Alçakgönüllülüğümüzle çoğalıp büyüdük. Berkin Elvan’ı ve öteki öldürülenleri düşündükçe göz kapaklarımızın tutmakta zorlandığı gözyaşlarımız yeşil bir yaprağın ucundan yere düşen yağmur damlaları gibiydi. Derin çizgilerin biçimlendirdiği yüzümüzün her iki yanında, yeşil bir vadiyi andıran yanaklarımızdan aşağıya derin izler bırakarak, yuvarlanıp giden yaşlar, yalnızlığa, umutsuzluğa panzehir oldu. Yaşam sevincimizin, özlemlerimizin sessiz çığlıkları oldu yeşil bir yaprağın ucundan akan yağmur damlalarına benzeyen göz yaşlarımız.
Bu sesli ve sessiz çığlığımız 1923 Aydınlanma Devrimi’ne karşı olanlara tepkimizdir. Bizler devrimleri kafamızda ve yüreğimizde yaşatmak için yollara düştük. Demokratik devrimleri gerçekleştirenler demokrasi için ne denli gerçek, önemli ve zorunlu iseler, demokrasi düşüncesini topluma anlatan, bu düşüncenin toplumsallaşmasını sağlayan aydınlar ve halk da aynı ölçüde gerçektir. Çünkü demokrasiye, düşünmeye, bilime ve sanata her koşulda sahip çıkan halklar, büyük düşünürleri, büyük devrimcileri yetiştirirler ve barış içinde yaşarlar.
Değerli okurlar, ülkemiz yıllardır bir sürüleşme süreci içine çekildi. Toplumumuz ayrışma ve değer karmaşası içinde kaos yaşıyor. İnsanlar kime güveneceğini, hangi dala sarılacağını bilemez duruma getirilmek isteniyor. Halk şaşkın ve çaresiz olsun isteniyor. Devlet yönetenler, devlet kurumları yasadışı kişilerle, yasadışı işler yapıyorlar. Kim kimi yönetiyor, kapalı kapılar ardında ne gibi pazarlıklar yapıldığını, bilmemiz istenmiyor. Halk, kedisini kesmeğe kalkan kasabın bıçağını yalayan danaya dönüştürülmek isteniyor.
Artık Mart ayının mücadeleci ruhuyla dalgalanan demokrasi gündemimiz var; baharda yeşil yaprak serinliğiyle uyanıyoruz.
Artık her türlü zulme karşı koyan halkımız var.
Artık zorbalığa karşı yazan şairlerimiz, yazarlarımız, sanatçılarımız var.
Artık Gezi Parkı’nı savunmak için Van’dan, Ankara’dan, Antalya’dan, Tekirdağ’dan Taksim’e gelen gençlerimiz var.
Artık mızmızlığı, ürkekliği, gevezeliği, uyuşukluğu geçmişte bırakan milyonlarca insanımız var.
Artık Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Rumca her dilden emekçi halkın insanca bir hayat kavgasında, demokrasinin biricik dili olan insancayla konuşmasını öğrendik.
Artık demokrasi mücadelesinin gerektirdiği ışıldayan, coşturan yöntemleri biliyoruz.
Artık umudun, yiğitliğin, şevkatin, ayrılık acısının, kavuşma sevincinin kökleriyle buluşur olduk.
Artık namussuzluğu gördüğümüzde susmaz olduk.
Artık köksüz güzelliğin cansız, sahte pırıltısına aldanmıyoruz.
Artık zorluklardan yakınmayan, gecesini gündüzünden sakınmayan, gerektiğinde demokratik istemlerini çekinmeden savunan her yaşta insanımız var.
Artık yeşil bir yaprağın ucundan hayatı savunuyoruz. ‘Yine yeşillendi fındık dalları’.