Türkiye’nin kültür, tarih ve inanç turizimi açısından önemli olan Mardin keşfetmenizi bekliyor
Tülay Çetinkaya Saraçoğlu/HABER.dk
tulay@haber.dk
Güneydoğu Anadolu gezime Mardin ile devam edeceğim.
Yüzyıllar öncesinden gelen taş işleme sanatının ustaları, bu kenti yüksek bir tepenin güneye bakan kısmına inşa etmiş.
Mardin, Mezopotamya’ya sanki yukarıdan bakan kadim bir şehir. Mardin, kendine has mimari yapısı, taş evleri ve zengin mutfağı ile Türkiye’nin en dikkat çekici şehirleri arasında yer alıyor.
Tarihi geçmişinin bilinen yazılı tarihten daha eski olduğunu son yıllardaki arkeolojik araştırmalar gösteriyor.
Mardin müzesinde de görev yapan Nusaybinli arkeolog Mesut Alp’in 2009-2010 yıllarında “Geç üst Paleolitik” döneme ait bölgede çuvallar dolusu topladığı bulgular 11 bin yıl önceye tarihlenmiş.
Hatta yine aynı arkeolog ve ekip arkadaşlarının bölgede bulduğu çekirdek alet denilen ve alet endüstrisine ait kamp alanı izleri ile insanlığın paralelinde kültürün başlangıcı MÖ 30.000 – 40.000 yıllarına kadar çekilebilimiş.
Son yıllarda da Göbeklitepe’nin çağdaşı arkeoloji algımızı, bilgimizi değiştiren, genişleten, dar geçitte bulunan, 2007 yılında keşfedilen ve 2012 yılında Dr. Ergün Kodaş başkanlığında kazılara başlanılan, insan iskelet kalıntılarının da bulunduğu Boncuklu tarla ile de gündeme geldi.
Gerek tarihi gerekse kültürel açıdan son derece zengin bir şehir olan Mardin’in dokuz ilçesi bulunuyor ve Diyarbakır, Şanlıurfa, Batman ve Şırnak illerine komşu.
Boncuklutepe
2007 yılında yapılan yüzey araştırmasında çok sayıda boncuk bulunmasından dolayı Boncuklu tarla/Boncuklu tepe denen alanda binlerce yıl önce yaşamış insanlardan kalan ilk işaretlerdir. 2012 yılında başlayan kazı çalışmaları ile yaklaşık 10 bin yıl önce burada bir yerleşim yeri olduğu saptandı.
Burası daha önceki yazımda belirttiğim Göbeklitepe’den 300 küsur km uzakta bir yer olmasına rağmen arkeologlar benzerlik içeren bulgular tespit etti. Bu alanın ilk incelemelerde neolitik döneme kadar uzandığı tahmin ediliyordu, yani MÖ. 8000 yılına kadar. Bu merak uyandıran insanların tıpkı Göbeklitepe’yi kuran çağdaşları gibi yaşam şekilleri gelişmişlik seviyeleri hala bir gizem.
Bu alan bu güne kadar bilinen insanlık tarihinde tam 25 medeniyete ev sahipliği yapmış, bu güne kadar bulunan insanlığın en eski yerleşim bölgelerinden biri. Kazı sorumlusu arkeolog Ergül Kodaş yerleşim alanında elde edilen bulgulara göre 12 bin yıl öncesine kadar uzandığını düşünüyor. Bu çağdaşı Göbeklitepe’den bin yıl kadar daha eski daha kadim bir yapı olabilir demek. Göbeklitepe ile benzer yapılar olması bu iki kadim yapının birbiriyle nasıl bir ilişkisi olabilir diye düşündürüyor.
Kazılarda içinde tapınak/özel yapılar ve bir çok ev ile birlikte 69 mezar bulunuyor, bunlar ev tabanlarına 20 bin boncukla gömülmüşler. Bu, 118 insan iskeleti bulunulduğunda DNA örnekleri alınarak araştırılması için yurt dışına gönderilmiş ve benim kendi yaptığım araştırmalara göre geri dönüş yapılmamış ya da bilgi paylaşılmamış.
Mezardakilerin dizleri ana rahmindeki bebek pozisyonunda yani dizleri karnına doğru çekilmiş olarak gömülmüşler. Arkeolaglar burada yaşayan insanların inanç da geliştirdiğini yorumlayarak yeniden doğuşu inanç olabilir diye yorumluyorlar.
Hayvan dişleri, boynuzlar, renkli taşlar ve deniz kabuklarından çok sayıda takılar yapmışlar, bunlardan bir kısmı mezalarda da bulunmuş. Bazı taşların şekli, günümüzde hala kullanılan muskalarında hala üçgen şeklinde olması bu takıları günümüzde olduğu gibi korunma amaçlı bi totem gibi mi kullandılar diye düşündürüyor ve muska kullanma tarihini o zamanlara kadar geriye çekiyor.
Ayrıca günümüzde Mardin ilinin denize uzaklığı da düşünülürse deniz kabukları bu çalışma alanını daha da ilginç hale getiriyor.
Alanda bulunan 80 m2 büyüklüğündeki 11 bin 300 yıllık tapınakta bulunun sütun halindeki taş levhalar Göbeklitepe ile olan benzer fakat farklı tip özellik gösteriyorlar.
Burada bulunan 4 sütun 9×7,5 metre boyunda ve 2 metre derinliğde olmak üzere alana dikilen setellerden 1 kırık diğer 3 sağlam olarak bulunmuş. Göbeklitepe’deki sütunlardan farkı ise T şeklinde olmaması ve üzererinde hiç bir şekil bulunmayan kendine has bir sütun.
Bu alan yerinde üretim de yapıldığını gösteren bulgulara ulaşılmış, obsidyen taşı, camak taşı, serantin, kirectasi, klorit, kemik, fosfat ve diğer çay taşları, ok uçları kesici ve delici delgiler bu yontma taş aletlerine birer örnektir. Bu alanda yapılan çalışmaların devamında Boncuklu tepe bize bilinmeyen insanlık tarihini anlatmaya devam edecek.
Tarihi geçmişinin zenginliği gibi Mardin, değişik din, etnik grup ve mezheplere ev sahipliği yapmış ve birbirinden farklı bu kültürler, sevgi ve hoşgörüyü bir potada harmanlayarak ve farklılıklarını koruyarak , yüzlerce, binlerce yıl bir arada ve dayanışma içerisinde yaşamasını bilmiş.
Türk, Kürt, Süryani, Yezidi, Yahudi, Arap, Müslüman vs. gibi farklı din ve farklı etnik kökenden gelen topluluklar; “doğal toplumsal hoşgörü” ve uzlaşma ile, “barış ve kardeşlik içerisinde” bir arada yaşamışlar.
Mardin, bu özelliklerinden dolayı, değişik kültürel yapıların barışçıl bir sentezidir. Bu kültürlerden biri de Ortodoksların patriklik merkezi Mardin, Deyrulzafaran manastırın da olan Süryanlardir.
Deyrulzafaran Manastırı
5. yüzyılda inşa edilen ve bugünkü haline 18.yüzyılda kavuşan Deyrulzafaran Manastırı, Mardin’e 5 km uzaklıkta yer alıyor. Kubbeleri, el işlemeleri, kemerli sütunları, kısacası mimarisi ile hayranlık uyandıran bu muhteşem yapı; Süryani Kilisesi’nin önemli merkezlerinden biri kabul ediliyor. Deyrulzafaran Manastırı, Mardin’deki en eski ve değerli yapıları arasında sayılıyor.
Manastırın altında kalan Güneş tanrısı muhabbetin yaklaşık M.Ö 2000 yılında yapılmış olduğu tahmin edilen ve günümüzde iki inancın, eski ve yeninin üst üste olduğu tapınaktan manastıra gizemli bir yapıdır. Bu pagan dönemi inancı Güneş tapınağının yapımında tavanda dahil dizilen taşlar arasında harç kullanılmadan inşa edilmiş bir fizik, matematik ve mühendislik bilgileri ile yapılmış çok ince bir mühendislik harikası olarak hala ayakta ve ziyarete açık.
Darulzaferen manastırı Raban Gabriel Kurt’un anlatımı ile Güneş tapınağının da olduğu gibi manastırın sunağının da doğuya güneşin doğduğu yere bakması her ne kadar iki inançta farklı sebeblerle de olsa aynı olması bana çok ilginç geldi.
Mardin tarihi dokusu kadar otantik mutfağı ile de tanınıyor. Süryani şarapları tanınmış aranan bir lezzet. Bu arada sonsuzluğu temsil eden asma motifleri ile süslenmiş kilise tavanları Süryani şarapçılığında kullanılan asma meyvesi, üzüm yine iç içe geçmiş inanç ve sembol gibi.
Bu özel şarapta yörenin kaliteli üzümleri kullanılıyor, binlerce yıllık şarapları kültürünü bir şişeye sığdıran süryanlar, beyaz şarap için mazrone üzümü kullanırken kimisi şarapları için boğazkere ve öküzgözü üzümleri kullanılan ve modern şartlarda taştan yapılmış üretim tesislerinde üretilen, yüzde 12-15 alkol oranı olan şaraplar doğru saklandığı taktirde 10 yıl dayanabiliyor.
Kasımiye medresesi
Günümüze kadar mükemmel yapısıyla ayakta kalabilen medrese 1457-1502 yıllarında tamamlanmış. İhtişamlı kapı girişinden sonra girişte bizi karşılayan işlenmiş Mardin taşı, duvarları ile göz kamaştıran medrese binası sembolü anlatımı ile de görmesini bilene çok seyler anlatıyor. Bu girişin hemen karşısındaki duvardaki lale Allah’ın simgesi, 99 tane gül motifi Allah’ın 99 ismini, 63 tane lale motif de Hz. Muhammed’in 63 yaşında öldüğünü simlediği gibi.
Yapının bahçesinde bulunan çeşmeden akan suyun havuzda toplanmasının suyun “hayat çeşmesi”nden çıkışı doğum, döküldüğü ilk havuz bebeklik ve çocukluk, geniş oluktan ağır ağır akması gençlik, daha büyük ikinci havuz orta yaş, dar oluktan hızla akması yaşlanma, mezar şeklindeki büyük üçüncü havuz ölüm ve sonraki hayat olarak sembolize edildiğine inanılmaktadır.
Kimilerine göre bu havuzların geceleri yıldızların havuza düşen yansıması medresede astroloji eğitiminde kullanılıyormuş. Medresede ayrıca içinde denizcilik pusulası da olan bazı parçalar sergilenmekte.
700 yüzyıllık bu medresedeki iki türbenin kime ait olduğuna dair bir yazılı açıklama göremedim. Rivayetlere göre duvarlardaki kırmızı rengin burada katledilen Kasim paşanın kanı olduğuna inanılıyor.
Türkiye’nin kültür, tarih ve inanç turizimi açısından önemli olan Mardin keşfetmenizi bekliyor, gezilecek yerler önerisi olarak Mardin sokakları, Mardin kalesi, Mardin müzesi, Dara antik kenti, Aznavur kalesi, Mor Yakup kilisesi ve daha şehirde görecek yazacak pek çok yer var…
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.