Mucizeler ve efsanevi ilahi güçlerle değil, bilimle her gizemli sorunun cevabını, 2000 yıl geçse bile bulmak mümkün.
O zamanki adı Hierapolis, bugünkü Pamukkale, sunduğu bütün güzelliklere karşın, Roma döneminde uğursuzluğla da biliniyordu.
Rivayete göre, yeraltına açılan “Cehennem Kapısı” burada bulunuyordu ve bu kapıdan geçilerek girilen yeraltında, üç başlı cehennem köpeği Kerberos’un zehirli nefesi burdan akıyordu.
Antik Roma devrinin ünlü tarihçilerinden Plinius ve Yunan coğrafyacı Strabon burda gerçekleşen kurban verme ayinlerini “tüyler ürpertici bir gösteri” olarak tanımlıyordu. Bir din adamı, kuzu ya da boğa gibi bir hayvanı tapınağın içine götürüyor ve güya bir ilahi müdahale oluyormuş gibi hayvan oracıkta ölüyor, din adamı da canlı olarak dışarı çıkıyordu.
Strabon, coğrafya ansiklopedisinde şahit olduğu bu olayın karşısında şaşkınlık duyduğunu gizlemeyerek, “İçeriye serçeleri attım, çabucak oracıkta son nefeslerini verip yere düştüler” diye yazıyordu.
Bu yazılanlar rivayet veya efsane miydi? Bu kapıdan giren hayvanlar ölürken, yanlarındaki din adamları nasıl sağ kalabilirdi ki?
Duisburg-Essen Üniversitesi’nde jeolojik gazlar üzerinde çalışmalar yapan volkan biyoloğu Hardy Pfanz Cehennem kapısı ile ilgili yazılanları okuduğunda, bu olup bitenin bilimsel bir açıklaması olup olmadığını merak ederek, ”Cehennem Kapısı” volkanik bir havalandırma olabilir miydi?” teorisini öne sürdü. Pfanz, teorisini test etmek amacıyla 2013’te Pamukkale’yi ziyaret etti.
Pfanz, burayı ziyaret eder etmez olan biteni çok kısa sürede kendi gözleriyle şöyle gördü.: “Girişin etrafında düzinelerce ölü hayvan gördük: Fare, serçe, karatavuk, birçok böcek, eşek arıları gibi. Böylelikle anlatılan efsanenin gerçek olabileceğine karar verdik”
Pfanz, portatif bir gaz analizörü ile yapının etrafındaki havayı test etti ve testin sonucunda çok yüksek seviyelerde karbondioksit olduğunu gördü. Normal havada karbondioksit oranı yüzde 0,04 civarında bulunmaktadır. Fakat Pfanz, tapınak etrafındaki bu oranın yüzde 80’lere ulaştığını keşfedince şoke olduğunu belirterek, “Sadece birkaç dakika boyunca yüzde 10’luk bir karbondioksite maruz kalınması yaşamsal bir tehdit yaratır. Buradaki ölçü nitekim ölümcül düzeydeydi” tespitinde bulundu.
Bu, yüksek karbondioksit düzeyleri, aslında bölgenin kaplıcalarını ve travertenlerini de ortaya çıkaran bir jeolojik sistemden kaynaklanıyor. Pamukkale, 35 kilometre uzunluğundaki etkin bir tektonik fay çizgisi bölgesinde yer alıyor. Bu çizgilerden biri direkt kent merkezinden geçerek Apollon Tapınağı’na uzanıyor.
Bu etkin fay sınırı, M.S. 60 yıllarında, ve 14 ile ve 17 ’üncü yüzyıllarda kenti yerle bir eden depremlere yol açtı. Bu yıkımların sonucunda da Hierapolis Antik Kenti terk edildi.
Pfanz’ın aklını kurcalamaya devam eden en önemli konu ise; Madem burası insan hayatını tehdit edecek kadar tehlikeli bir yer, o vakit neden tapınağa giren din adamları sağ çıkabiliyordu?
Pfanz, bu sorunun cevabını bulmak için bir sonraki yıl Hierapolis Antik Kenti’ni bir kere daha ziyaret etti. Bu defa farklı saatlerde karbondioksit ölçümü yaptı ve tespitlerini şöyle özetledi.
“Gün boyunca, hava sıcak ve güneşli olduğunda, karbondioksitin süratle dağıldığını fark ettik. Lakin, karbondioksit havadan daha ağır olduğu için geceleri hava daha soğuk olduğunda tabanda birikiyor ve yer düzeyinde ölümcül bir gaz gölü oluşturuyordu.”
Pfanz, bu bulgular sonucunda burunları yere daha yakın olan hayvanların zehirli hava ile hemen boğulduklarını, ancak uzun boylu olan din adamlarının ise daha düşük karbondioksit soludukları için hayatta kaldıkları sonucuna vardı.
Pekala bu kurban verme merasimi aslında para kazanmak için yapılan bir hile miydi, yoksa rahipler gerçekten ilahlarla irtibat kurduklarına mı inanıyorlardı?
Bu soruların cevabını bilmiyoruz. Ama bir bilim adamının, Kerberos’un efsanevi nefesinin aslında karbondioksit olduğunu bilimsel olarak göstermesi bize şunu gösteriyor; Bilim her gizemli sorunun cevabını eninde sonunda bulmamızı sağlıyor, 2000 yıl geçsede.
Yazımı bitirirken bundan yüz yıl önce ‘Benim manevi mirasım bilim ve akıldır’ sözüyle bilim ve akılın önemini vurgulayarak, Türkiye’nin geleceği için bilim ve akıl yolunu gösteren Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ ü taktir ve saygıyla anıyorum.
Kaynak:
https://www.bbc.com/turkce/haberler-57649663
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.