Türk dizilerinin başta Orta Doğu ve Güney Amerika olmak üzere dünyanın dört bir yanında büyük bir ilgi görmesi yeni bir konu değil.
Diziler, Türkiye’nin kültürünü, turistik güzelliklerini ve yaşam tarzını tanıtmak açısından uzun zamandır “yumuşak güç” işlevi görüyor.
BBC Türkçe’den Özge Özdemir’in haberine göre, yeni olan şey, bu gücü fark eden yabancı video platformlarının Türkiye’ye gelmesi ile rekabetin ve yapımların sayısının artması. Disney+, 14 Haziran itibarıyla orijinal yapımlarıyla artık Türkiye’de.
Sekiz yıldır Türkiye’de olan Netflix’in ilk orijinal Türk yapımı olan Hakan Muhafız 2018 yılında platforma gelmişti. HBO Max’in ise bu yıl sonunda orijinal içerikleriyle Türkiye’ye gelmesi bekleniyor.
Bu üç ABD’li platformun büyük bir hızla Türkçe orijinal içerik üretmekte giriştiği yarış, ister istemez Türkiye’deki dizilerin prodüksiyon ve çekim koşullarını değiştiriyor.
Bu rekabetin yapımcılar, yazarlar ve set çalışanları açısından olumlu yanları var; çalışma şartlarında da iyileşmeler görülüyor.
Halen geliştirilmeye en açık alanlar ise Türkiye’de üretilen dizilerin içerikleri, insan sermayesine yatırım yapılması ve çalışma şartları açısından televizyon da dahil olmak üzere bütün yapımların uluslararası standartlara çıkarılması.
Televizyonlar oyuncu bulmakta zorlanıyor
ABD’li video sitelerinin yanı sıra Türkiye’de BluTV, puhutv, Gain ve Exxen gibi yerel platformlar da kendi içeriklerini uzun zamandır üretmekte.
Televizyon kanallarının da son sürat çekimlerine devam etmesiyle bu rekabetin sektöre en büyük yansıması nitelikli iş gücüne olan talebin artması oldu.
Ünlü oyuncuların son zamanlarda tercihlerini daha prestijli buldukları için dijital platformlardan yana yapması, televizyonların oyuncu bulmakta zorluk çekmesine neden oluyor.
Tek büyük eksik oyuncu seçiminde yaşanmıyor, yönetmenle beraber dizinin yürütme ve karar alma mekanizması olan reji tarafı ve set çalışanlarında da nitelikli iş gücüne ihtiyaç var.
Rekabetin yarattığı en olumlu sonuç ise sinema ve televizyon alanında eğitim görmüş ya da bu sektörde çalışan kişiler için iş olanaklarının artmış olması.
Sektörde eski dönemlere kıyasla bu sayede iş bulmak daha kolay.
Set koşullarında iyileşme yaşandı
Set işçilerinin televizyon dizileriyle ilgili yıllardır dile getirdikleri en büyük şikayet çalışma koşullarına yönelik oldu.
Televizyon kanalları arasında reyting sebebiyle yaşanan rekabet, çok sayıda dizinin çekilmesine ve uzun bölüm sürelerine, bu da uzun çalışma saatlerine neden oldu.
Bir bölümü vaktinde yetiştirmek için yoğun bir şekilde çalışan set işçilerinin çalıştıkları süre için değil de bölüm başına maaş almaları, büyük bir hak ihlali teşkil ediyordu.
Dijital video platformlarıyla gelen en büyük değişiklik, gün içinde çalışma saatinin 12 ile sınırlandırılması ve ücretlerin haftalık olarak ödenmesi oldu.
Set işçileri dijital platformlar için üretilen yapımlarda yemek olanaklarının da daha iyi olduğunu dile getiriyor.
Uzun bakışma sahneleri zorunluluktan
Sinema ve televizyon mezunu olan Tuğçe Koçyiğit, kariyerine reji asistanı olarak başlamış.
Bir televizyon dizisinin 13 bölümünde çalıştıktan sonra çok mutsuz olduğunu, bu yüzden televizyona iş yapmayı bıraktığını anlatıyor.
Televizyona her hafta yaklaşık 90 dakikalık bir bölüm yetiştirmek için zamana karşı yarıştıklarını vurgulayan Koçyiğit, bu yüzden kaliteli iş yapmanın mümkün olmadığını söylüyor.
Bu zamana karşı yarış, reji ya da set çalışanlarının mesleklerini hakkını vererek hayata geçirmelerini engelliyor.
Senaristler, neredeyse bir film uzunluğundaki bir bölümün senaryosunu bir hafta içinde yazmak, reji de son anda ellerine gelen senaryoyu şartlar elverdiğince hızlı çekerek yetiştirmek zorunda kalıyor.
Bir reji çalışanı, bir dizi bölümünün nasıl biteceğine dair senaryonun, bölümün çekimleri yapılırken ellerine geldiğini anlatıyor.
Bu yüzden de yönetmenler ister istemez bilinçli olarak süreyi doldurmak için uzun bakışma sahneleri çekmek zorunda kalıyor.
Bu da televizyon dizilerinde çekimlerin estetik kaygıyla gerçekleştirilmesine engel oluyor.
Ani değişiklikler çekimleri hızlandırıyor
Yönetmenin bile çekim yapılacak yeri o günün sabahında gördüğünü söyleyen Tuğçe Koçyiğit, ani bir kar yağışı ya da fırtınanın ortaya çıkması ya da oyuncunun hastalanması gibi son anda gelişen durumlarda çekimlerin daha da aceleyle yapıldığını anlatıyor.
Koçyiğit bu yüzden 2018’de Hakan Muhafız ile beraber dijital platformlar için çalışmaya başlamış.
Hakan Muhafız’ın çekimlerinde “her şeyin hakkıyla” yapıldığını, kalifiye insanların çalıştığını ve koşulların çok daha iyileştiğini vurguluyor.
Dijital platformlara yapılan dizilerde set çalışanlarının senaryoyu daha önce okuma şansı olduğu için çekimlerin nerede ve nasıl yapılacağına daha rahat karar verme, aynı mekanda gerçekleşecek çekimleri bir arada yapma olanakları oluyor.
Bu sayede yaratıcılık, çalışma şevki ve çalışan mutluluğu dijital yapımlarda yükseliyor.
Ancak Koçyiğit, artık Netflix’in de televizyon dizileri gibi çekimleri hızlandırmaya başladığı uyarısında bulunuyor.
Hikayenin matematiğini daha özenli kurmak
Televizyon dizilerinin bu temposunun en büyük yükünü çekenlerin başında senaristler geliyor.
Ercan Mehmet Erdem, Blu TV’de yayınlanan “Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi” ve “Saygı: Bir Ercüment Çözer Dizisi” dizilerinin senaristi.
Daha önce Kanal D ve Star’da yayınlanan çok sayıda dizinin senaryosunda da imzası var.
Erdem, televizyona çalışmayı, “2,5 saatlik bir diziyi yazmak hem fiziksel hem de psikolojik olarak yıpratıcı bir iş” olarak tanımlıyor:
“Beş günde 100 küsur sayfa yazdığınız ve bunu ara vermeden 40 hafta boyunca tekrarladığınız bir süreç bu. Bir diziyi 40 hafta rotada tutup sezon finaline taşımak ciddi çaba gerektiriyor.”
Dijital bir platform için senaryo yazdığınızda ise hem bir bölümün süresi hem de bölüm sayıları düşüyor.
Erdem’e göre dijital platformlara iş yapmanın en büyük avantajı dizinin çekimlerine bütün bir sezonun senaryosunun yazıldıktan sonra başlanması.
Erdem, “Bu da hikayeyi geliştirirken ‘kervan yolda düzülür’ kafasından çıkmanıza, hikayenin matematiğini, dilini daha dikkatli, özenli kurmanıza olanak tanıyor” diyor.
Platformlar televizyonlaşıyor mu?
Dijital video platformları, Türkiye’deki dizi ve film sektörünün bütün sorularını çözebilmiş değil.
Sektörün belli başlı kimi dertleri bu platformlar için yapılan işlerde de kendini tekrar gösteriyor. Bunların en önemlisi de içerik.
Öncelikle televizyon dizilerinde yaşanan sansür ve RTÜK kontrolü, aynı oranda olmasa da bu platformlara yapılan işlerde de karşımıza çıkabiliyor. Özellikle LGBTQİ+ bireylerin olduğu senaryoların karşılaştığı sorunlar büyük bir tartışmaya yol açtı.
Yapımcı Yamaç Okur, dijital platformlarda daha kaliteli yapımlar veya daha farklı içerikler olması beklentisini büyük bir yanılsama olarak görüyor.
Çukur ve Üç Kuruş gibi dizilerin yapımcısı olan Okur, “Seyirci her yerde aynı, şu anda dijitalde televizyondakinden daha farklı bir seyirci yok. Zaten televizyondaki seyirci dijitale doğru kayıyor” tespitini dile getiriyor.
Dizilerin yurt dışında başarıya ulaşmasının formülü: Aile
Okur’a göre Türkiye’deki dizilerin yurt dışında büyük bir başarıya ulaşmasının nedeni ise ailelerin beraber izleyebileceği içeriklerin üretilmesi:
“Türk dizileri 1980’lerden sonra dünyanın her tarafında artan muhafazakarlaşmada hem kaliteli hem steril içerikler sunuyor.
“Örneğin mafya ile ilgili içerik yapıldığı zaman hem bir aile, duygu var hem de bir Latin Amerika ya da İngiliz dizisi kadar sert değil. Ailelerin birlikte izleyebileceği içerikler. Bu da dünyanın dört bir yanına rahat satılabilmesini sağlıyor.
“Türkiye’den beklenen içerikler aslında daha çok kadın içerikleri, aşk içerikleri. Bu alanda da çok fazla dizi üretiliyor ve ilginç bir şekilde son dönemde Batı Avrupa’da da ilgi görüyor. Özellikle İspanya’da, İtalya’da çok ciddi izleniyor Türk dizileri. Bu başarı devam ediyor.”
Sansür ve özgürlük sorunu
Ankara’nın içerik denetimini çok sıkı tutması nedeniyle Türkiye’nin dizi ihracatı potansiyelini tam olarak gerçekleştiremediğini söyleyen Okur da içerik çeşitliliği açısından bir sorun olduğunu kabul ediyor.
Bunun nedenini de hem sürekli içerik üreten bir yapımcılar kuşağının oluşturulamamış olmasına, hem de özgürlüğün bulunmamasına bağlıyor:
“Başıma ne iş gelir, diziye ne iş gelir korkusuyla yapımların hayata geçirilmesi iyi değil. Böyle olunca sürekli sansürü nasıl aşarım, ne yaparsam başıma iş gelmez diye düşünmek zorunda kalıyorsunuz.”
Televizyonlardaki koşullar değişir mi?
Televizyon halen Türkiye’de diziler açısından en çok izlenen ve en güçlü araç.
Yapımcı Okur’un da vurguladığı gibi televizyondaki diziler ile bir gecede milyonlara ulaşıyorsunuz ve sosyal medyada büyük bir etki yaratıyorsunuz.
Şu an en büyük öncelikler, televizyon için yapılan dizilerin setlerinde de çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve çalışanların maaşlarının yükseltilmesi olarak öne çıkıyor.
Senarist, yönetmen ve yapımcı Eylem Kaftan ise televizyonlarda yayınlanan “inandırıcılığı olmayan, gerçeklikten kopuk” dizilerden izleyicinin sıkıldığı görüşünde.
Ana akım kanallarda üretilen dizilerin tekrara düştüğünü ve artık yeterince heyecan verici olmadığını söyleyen Kaftan, “Tüm platformlarda gerçek hikayelere dönüşle ilgili bir eğilim görüyorum” diyor.
Kovan adlı filmi Netflix’te de gösterilen Kaftan, platformlardan beklentisini ise şu şekilde açıklıyor:
“Dijital platformlardan beklentimiz küresel anlamda iyi hikayeciliği desteklemeleri, içeriklerin sanatsal ve izleyiciyle buluşma yolculuklarına saygı duymaları.”
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.