyor.
Vilhelm Thomsen’in de kanıtladığı gibi, geçmişten gelen en ufak bir ipucu bile, bilgi dolu bir dünyaya açılan bir kapı olabilir. Bu nedenle Orhun Yazıtları, Türk tarihini anlamada her zaman bir mihenk taşı olmaya devam edecektir.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.