”Sanki Her Şey Biraz Felaket” adlı filmiyle 30. Adana Altın Koza Film Festivali’nde en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo ve sinema yazarları ödülü gibi dört büyük ödül alan genç kuşak sinemacılardan yönetmen ve senarist Umut Subaşı, filminin Kopenhag’daki gösteriminde Haber.dk’ya konuştu.
Tülay Çetinkaya Saraçoğlu
tulay@haber.dk
Genç kuşak sinemacılardan yönetmen ve senarist Umut Subaşı’nın ”Sanki Her Şey Biraz Felaket” adlı filmi 8 Mayıs akşamı başkent Kopenhag’daki Park Bio sinemasında gösterildi. Yine 30. Adana Altın Koza Film Festivali’nde yaptığı ”Rodakis’i Ararken” adlı belgesel filmiyle en iyi belgesel ödülü alan yönetmen Kerem Soyyılmaz’ın girişmiyle film Kopenhag’a getirildi.
Gösterimde, yönetmen Umut Subaşı ve filmin yapımcısı Cemre Erül de bulundu ve film sonrası izleyiciyle neredeyse filmin kendisi kadar uzun soru ve cevaplı bir söyleşiye konuk oldu.
Söyleşinin hemen ardından DJ Çağatay izleyiciyi sinemanın fuayesinde Türk müziğinden hazırladığı bir seçkisiyle karşıladı. Söyleşide hızını alamayan bazı sinemaseverler, film üzerine yaptıkları tartışmayı fuayeye taşıdı ve DJ Çağatay’ın seçtiği müzikler eşliğinde uzunca süre film üzerine konuşulmaya devam edildi. Sinemaseverler, kendi aralarındaki konuşmalarda filmde yaşadıkları farklı duyguları ifade ederlerken, yönetmen Umut Subaşı ve yapımcı Cemre Erül’e bu duygularını ilettiler ve tebrik ettiler.
Umut Subaşı, ilk uzun metrajlı ”Sanki Her Şey Biraz Felaket” adlı filmiyle Adana Altın Koza Film Festivali’nde en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo ve sinema yazarları en iyi film dallarında ödüller almıştı.
“Sanki Her Şey Biraz Felaket”, dünya prömiyerini Rotterdam’da yaptıktan sonra Türkiyeli izleyiciyle ilk olarak İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma’sında buluştu. Film, genç kuşağın o kadar ilgisini çekmiş olmalı ki, Türkiye’de İstanbul, Ayvalık, Adana ve Ankara film festivallerinde yer aldı ve Adana Altın Koza Film Festivali’nden dört ödülle döndü.
Filmin gösterileri, Rotterdam prömiyeri sonrası Türkiye’nin yanısıra, New York’a, sonrasında Güney Kore’den Brezilya’ya sene boyunca sürdü.
İstanbul’da yirmili yaşlarını yaşayan dört gencin hayatını paralel olarak takip ettiğimiz filmde tesadüfler bu dört genci absürd bir şekilde bir araya getirirken, izleyiciyi günümüz Türkiyesi ve gençliğin içinde bulunduğu ruh halini ve yeni neslin kaygılarını incelemeye davet ediyor.
Yönetmen Umut Subaşı ile Kopenhag’daki Park Bio sinemasında kısa bir söyleşi yapma olanağı bulduk.
Rotterdam prömiyer sonrası New York’ta ve sonrası gösterimlerinizin olduğu ülkelerden size yansıyan tepkiler nelerdi, iİzleyicinize nasıl duygular hissettiriyor?
US: Dünyanın pek çok yerinde benzer şeylerin hissedildiğini açıkçası gelen yorumlardan anladım. Bunun dışında hem yurtiçinde, hem yurtdışında epey görüş farklılıkları var filmle ilgili; çok gülenler filmi komedi filmi olarak görenler de var dertlenip ağlayanlar da. Her seyircinin filmi kendince algılaması benim çok istediğim bir şey.
Türkiye’de de festivallere katıldınız. İstanbul, Ayvalık, Ankara’daki ödüllerin yanında Adana Altın Koza’da 4 ōdül aldınız. En iyi film, en iyi senaryo en iyi yönetmen ve sinema yazarları en iyi film. Bu ödüller motivasyonunuzu nasıl etkiledi?
US: Genel olarak ödül insanı motive eden, devam etmesi için kamçılayan bir şey ama sonuçta bir jüri kararı ve değişkenlik gösterebilir. O yüzden mutlu olmakla birlikte çok da havasına kapılmamak gerekli diye düşünüyorum.
İzleyici yaş grubunuz nedir, filmde kendini, çocuğunu ya da torununu gören bir izleyici kitleniz var diyebilir miyiz?
US: Tam olarak böyle diyebiliriz, aslında filme hazırlanırken bu yaş skalasının daha çok gençler olacağını tahmin etmiştik, ama gösterimlerimiz öyle olmadığını gösterdi. Kendi çocuğunun kuşağını merak eden bir kitle oldu, onların bir üst kuşağı ve elbette gençler de filme ilgi gösterdi.
1990 doğumlu genç bir yönetmen olarak sizin de dahil olduğunuz yaş grubundan gelecek kaygısı ile umuda yolculuk beyin göçü yapan bu grubu ve genelde Türk gençliğini nasıl görüyorsunuz, onların bu filmden alması gereken mesaj ne, hala bir umut var mı?
US: Bu konu şu an Türkiye’de ana meselelerden olması gereken bir konu. Benim de arkadaşlarımın önemli bir kısmı yurtdışında. Ben bu konuda kesin bir yargıya varmış değilim, sadece bununla ilgili düşünüyorum, bununla ilgili dertleniyorum. Film yaparken aslında bunu da arıyorsunuz, cevap vermek gibi değil de ne hissettiğinizi anlamak için film yapıyorsunuz. Tabii ki ülke için bu iyi bir şey değil, ülkenin yetiştirdiği parlak insanların kendi memleketlerinde bir gelecek göremeyip başka ülkelere gitmek istemesi bence çok hüzünlü bir şey. 1960’larda gidenler bir miktar para kazanıp yurduna geri dönmek için giderken, şimdi gidenlerin geri dönme hayalleri var mı ondan emin değilim. İzleyicinin alması gereken mesaj kendilerine kalmış, ben bir şey dikte etmemeye çalıştım. Bence bir umut var ama önceden de söylediğim gibi bu her izleyicinin kendi özgün yaklaşımına kalmış durumda.
Umut Subaşı kimdir?
1990 yılında Ankara’da doğan Subaşı, Lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Film Tasarım Bölümünde tamamladı. 2012’de Daydream adlı videosu Danimarkalı film yönetmeni ve dogma sinemasının yaratıcılarından Lars von Trier’in projesi olan Gesamt’a seçildi.
İstanbul Film Festivali ve SİYAD Ödülleri’nde En İyi Kısa Film Ödülü’nü kazanan “Sana İnanmıyorum Ama Yerçekimi Var”ın da aralarında bulunduğu dört kısa film yönetti. “Sanki Her Şey Biraz Felaket” yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.