Danimarka’da Türk İşçi Birliği’nin, Göçmen Dernekleri Federasyonu’nun kurucularından, öncülerinden olan ve aynı zamanda uzun yıllar başkanlığını yapan Mahmut Erdem, dernek başkanlığından, siyasetten sonra yazar ve şimdi de şair olarak karşımıza çıkıyor.
Cengiz KAHRAMAN
KOPENHAG – Danimarka’da Türkiyeli göçmenler arasında sanırım Mahmut Erdem ismini duymayan, bilmeyen yoktur. Özellikle birinci kuşak Türkiyeli göçmenlerle siyasi yelpazenin sol kesiminde yeralanların Mahmut Erdem’i çok iyi tanıdıklarını tahmin ediyorum.
70’li, 80’li yıllarda göçmen işçi hareketinin en ön saflarında yeralan, Türk İşçi Birliği’nin, Göçmen Dernekleri Federasyonu’nun kurucularından, öncülerinden olan ve aynı zamanda uzun yıllar başkanlığını yapan Mahmut Erdem, dernek başkanlığından, siyasetten sonra yazar ve şimdi de şair olarak karşımıza çıkıyor.
45 yılın üzerinde Danimarka’da yaşayan Mahmut Erdem’in geçtiğimiz günlerde Türkiye’de Kurgu Kültür Merkezi Yayınları’ndan “Mor Kayalar” adında şiir kitabı çıktı.
Başka bir ülkede göçmen olarak yaşamanın, emekçi, sosyalist, Kürt olmanın, barışa ve özgürlüğe susamışlığın zorluklarını, umudu, dünyaya, halklara olan duyarlılığını ve zorluklar karşısında direnen insanı keskin bir dille anlatıyor şiirlerinde. Mahmut Erdem, “Mor Kayalar” adlı kitabında aslında bir nevi kendi hikayesini de anlatıyor.
Gerek geldiği ülkede, gerekse yaşadığı ülkede uğradığı asimilasyon politikalarının doğurduğu sonucu kitabındaki “Noktasız Virgülsüz” adlı şiirinde şöyle dile getiriyor Mahmut Erdem:
“Edebiyatçı değilim yazar da değil, şair de... anadilinden yoksun okumasız, yazmasız, kimliksiz ve de biraz mahzun... anadilim yasak ben zaten yoktum içeride kart kurt dışarıda pis işçi ellerimde kelepçe, ağzımda kilit... noktayı bilmem virgülü de... İçimden akar yazdıklarım yüreğimden...
Kürtçe yarım Türkçe yarım Danca yarım şaşırıp kalmışım Üç arada bir derede... şairin dediği gibi kirvem hallarımı aynı böyle yaz. dedim ya, edebiyatçı değilim, ben yazar da değil, şair de...”
Erdem’in şiirlerinde Ahmet Arif, Orhan Veli ve daha bir çok şairden esinlendiği gözden kaçmasa da, çok güçlü gözlemleri olduğu da dikkat çekiyor. Örneğin ‘Porno ve Lahmacun’ şiirinde şöyle diyor Erdem:
“gece İstedgade sokağı yeraltı dünyası porno, lahmacun, kebap dükkanları müşteri bekler taksi şoförleri fahişeler, narko ve silah kuytularından onları gözetleyen alfonslar, baronlar. Bir koşuşturma bir kavga kıyasıya kana kan, dişe diş müşteri avı taksi şoförü Hasan kebapçı Mustafa kocaman göğüslü kızlar mesele belli, ekmek kavgası... duvar diplerinden uyuyakalan ayyaşlar polis ve ambulans sirenleri tekmelene, kafası ezilen kan içinde yatan yabancı kral öldü kimliği belirsiz bir kral yatıyor morgda ahh İstedgade sokağı ahh..”
Mahmut Erdem’in edebiyatla tanışması, gençliğinde, lise yıllarında başlamış. O yıllarda, Türk, dünya edebiyatıçılarının eserlerini okuyarak edebiyat dünyasını tanımaya çalışmış.
“Her ne kadar bu kitabımda da ifade ettiğim gibi kendimi bir yazar, şair, edebiyatçı olarak görmesem de, edebiyat herzaman bir yanımda vardı. Gönül vermiştim ben bu işe” diyor şair Mahmut Erdem.
Mor Kayalar kitabını bir şiir kitabı olarak değil, daha çok denemeler olarak görüyor. 2008 yılında Danimarkalı bir yazar ile birlikte Danca yazdığı “Yorgun Öküzlü Halk” kitabının ardından öykü yazmaya koyulmuş, ama 40-50 sayfa kadar yazdıktan sonra fazla ilerleme kaydedememiş.
“Bir çok gündelik nedenden dolayı konsantre olmakta zorlanıyordum, anlatmak istediğim çok şey vardı ve bunlar çok dağınıktı, Barışa duyulan özlemi, acıyı, isyanı, kavgayı, mücadeleyi, asimilasyonu, özgürlüğe, doğaya, insana duyulan aşkı anlatmak istiyordum. Bunları bir öykü içerisinde toplamak çok kolay değildi, ama bu kitabımdaki şiirleri aslında benim daha önce öykülerimde anlatmak istediklerimden yola çıkarak yazdığımı söyleyebilirim. Edebiyatı, şiiri çok seviyorum, bu kitabı şair olmak istediğim için yazmadım. İnsanlara anlatacak bir şeylerim olduğunu düşündüğüm için yazdım. Bunu bir deneme olarak görüyorum. Ayrıca, bir dili kullanmak için hep o dilin içerisinde olmak o dili yaşamak gerekiyor. Türkçe’den 40 yılın üzerinde uzak kalınca insan dildeki gelişmeyi takip edemiyor. Belki daha kolay anlatma yolu olarak gördüğüm için yazdım” diye neden bu kitabı yazdığını anlatıyor Mahmut Erdem.
‘İsyan Ateşi’ adlı şiirinin şöyle diyor Mahmut Erdem:
Soma’da kömür işçisinin
Roboski’de katledilenlerin
ve binlerce faili meçhulun
şairiyim ben...
karın tokluğuna çalıştırılan tarım işçisinin
Mardinli gündelikçinin
Ekmek için ağız kokusu çeken
Fahişelerin şairiyim..
Sürgünde mültecinin
Yaban ellerde göçmen işçinin
Öldürülen kızlarımızın kadınlarımızın
Özgecan’ların şairiyim...
Filistin’de Mahmud Derviş’im
Kürdistan’da Cgerxwin
Latin Amerika’da Pablo Neruda
Tüm ezilen halkların şairi
Newroz’un sönmeye ateşiyim
Mahmut Erdem, evli dört çocuk babası, 1969 yılından beri Danimarka’da yaşıyor.
Göçmen işçi hareketinin en ön saflarında yeraldı, göçmen dernekleri federasyonunun kuruculuğunu ve başkanlığını yaptı. 12 Eylül Askeri darbesi ardından TC vatandaşlığından atıldı. Onbeş yıl ülkeye giremedi. İnsan hakları savunucusu, halen yerel yönetim bazında siyaset yapmakta. 2008 yılında Danca çıkan Yorgun Öküzlü Halk adındaki eserinde göçebe Kürt aşiretlerinin göçlerini anlattı.
Mahmut Erdem 10 Ekim Cumartesi günü saat 14.00 -16.00 arası Brøndby Syrand Centrum 60, 2660 Brøndby Strand adresindeki Kulturhus Brønden kültürevinde ‘MOR KAYALAR’ kitabının imza ve tanıtımı için küçük bir etkinlik düzenliyor ve tüm şiirseverlerin davetli olduğunu bildiriyor.
Mahmut Erdem’in bazı şiirleri Orhan Doğru’nun çevirisiyle Danimarka diline çevrildi.
SAGA (1)
Onkel Hamo
ufaglært arbejder
kuli
rengøringsmand på fremmede egne
du tog overarbejde
sommetider havde du 2 job
om dagen på fabrikken
moppede gulve om aftenen på skoler
spiste ikke
drak ikke
for dig ingen forskel på
om det var nat eller dag
jeg var nysgerrig efter
om denne mand overhovedet sov
du kendte ikke til
verden og vejen
Onkel Hamo kunne ikke sprog …
angsten for at blive fyret
skræmte dig
til alt der blev sagt sagde du ja
du havde ikke ord for nej i dit sprog
du bed fornærmelserne i dig
med et bittert smil …
du blev også syndebuk
du var skyld i den økonomiske krise
din fremmedarbejder
beskidte arbejder …
blev ældre
er nu syg
er på sygehus
du fortryder
det hele var forgæves
hverken villaen i landsbyen
eller lejligheden i byen
alt det giver ingen mening …
altid samme sjove replik
fortsætter du i politik? spurgte du
jeg fortsætter, svarede jeg
jeg kom til at tænke på Nazim Hikmet
og mine læber formede ordene
hvis jeg ikke brænder
du ikke brænder
vi ikke brænder
hvordan mørke kommer i lyset
og du med din smukke stemme
nynnede på kurdisk
græd ikke græd ikke græd ikke moder
græd ikke græd ikke græd ikke fader
jeg med sløret blik
lige ved at græde
farvel farvel onkel Hamo
god vind på rejsen
(”Destan (1)”, digt af Mahmut Erdem
Oversat fra tyrkisk af translatør Orhan Doğru)
SAGA (2)
Til minde om Ömer Yapıcı, Halil Yıldırım, Necip Önder, Bekir Olgun, Ahmet Dul, Jan Hjarnø og Kaj Buch….
Ömer
i går snusede jeg lige til minderne
da jeg kom forbi dit kvarter
var vejret smukt og solrigt
træerne var sprunget ud
roserne var vokset
du elskede jo roser
de gule, røde, blå og grønne …
også du ved jo
at Danmark om sommeren
er lige så smukt som et maleri
så meget at selveste Van Gogh ville blive jaloux
jeg blev glad for forårets komme
hvem ikke ville være glad for det
af påskeliljer
lavede jeg en buket til Berfin…
Kære Ömer
selv om det bedrøvede mig
gik jeg hen til det hus, du boede i
den butik, du arbejdede i
dit hus var der ikke, jeg ikke kunne finde det
i stedet lå der en butik med flere etager …
mit hjerte er knuget, og sorgen er tung
Glostrup togstation …
som vi sommetider mødtes på
har nu klemt sig midt ind i den
i butikken var der jubilæumsfest
gamle kunder
nye kunder
alle er derinde
te, kage, kaffe, øl
vi mindedes dig
snakkede om dig sammen med Bent
butikkens ejer …
du kan ikke have glemt ham
vores fagforeningskammerat kommunisten Kai Buch
hvor store bestræbelser havde han ikke udfoldet
for at gøre dig, Necip og Halil til
tillidsrepræsentant på arbejdspladsen
jeg er ked af det
samme solidaritetsånd
er der ikke længere tilbage …
vi alle var draget af sted på håbets rejse
for at fange det, der var bedre og smukkere
vi kunne ikke sproget
og vi kendte ikke vejen
Du, Necip og Halil
Tordenskjolds soldater
I var der overalt
I åbnede jeres favn for de nyankomne
arbejde
husly fandt I til dem
ligesom I fandt det til mig…
nu er I ikke længere hos mig
men jeg ved
at I derinde er sammen
kammerater vent på mig
en dag kommer jeg også op til jer
sov godt blandt lysene
(”Destan (2)”, digt af Mahmut Erdem
Oversat fra tyrkisk af translatør Orhan Doğru)
UDEN PUNKTUM OG KOMMA
jeg er ikke litterat
heller ikke forfatter
ej heller digter …
fraværet af ens modersmål
uden læsestof
uden skrift
uden identitet
samt lidt trist til mode …
mit modersmål var forbudt
faktisk eksisterede jeg aldrig
hjemme var jeg den afskyelige snemand
ude var jeg den beskidte fremmedarbejder
håndjern på mine hænder, lås for min mund…
jeg kender ikke til punktum
heller ikke til komma
i mit indre siver det jeg skriver
ned fra mit hjerte …
kurdisk er halvt
tyrkisk er halvt
dansk er halvt
jeg vakler
mellem 3 verdener …
som digteren engang sagde:
min fadder
skriv min historie som den er
jeg sagde jo, at jeg ikke er litterat
heller ikke forfatter
ej heller digter …
(”Noktasız Virgülsüz”, digt af Mahmut Erdem
Oversat fra tyrkisk af translatør Orhan Doğru)
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.