SİBEL ÇELİKEL’İN KELEBEK DÖNGÜSÜ; DEVİNİMİN DÖNÜŞÜMÜN KİTABI
Sibel Çelikel’in ilk romanı, sanat tutkusu, aşk, toplumsal baskılar ve bireysel dönüşüm arasında savrulan bir hayatın hikâyesini anlatıyor
Mustafa AYDINLI
Sibel ÇELİKEL; 1978 Lüleburgaz doğumlu. Yeni Türk Dili alanında doktora mezunudur. Hakemli dergilerde ödüllü makalelerin sahibi. 2022 yılında, yılın fark yaratan öğretmeni. Bir akademik eser sahibi. Editörlük ve yazarlık geçmişi var. Halen bir kamu okulun da Bilim Sanat Merkezinde üstün yetenekli öğrencilerle proje odaklı çalışıyor.

Kelebek döngüsü, Sibel Çelikel, Drama Yayınevi 2024, s. 238
Kelebek Döngüsü adlı ilk romanını bana imzalayarak hediye etti. Severek okudum, elime alınca bitirene kadar da başucu kitabım oldu. Yazar ilk eseri olmasına rağmen öylesine akıcı bir dil ve anlatım tekniği seçmiş ki, okuyucu esere adeta vakumlanıyor. Yer yer eserin pek çok noktasında kendinizi buluyorsunuz. Yazılanların anlatım gücü roman kurgulamasının ötesinde gerçek hissi veriyor.
Romanın konusu; Edirneli bir ailenin kızı olan Deniz, otuzlu yaşlardadır. Sanat Tarihi mezunudur. Ressam olma tutkusu vardır. Bu tutkusunu gerçekleştirmek için İstanbul’a gider. Orada bir özel okulda öğretmen olarak çalışır. Okulda bazı zorluk ve haksızlıklara karşı uğraş verir. Ancak o ressam olma idealinden asla vaz geçmez, kararlıdır. Bunca yorucu çalışmanın yanında yüksek lisansını da tamamlama gayreti içindedir.
Yakın arkadaşı Güneş’i ziyaretinde ünlü ve popüler, kadınların hayranlık duyma gibi nitelikleri olan, kendisinden 13 yaş büyük Terapist Soner Saltuk’la tanışma fırsatı bulur. Bu tanışma duygusal yaşamında önemli değişikliklere neden olacaktır. Soner eşinden boşanmış bir çocuğu olan kişidir. Ancak boşandığını kişisel sorunları gereği çevresine açıkça söylememektedir. Soner’in aile yaşamında da pek çok gelgitler ve bilinmezlikler vardır.
Çoğu olumsuzluklara rağmen Deniz, Soner’e karşı duygularına gem vuramaz. Deniz mesleğinde idealist, dik duran, onurlu sanat tutkunu bir kahraman. Evin de yaşadığı bir hırsızlık olayından sonra en güvenli liman olan baba ocağına Edirne’ye döner. Ruhsal gerilimler içindedir. Bir hocasının telefonu iş ve yaşamındaki bazı gelişmelere neden olur. Hayata tutunmak için yeni bir umut ışığı doğmuştur.
Çalıştığı üniversiteden Paris’e gitme teklifi, yeni bilinmeyenleri, aşkından ayrılışını, ruhsal dünyasındaki çalkantıları da birlikte getirmektedir. Son tahlil de ailesel ve toplumsal baskı, kariyer tutkusu yaşamın olağan akışı ve gerçekleri galip gelmiştir. Deniz Paris’e gider.
Romanın ana kahramanı Deniz Meriç’in ressam olma ve büyük kentte yaşama tutkusu çerçevesinde pek çok olaylar dizisi anlatılıyor. İdealist öğretmen olmak, ailesel bağlar, Deniz’in kendi iç hesaplaşmaları, toplumsal baskıları, aşkı, umudu, hayal kırıklıkları, bireyselliği, toplumsallığı, beklenmeyen olumsuzlukları da anlatıyor… Bunlar madalyonun bir yüzüdür. Değerlendirildiğinde bazen şansın insana gülme olasılıkları da vardır. En umulmadık zaman da Deniz’in üniversitede işe girmesi. Paris’e gitme fırsatının doğması gibi.
Yazar öncelikle eserin adı “Kelebek Döngüsü” ile başlıyor insanı sarsmaya. Bir döngü, devinim ve dönüşümden bahsediyor. Oysa değişime örnek verilecek o kadar çok canlı varlık var ki, (güveler, böcekler, sinekler ve arılar hatta Çekirgeler, cırcır böcekleri, yusufçuklar ve hamamböcekleri gibi) yazarın ‘Kelebeğin Döngüsü’ ile hikayeyi betimlemesi, olayın mihenk taşıdır, hatta hedefi tam on ikiden vurmaktadır. Kelebeğin yaşam döngüsü doğada gerçekten muhteşemdir, büyüleyicidir. En diye tanımlanabilecek birinci sıradaki örnek bu olabilirdi. Kelebeğin dönüşümünde dört aşama yumurta, larva, pupa ve yetişkinlik hali. Kelebekler sadece dönüşüm evresine geçmekle kalmaz, evreler içinde de çok sayıda değişim yaşadığı bilimsel bir doğrudur. “Kelebek çizmek beni oldum olası rahatlatmıştır. Belki değişimi ve dönüşümü simgelediği içindir. Ben ise bir türlü kendimden beklediğim dönüşümü tamamlayamıyordum.” (s. 104)
Yazar kahramanının değişimini kelebeğin değişimine benzetiyor. Evet değişim ve devinim bilimsel bir olgu olup doğanın bilimsel yorumunun mihenk taşıdır. Hatta Diyalektik ve Tarihi Materyalist Felsefenin beş ana ilkesinden birisi, en önemlisidir. Devinimi yadırgayan anlayış yaşamı donmuş bir kalıptan ibaret sayar. Yazar aşk romanı çerçevesinde değişim ve devinimi ustaca veriyor. Eserin ruhu ve felsefesi budur bence. Konuya sadece Deniz ve Saltuk Hoca’nın aşkı olarak bakarsak hem eser bireyselleşir, hem de önemini yitirir basitleşir. Bilimsel yüklemler, toplumsal sonuç ve değerler, dahası verilen felsefi ruh olarak konuyu incelediğimizde bu edimleri edindiğimizi belirtmeliyim.
Yazar belki satır aralarında fakat çok kıymetli toplumsal bilinçlenme konu ve değerlerine değiniyor. “İşçi olmakla asla bir derdim yoktu. Keza zaten eğitim emekçisi idik. Bununla gurur duyardım. Benim derdim işçi sınıfı kendi değerinin farkına varalı, örgüt bilinci kazanalı uzun zaman olmasına…” (s. 80) diye devam eden tümceler, yazarın evrensel değerlerin bilincinde olduğunu, öyle kuru gürültü, “yol sıra gidip çay sıra gelen” bir yazar olmadığını ne yapmak istediğinin ayırımında olduğunun kanıtıdır.
Aşkın gizemini anlatırken kurduğu tümceler es geçilecek türden değil; “Bence bütün bilimler birleşse aşk hala gizemini korur. Aşk hayata karşı en büyük motivasyon kaynağıdır bence. Hayatın saçmalıklarına katlanmak için geçerli bir sebeptir. Bana sorarsanız aşkın yerine bir tek sanatı koyabilirim.” (S. 209)
Duygusal yanı ağır bir aşk romanı çerçevesinde olaylar dizininde toplumsal ve felsefi konuların akılcı sekil de algısını yaratıyor. Örneğin özel okulda işverenle eğitimci arasındaki uyumsuzluk bu kadar güzel betimlenebilirdi; “Ben onun çalışanıyım kölesi değilim. Bana böyle saygısızca davranamaz. Eğitimciyiz biz. Birbirimize saygımız olmazsa öğrenciden nasıl saygı umalım.” (s. 101) Demektedir.
Diğer yandan teknik olarak da eser ilgiye değer. Öykü bölümlerden oluşuyor, bölüm başlıkları ile konu içeriği son derece uyumlu. Konudan konuya geçişler ustaca. Acemi şoför arabasını kaldırıp durdururken, arabayı hoplatır, ya da dururken yolcuların öne arkaya yıkılmasına neden olur. Usta şoför kalkarken de dururken de kalktığınızın ve durduğunuzun farkına bile varmazsınız. Onun gibi konudan konuya geçişler ustaca. Esere sürükleyicilik katanda bu hassas geçişler olsa gerektir. Olayların ve objelerin anlatımında, tasvir etmeler de derin bir gözlem hissediliyor.
Aşk romanı denince akla gelecek bir kitap. Okumamanın eksiklik olacağını düşünüyorum. Kelebek Döngüsü devinimin, değişimin ve dönüşümün kitabı olarak, uzun yıllar belleklerimiz de iz yapacak. Eline, diline, yüreğine sağlık Sibel Çelikel diyorum. Yeni eserlerde buluşmak dileğiyle.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.