6 Haziran 2012 tarihinde Glostrup’taki mahkemede avukat stajyeri Murat Erdoğan ile birlikte izlemek amaçlı duruşmaya katıldım. Murat Erdoğan işletme fakültesi mezunu, hukuk fakültesine devam eden bir sendikada yöneticilik yapan ve belediyede çalışan Türk kökenli bir Danimarka vatandaşıydı. Kendisi ve babası Mehmet Erdoğan benim hemşerim olup benim eve yakın yerde bisiklet tamir ve satış dükkanları vardı. Bu nedenle kendisini tanıyor, başarısından dolayı da sık sık bazı konular nedeniyle kendisiyle görüşüyor, bilgi alıyor, bazen de tercümanlık yaptırıyordum.
Murat bir gün bana hitaben “Feyzullah Abi mahkemede jüri üyesiyim, izlemek ister misin? Eğer istersen sana uygun günde ilgililerle görüşerek senin de duruşmaya izleyici olarak katılmanı sağlayabilirim” demişti. Ben de yukarıda belirttiğim günde uygun olduğumu bildirdim ve o gün duruşmaya katıldım.
Mahkeme düzeni bizim mahkemelere çok benzemiyordu ve koridorlar ıssızdı. Bizim adliyelerdeki gibi yoğun kalabalık yoktu. Mahkemede tanık ve sanıkları, şikayetçileri çağıran mübaşirlerde yoktu. Mahkeme salonlarının önünde bekleyen polis de yoktu. Ancak girişte bir güvenlik kontrolü yapılıyor, içeride her mahkemenin yerini gösteren düzenli plan ve krokiler vardı.
Duruşma salonuna girdiğimizde çok sade ve düzenli bir yerleşim söz konusuydu. Mahkeme salonunda hakim, savcı ve jüri yer alıyordu. Yan tarafında da sanık, şikayetçi ve tanıklar için yer vardı. Diğer tarafta da benim gibi izleyiciler için yer ayrılmıştı. İçerisi çok kalabalık değildi. Avukatlar konusunu anlatıyor, sanıklar sorulan soruyu avukat vasıtasıyla cevaplandırıyor, tanıklar savcı tarafından dışarıdan çağrılıyordu. Bir tanık ifadesini verdikten sonra savcı ayağa kalkarak dışardaki tanığı çağırıyordu. Konuşmalar gayet doğal, sinirlenmeden, kızmadan ve ölçülü olarak yapılıyordu.
Görülen dava bir adam yaralama davasıydı. Mahkeme salonunda fotoğraf çekilmesi yasak ve basın mensubu yoktu. Bunun sebebi de insan haklarına saygı olarak bildiriliyordu. Suçun konusu ise görevli polisi yaralama idi. Asıl fail yakalanamamış faile yardım eden kardeşi yakalanmıştı. O günkü duruşmada ifadesini verdikten sonra bir yıl ceza verildiği ve ceza evinde yedi ay yattığı için tahliye olduğu sonucu açıklandı.
Yakalanamayan sanığın ise Suriye asıllı olduğu kendisinin beş bayanla ilişkisi olduğu ve bu bayanların o günkü duruşmada ifadelerinin alındığı Murat tarafından bana anlatıldı. Zaten ben de duruşmada tanık olarak gelenleri görmüştüm. Ancak Danca konuşulduğu için konuşmaları anlayamıyordum. Mahkeme sonucunda Murat olan biteni ve konuşmaları bana aktardığında her şeyin çok düzenli olduğunu, kişilerin birbirine karşı saygılı davrandığını, jürinin de sağlıklı karar verdiğini söylüyordu.
Murat vasıtasıyla Danimarka’da bir duruşma izlemiş ve Türkiye’deki duruşmalarla kıyaslamış oldum. Ben daha önce 1994 yılında İstanbul’da avukatlık stajı yaparken sonrada görevim nedeniyle bazı duruşmalara katılmıştım.
Türkiye ile Danimarka’da ki duruşmaları karşılaştırdığımda Danimarka’da avukatlık, hakimlik ve jüri üyeliği yapmanın daha kolay ancak sanık olmanın daha zor ve cezadan kurtulmanın eğer gerçekten suçluysan hiç mümkün olmadığını gördüm. Tabi ki olması gerekende buydu. Teşekkürler Murat Erdoğan.
Yazımızın sonunda Emniyet Müdürlüğü yaptığım yıllarda Elazığ’da yaşanmış bir olayı yazarak biraz da gülelim.
Elazığ’lı bir vatandaş, kavşaktaki bayan trafik polisi ile sohbet etmek ister. Ancak bayan polis trafiği tanzim ettiğini, meşgul olduğunu söyler. Gakkoştan cevap: “Herkesnen, şoförlernen bülbül gibi gonuşisin, bahan gelende dut yemiş bülbüle dönisin. Eyi babo vazgeçdük. Burası sahan da kalmaz.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.