Sinemanın dönüştürücü gücüne inanıyorsak, Altın Portakal gibi festivallerin her yıl daha da güçlenerek sürmesi, sadece Antalya’nın değil, tüm Türkiye’nin kültürel zenginliğine önemli bir katkı sunacaktır.
Cengiz KAHRAMAN
cengiz.kahraman@haber.dk
ANTALYA – Her yıl olduğu gibi bu yıl da Antalya, sinemanın kalbinin attığı şehir oldu. 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali, yalnızca bir sanat etkinliği değil; aynı zamanda topluma, hayata ve insanlığa dair önemli mesajlar veren bir platform olarak hafızalarda yerini aldı. Sinema, beyaz perdede seyircisini büyülerken, bu festivalle bir kez daha gücünü ve etkisini gözler önüne serdi.
Antalya sokaklarında gerçekleştirilen geleneksel kortejle festivale katılan sinema ve televizyon dünyasının tanınmış isimleri, halkı selamladı ve seyircilerin yoğun ilgisiyle karşılandı.
Festivalin açılışı, Taner Ölmez’in büyüleyici performansıyla başladı ve Şebnem Dönmez’in sunuculuğunda sinemaseverlere unutulmaz bir gece yaşatıldı. Ancak gecenin esas büyüsü, sinema dünyasının emektarları ve genç yeteneklerinin ödülleri kabul ederken yaptıkları konuşmalarda gizliydi.
Sinema sadece anlatmaz, değiştirir
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in açılış konuşmasında belirttiği gibi, sinema yalnızca bireyleri değil, toplumları da dönüştüren bir güç. Bu gücü arkasına alan festival, yalnızca izleyicilere görsel bir şölen sunmakla kalmadı; aynı zamanda sanatın, emeğin ve toplumsal sorunların altını çizdi.
Böcek’in festivalde gösterilen filmlerin telif haklarının ödeneceği müjdesi, sinema emekçileri için anlamlı bir destek olarak büyük alkış aldı. Antalya’nın bu güçlü sinema etkinliğinin, şehrin en büyük marka değerlerinden biri haline gelmesi de tesadüf değil.
Kadınların ve çocukların mücadelesi beyaz perdeye taşınıyor
Festivalin bu yılki en dikkat çeken yönlerinden biri, kadınların ve çocukların mücadelelerini konu alan filmler ve bu filmlerin oyuncularının verdiği mesajlardı.
Nadim Güç’ün Mukadderat filmi, En İyi Film Ödülü’nü kazanırken, filmin başrol oyuncusu Nur Sürer’in ödülü kabul ederken yaptığı konuşma salondaki herkesin yüreğine dokundu: “Kadınlardan, çocuklardan ve ağaçlardan elinizi çekin.” Bu sözler, yalnızca bir filmin değil, toplumun gerçeklerinin beyaz perdeye taşınmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Binnur Kaya ise Ayşe filmindeki performansıyla En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alırken, ödülü hayatını sevdiklerine adayan tüm kadınlar adına aldığını vurguladı. Kadınların sesini duyurma mücadelesinin, yalnızca sinemada değil, hayatın her alanında devam ettiğini dile getiren Kaya, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin altını bir kez daha çizdi.
Uluslararası sinema ve küresel sorunlar
Festivalin uluslararası boyutunda ise İranlı yönetmen Nader Saeivar’ın The Witnes filmiyle aldığı ödül dikkat çekiciydi. Saeivar, ödülünü İran’da sokağa çıkan kadınlar adına alırken, savaşların bitmesi ve kadın cinayetlerinin sona ermesi dileğinde bulundu. Sinemanın, sadece bir anlatı değil, bir direniş ve dayanışma aracı olduğunu görmek, festivalin küresel bir mesaj taşıdığını da ortaya koydu.
Victoria Carmen Sonne ve Franklin Aro Huasco gibi uluslararası oyuncuların kazandıkları ödüller ise, sinemanın evrensel bir dil olduğunun ve dünyanın dört bir yanındaki toplumsal meselelerin sanat aracılığıyla nasıl görünür kılındığının en güzel örneklerinden biri oldu.
Genç yetenekler ve yeni umutlar
Festival, genç sinemacılara da alan tanıdı. Sinema Okulları Öğrenci Filmleri Yarışması’nda ödül kazanan öğrenciler, gelecekte Türk sinemasının umut vadeden yeni yönetmenlerinin sahnede belirdiğini gösterdi. Maltepe Üniversitesi öğrencisi Abdülhalim Erez’in Sistem filmi ve Kastamonu Üniversitesi öğrencisi Ramazan Yakut’un Döngü filmi, genç sinemacıların yaratıcı gücünün ve yenilikçi bakış açısının birer örneğiydi.
Sanat, toplumun aynasıdır
Altın Portakal Film Festivali, bu yıl da sanatı ve toplumsal sorunları buluşturarak, seyircilerin yalnızca gözlerine değil, kalplerine ve zihinlerine de hitap etti. Antalya, bu festivalle sinemanın bir ayna olduğunun, bu aynanın ise yalnızca güzellikleri değil, toplumsal gerçekleri de gösterdiğinin altını çizdi.
Sanatın, direnişin ve dayanışmanın bir araya geldiği bu etkinlik, önümüzdeki yıllarda da aynı tutku ve inançla devam edeceğe benziyor.
Sinemanın dönüştürücü gücüne inanıyorsak, Altın Portakal gibi festivallerin her yıl daha da güçlenerek devam etmesi, yalnızca Antalya’nın değil, tüm Türkiye’nin kültürel zenginliğine büyük bir katkı sağlayacaktır. Bu nedenle, bu festivali yaşatan, destekleyen ve emek veren herkese teşekkür etmek gerek. Çünkü sinema, hayatı sadece anlatmakla kalmaz; onu değiştirme potansiyeline de sahiptir.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.