Dışarıdan biri “Danimarkalılar’ı nasıl bilirsiniz?” diye sorduğu zaman, biz bu ülkeye göçmüş kimseler olarak belki de şöyle diyebiliriz; “Genelde çok sakin, kavga gürültüden uzak insanlardır.” Ama öyle midir acaba?
Danimarka’nın modern çağa geçişi, sanılanın tersine öyle pek sessiz sakin olmadı. İşte Tarihçi Renè Karpantchof ”Hırçın, Öfkeli, İtirazcı Danimarkalılar” adlı bu kitabında, yeni bir çığır açan yılları diye tanımladığı 1848 – 1920 yılları arasındaki dönemin, toplumsal, siyasi olaylarını, gelişmelerini şimdiye kadar sözü edilmemiş bazı ayrıntıları ve belgeleri derleyip toparlayarak okuyucusuna sunuyor.
Kitabın arka sayfasındaki tanıtım yazısını okumak bile Danimarka halkının sanıldığı gibi sakin, her şeyi sessizce kabullenen insanlar olmadığını anlamak için yeterli. Ayrıca, kitabın yazarının gençlik yıllarında “isyankar” bir tip olması da çok ilginç. Renè Karpantchof, 1980’li yıllarda Nørrebro (Kopenhag) BZ’çi genlik grubu öncülerinden, 1993’teki sokak çatışması olaylarında kaldırım taşları söküp polise atan, Danimarka’nın Avrupa Birliği üyeliğine karşı olup halk oylamasında “hayır” oyu kullanılmasına karşı etkin propaganda yapan isyancı grubun öncülerinden v.b. hareketlere karışmış bir kişilik.
Nitekim Renè Karpantchof, bu kitabında ülkedeki iç ayrılıkları ve kızgın çatışmaları ve derin toplumsal bunalımları ayrıntılarıyla anlatıyor.
Şimdi tekrar kitabın içeriğine dönelim: Renè Karpantchof’un 1848 ve 1920 tarihlerini seçmesi bir raslantı değil. Başlangıç yılı olarak 1848’i seçmesi, bu tarihte Danimarka’da 1660 yılında başlayan “tek kralın mutlakiyet rejimi” döneminin son bularak yeni bir dönemin başlamasından ileri geliyor. 1920 yılı ise, bu yıl 100. yılı kutlanan Güney Jutland’ın (Sønderjylland) Birinci Dünya Savaşı´ndan yenik çıkan Almanya’dan Danimarka’ya geri verildiği yıl. Almanya 1864’de bu bölgeyi işgal etmişti. Nitekim bu 1848 – 1920 dönemi içinde, 1920’den bu yana toplumun siyasi, ekonomik, kültür yapısının temellerini atmış olan partiler (Sosyaldemokratlar, Venstre, Radikale ve Konservative) kurulmuştu.
Ancak, 1849 Anayasası “mutlakiyet” rejimine son vermesine rağmen 1849 Anayasası ile demokrasi Danimarka’ya hemen gelmiş miydi acaba? Renè Karpantchof’un bu soruya yanıtı HAYIR. Renè Karpantchof’a göre demokrasi Danimarka’ya 1915’te Anayasa’da yapılan değişikliklerle seçme ve seçilme haklarının genişletilmesinden sonra gelmeye başlamıştı. Bu nedenle Renè Karpantchof 1848 – 1920 dönemini “ mutlakiyetten sonraki” ve “demokrasiden önceki” dönem olarak tanımlıyor.
Bunların yanısıra, toplumun yapısında belirleyici rol oynayan, Nørrebro anarşistler diye tanımlanan şiddet grupları, ırkçı sağcı milliyetçiler, halk okulları diye tanımlayabileceğimiz Danimarka’ya özgü eğitim hareketi (Højskole), serbest kiliseler, sendikal hareketler, kadın özgürlüğü hareketleri, barış aktivistleri, v.b. gibi olaylar, olgular anlatılıyor.
1848 – 1920 döneminde gelişen olayların hamurunu yoğuran şiddetli ve etkili gösteriler, protestolar, dinden sapanlar, önemli kültür ve sanat olayları, tehlikeli hizmetçi kadınlar, polis, din adamları, siyasiler, direktörler, generaller, krallar ve daha bir çok kişiliklerden söz ediliyor. Bu dönemde yaşanmış bunalımlar, büyük cinayetler, vatan hainlikleri, kapitalizim ve sosyalizim arasındaki güç mücadeleleri, sistem değişikliği ve yeni parlamento seçim yasaları v.s. irdeleniyor.
Danimarka tarihini çok derin ve çok yönlü belgelere dayanarak okuyucusuna bilimsel bir şekilde, ancak sade ve konuşarak anlatır gibi sunuyor kitap. Bu sunuş biçimi sunulan belgeleri çok daha kolay anlayabilmeyi sağlıyor.
Bu arada altını çizmek gerekir ki, kitabın bilimselliğini, sunulan bilgilerin güvenirliğini, dayandığı temellerini kitabın son bölümündeki 46 sayfa tutan (küçük harflerle yazılmış) “kaynakçaya” baktığımız zaman görüyoruz. Renè Karpantchof’un, tarihçilerin bugüne kadar kullanmadıkları belgeleri de kullandığının altını bir kez daha çizelim.
Ayrıca, 486 – 496. sayfalarda, Danimarka tarihinin 1534 – 1920 tarihleri arasında yaşanmış tarihi olaylar kronolojik olarak sıralanıyor. Bu bölüm bile kendi başına Danimarka tarihinin bu dönemini genel bir şekilde öğrenebilmek için çok yararlı.
Danimarka’da az daha kraliyetin ya da monarşinin son bulmasına sebep olabilecek nitelikteki, çok azımızın bildiği, belki de hiç duymadığı bir “Påske/ Paskalya” olayı var. Kitabın bu konuya ilişkin bölümü başlı başına heyecanlı bir polisiye romanı niteliğinde ve 1920 yılını anlayabilmek için de mutlaka bilinmesi gerekli bir olay.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.