Belediye meclisindeki Sosyal Demokratlar, Birlik Listesi ve Liberal Sol Parti’den oluşan sol partiler kadına şiddetin önüne geçebilmek için bir öneri sundular ve öneri meclis tarafından kabul edildi. Öneriye ülkedeki kadın hareketlerinden Kvinfo ve Kvindesamfund da destek verdi. Bu kadın hareketlerinin amaçları ve faaliyetleri kadın-erkek eşitliğini toplumun dikkatinde tutmak.
8 Mart Dünya Emekçi kadınlar Günü’ne bir hafta kala gündeme alınan kadına karşı nefret, son yıllarda gündemden düşmeyen gelişmelerden kaynaklanıyor. Her ne kadar vaka sayısının az olmasından teselli bulsak da, özellikle genç kadın cinayetleri önerinin kabul edilmesinde önemli rol oynadı.
Daha önce de ‘Me Too’ kampanyasıyla bilinen kadına cinsel taciz sorunun yaygınlığı, dünya toplumları gibi Danimarka toplumunun da gündemi olmuş ve biz de Haber gazetesi olarak dikkate almıştık.
Kadına karşı nefret sorunu anlaşıldığı üzere, kadının kadına karşı nefreti veya tacizi sorunu olamayacağına göre erkeği hedef noktasına koyuyor.
Taciz konusunun yaygınlığı, sorunu daha normal kıldığı gibi daha da büyütmekteyken, kadın cinayetleri gibi sonunda ölümle sonuçlanması, artık toplumun dikkatinden bir an bile çıkarmaması gereken ve dolayısıyla yerel ve ülke çapında ciddi adımlar atılması için geç bile kalınmış bir adımdır.
Bu konuda atılacak her ciddi adımla, sorunu sürekli gündemde tutmak için çabalayan feministlerin de bu şekilde aşırılığa kaçıp, erkek nefreti yaratması engellenmiş olacaktır. Öyle aşırı ki, Danimarkalı feminist yazar ve komedyen Sanne Søndergård açık medya platformları ve stand -up gösterileriyle toplumda erkek düşmanlığı ve nefrete teşvik edecek boyutta provokatif ifadeler kullanmaktadır.
Bu durum uluslararası boyut kazanmış bir sorun. Bağlantılı bir örnek, Fransa’da pop art öncüsü sanatçı Andy WARHOL’ü öldürmeye teşebbüsten üç yıl hapis cezasına çarptırılan ve psikiyatrik gözetimde tutulan Velari Solanas’in yazdığı SCUM Manifesto (Socity For Cutting Up Men), içeriğinde yine erkekleri insanlık dışı tanıtıp öldürülmeye teşvik ettiği kitaba önsöz yazacak kadar, “bu kadının öfkesidir… Çok zekice ve tehlikeli derecede eğlenceli” gibi bir cümle kurabilmiştir. Kitap geçen yıl dünya emekçi kadınlar gününde ikinci baskısını yayınladı. Kitaptaki aşırılık “babaların kızlarına tecavüz edenler…” şekilinde ifadelerle tutarlılığını kaybediyor.
Yine yukarıda sözünü ettiğim toplantıda öneri oy çoğunluğu ile kabul edilse de, öneriye karşı çıkan feminist parti temsilcisi kadınlar da olması denge sağlaması bakımından önemlidir. Gerekçe olarak da erkek düşmanlığının kadın-erkek eşitliği çalışmalarına zarar vereceği gösterildi. 1977’ye kadar uzanan kadın şovenizmi kavramını ifade eden Muhafazakar Halk Partili kadın temsilcisi Helle Jönch’ün ‘erkek düşmanlığı’nın öneriye ek bir madde olarak konulması talebi ise reddedildi.
Jönch, Kadın ve erkek şiddet oranlarının yapılan araştırmalarda eşit olduğunu hatta psikolojik şiddet konusunda oranın kadınlarda daha yüksek olduğunu ifade ettiği sırada, toplantıda alay konusu edildiğini yaptığı bir açıklamada belirtti.
Dünya Emekçi Kadınlar günü arifesinde ne bekliyordu ki?
Bu sorun sadece çağdaş kültürde ve laik sistemlerde tartışılabiliyor. Cadı diye öldürülen kadından tutun, namus diye taşlanarak öldürülen kadına kadar kadının söz sahibi olmadığı erkek egemen toplumlarda kadın – erkek eşitliği söz konusu olabilir mi?
SEVGİ’nin azaldığı dünyamızda her günümüzü borçlu olduğumuz kadınlara armağan edilen 365 günün ifadesi bu önemli gün emektar bütün kadınlara kutlu olsun.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.