Aslında Avrupalı insanın, Avrupalı olmayan insanlara karşı insancıllıktan uzak vahşice bakışı diye de tanımlanabilecek teolojik ve felsefi kafa yapısını irdeliyor bu kitap. Tarihçi, etnograf ve antropoloji bilimcisi kişiliğiyle çok açık, yanlış anlaşılmaya yer bırakmayan bir üslupla eski çağlardan başlayıp orta çağ ve rönesans (yeniden doğuş) çağı ve bu çağları izleyen bir kaç yüzyılda Avrupalı insanların Avrupa dışındaki insanları nasıl algıladıklarını, sınıflandırdıklarını, insan özelliklerden uzak, vahşi, ilkel, barbar, yamyam gibi tanımlamalarda bulunduklarını anlatıyor. Zaten kitabın kapak resmi bile kitabın bu nitelikleri taşıyan içeriğini yansıtır nitelikte. Yani Avrupalı=medeni, Avrupalı olmayan=yabani.
Avrupalı’ların insan tanımlama ve sınıflandırmalarında hiç kuşkusuz Avrupalı gezginlerin Avrupa dışına yaptıkları keşif gezlerindeki gözlemleri büyük rol oynadı.
Nitekim Yazar Ole Høiris, kitabına giriş bölümünde, Avrupalı’ların bu yaklaşımının nedenini üç ana noktaya bağlıyor. 1400’lü yılların sonlarındaki büyük keşifler sonucu Avrupa dışında karşılaştıkları ve gözlemledikleri insanlar;
1.Amerika kıtasındaki yerliler,
- Siyah Afrikalılar,
- Avrupa dışından Avrupa gelen yabancılar, bu arada müslümanlar, başka bir deyişle hıritiyan-müslüman karşılaşması.
Yazarın bir saptaması oldukça dikkat çekici; Gezginler, izlenimlerini yazdıkları kitaplarda gözlemledikleri insanları “tuhaf, ilkel, vahşi, yabani, yamyam” ve benzeri tanımlamaları kitaplarını ilginçleştirmek, yerlilerin kültürlerini dramatize ederek daha çok satış yapıp kazanç sağlamak peşindeler. (sayfa 58. 1.prg.)
İnsanların barbar yada insan şeklindeki özellikleri , tanımlamaları, sınıflandırmalar ve genellemeler, önceleri, Antik çağ ve Yunan Medeniyeti, İncil ve Nuh efsanelerinin etkileri altında teolojik ve felsefi olarak yapılıyordu. Avrupalı’ların 1490’lardan sonraki büyük keşiflerinden sonra ise bu tanımlamalar, sınıflandırmalar vs., keşifleri yapanların, keşiflere katılanların, gezginlerin gözlemlerini temel almaya başladı.
Yazar Ole Høiris kitabının amacını söyle özetliyor: “ Biz Avrupalılar, antik çağdan bu yana insanları tanımlarken, sınıflandırırken hep Avrupa’ya olan coğrafi mesafeyi gözönünde tuttuk. Avrupa perspektifiyle uzaktaki insanları kuzeyli, güneyli, doğulu, batılı diye sınıflandırdık. Bu insanları insan altı, bir çeşit yabani yaratıklar olarak algıladık ve kendimizi (Avrupalı’yı) gerçeğin ve insanlığın hakimi üst sınıf olarak gördük. Bu nedenle bu kitap bir tarih kitabı değil bir düşünce tarihi kitabıdır.” açıklamasında bulunuyor.
Bu kitap dolgun içeriğinin yanı sıra okuyucunun göz zevkine de hitap ediyor. Kitap, ancak müzelerde ve özel kolleksiyonlarda rastlayıp görebileceğimiz 12-13. yüzyıllara kadar geri giden çok özel haritalarla, tablolarla, resimlerle bezenmiş estetik bir güzellikte.
Okuyucuyu, okurken analizler yapmaya, düşünmeye iten bu bilimsel kitap öncelikli olarak yüksek eğitimdekiler için, antropoloji ve insan tarihi ile ilgilenenler için mutlaka okunması gerekli bir yapıt.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.