Danimarka’da yaşayan 21 yaşındaki Kuşçalı genç yönetmen ve senarist Roni Nevzat Gezen’in yaptığı ilk kısa metraj film, “Hudløs” (Çiğ) başkent Kopenhag’daki Imperial sinemasında ilk kez seyirci ile buluştu.
Erdal ÇOLAK
Bu yazımda, günümüz, modern çağda film, yaratıcı düşüncelerini, becerilerini ifade etmek isteyen genç yeteneklerden Roni Nevzat Gezen’i sinemaseverlere tanıtmak istedim.
Filme ilginin yoğun olması beni çok etkiledi. ”Hudløs” (Çiğ) filmi ile sinema dünyasına merhaba diyen Roni`nin hem senaryosunu, hem de yönetmenliğini yaptığı filmin galasına ilgi yoğundu. Roni`nin yaptığı bu başarılı çalışma tanıtmayı fazlasıyla hak ediyor. Nasıl bir şiir, bir kitapla anlatacak bir hikayeyi kısa ve öz bir biçimde duyguları dile getirebiliyorsa, bu kısa film de bir hayatın içindeki yaşanmışlıkların kısa bir özeti gibi…
Öyle kolay değil kısa film çekmek. Uzun metrajlı bir filmde senaryo ile konuyu, hikayeyi uzatabilirsiniz. Roni`nin çektiği bu filmde öyle vurucu konulara değiniliyor ki, ben inanın felsefi anlamda verilen mesajları yazsam sayfalarca makale çıkarırım.
”Hudløs” filmini farklı açılardan incelerken, gerçekçi sinema kuramı aracılığıyla gözden geçirirken temel içinde bir çok sinematografik kodlar içerdiğini gördüm. Estetik kavramı, çağdaş, popüler bir kültürün sinema ile buluştuğu insandaki gerçeklik duygusuna hitap etmekte.
Hikayenin gerçeklik algısı, günlük olarak karşılaşacağımız sıradan bir hayatı, bir kişi ya da kişilerdeki derinlik algısını seyirciye çok yalın bir şekilde veriyor. Bu basit gibi görünen kişi ya da kişilerin yaşamış olduğu hayat seyircinin duygu dünyasına hitap ediyor.
Roni filmin sinema alanında içerik ve içeriğin anlatı tarzı tam bir yönetmen olarak konuya uygun teknikler, işaretler, semboller ve kendi sinema dili oluşturmuş. Roni bu film ile, insanları daha iyi anlamak, görmek, özgürleşmek, sosyalleşmek, öğrenmek, öğretmek istemiş. Senaryoyu zihninde canlandırmaya, filmin akışını buna göre oluşturmaya çalışmış.
”Hudløs” filmi yönetmen Roni tarafından siyah-beyaz filmseverler için siyah-beyaz çekilmiş. Gerçeklik, günlük kullanımdaki anlamıyla, var olan her şey yaşadığımız, yaşayabileceğimiz herşey olan anlamlara sahip bir filmdir.
Roni’ye neden siyah-beyaz çektiğini sorduğumda, ”Filmi bir çok farklı bakış açısı ile çektim. Seyirci filmi izlediğinde neden acaba böyle çekmiş?” diyor ve ”Filmdeki bir sahnede verilmek istenen bir mesajda seyirciye meydan okuyorum. Bunun yapmamdaki amaç seyircinin kendisini keşfedip düşünmeye sevkederken hafiften, onları şaşırtmak” diye devam ediyor.
Zaten öyle değil mi? Yaşam siyah ve beyaz renkler arasındaki ara renklerde yaşanıyor. Filmin renkli çekilmiş olmaması, yapmacık sahta bir renk albenisinden uzak olması, mekanın loş, içe sıkıntı veren, içi daraltan, sıkıntılı karamsar bir hava veriyor olması; seyircinin filmi daha duyumsamasına, hissetmesine sebep oluyor.
Rengin albenisinden yoksun olması ruhani boyutunun daha bir duyumsanmasını getirmekte. Mona’nın yaşadığı mekan topluma olan inanç, güvensizlik ve bunun yarattığı ruhsal salınımları anlatan öykü. Mekandaki ışığın biçimlenişi, mekan yoğun bir loşluk içinde kasvetli, kişinin iç hesaplaşma anlarında ise kontrast tonlarla oluşturulan bir yapıdadır. İç mekân olsun dışarda ağaçlık bir ortamda geçen filmde, ışık hem siyah-beyaz görüntünün estetik boyutunu hem de sahnelerin duygusal atmosferini yaratmak için çok bilinçli bir şekilde tasarlanmış; hatta bir çok sahnede bunu hissediyorsunuz.
Filmin baş kahramanı Mona yirmili yaşlarda, toplumun onu ittiği bir öykünün hikayesi. Filmde Mona`nın yalnızlığı hoş olmayan, sebepleri öznel psikolojik bir durum. Mona`nın ihtiyaç duyduğu sosyal ilişkilerinin yetersiz olmasına veya var olan sosyal ilişkilerinde samimi, arzu ettiği yakınlığı, duygusallığı ya da samimiyetin olmamasına gösterilen bir tepki olarak filmi özetleyebiliriz.
Yönetmenin filmde verdiği başka bir mesaj ise çok hassas. ”Kendini doğrudan çıplak yalın, yapmacıksız ifade edebiliyor musun? Hayatın dramatik tarafını, hayatı bazen umursamamak olduğunu, yalnızlığınla, sırlarınla, kendini dürüst bir şekilde ifade edebiliyor musun? Bunu sorgulayın diyor” yönetmen.
Ayrıca film Mona`nın tek başına olması, nahoş, istenmeyen, onun canını yakan, keyifsiz bir duygu vermesi başka bir şey. Filmde kadınlar yalnızlığa erkeklerden daha duyarlı olduğunu kameranın çektiği sahnelerin net olması alan derinliğiyle ifade edilir. Filmi izleyen izleyici, kurgu, senaryo, karakter, ses, kamera hareketler ile dikkatini filme veriyor, kurgunun kurgusal evreninin içine giriyor.
Seyirci istediği yorumu yapmakta özgürsün mesajının yanında çekilen filmin farklı yönlerinden sosyal işlevine ilgi gösteren gerçekçi, hayatın günlük algısına bilinç sağlamakta. Filmdeki diyalog, müzik, efekt üçlüsü filmin farklılığını ortaya koyuyor.
Sonuç olarak sanat uzmanlarının kullandığı bu sözü alıntı yaparak ”Her sanat türünün asal bir malzemesi vardır. Resim sanatı ağırlıklı olarak renk öğesini kullanırken, tiyatro diyalogu ön plana çıkarır. Şiir, kendini ifade etmek için kelimeleri kullanırken, sinema görüntüyü kullanır. Kurgunun sinema diline dahil edilmesiyle birlikte sinemanın bir sanat dalı haline gelmesi, en dramatik anlatım yolunun fotografik öğelerin ya da görüntülerin birbiri ardına dizilmesi gerçeğine dayanır.”
Roni Nevzat Gezen, genç yaşta ”Hudløs filmini çekerek başarılara imza atan nadir yeteneklerden. Hem yönetmen, hem de senarist olan Roni’ye bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyorum. Roni, sevgi ve yeteneğiyle, yedinci sanatın o renkli, büyüleyici dünyasında emin adımlarla yol alıyor. Hayatın zorluklarıyla dürüst ve duyarlı bir şekilde, kalkansız, şeffaf, yapmacıksız bir ruh ile yüzleşin. Ama çıplak kalana kadar.
Günlük yaşamınızda sizi sarsacak varoluşunuzu sebep olan olacak dürüst, yalın açık şeyleri yapan ya da söyleyen kişilerle karşı karşıya kaldığınızda, çıplak sessiz olun.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.