İşsiz bir gazetecilik döneminden Güneş Gazetesi’ne uzanan yolculukta, dönemin medyasındaki değişim ve gazetecilik anlayışına bir bakış.
Ali Haydar NERGİS
12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 3 yıl geçmişti. Turgut Özal Başbakandı.
Darbeden sonra sol gazete ve dergiler kapatılmış, sayısını unuttuğum ‘işsiz gazetecilik’ aylarımdan birini daha yaşıyordum.
Ankara’dan umudumu tüketmiş, Bab-ı Âli’de ikbal aramak üzere İstanbul’un yolunu tutmuştum. Kavacık’ta, Aşık Nesimi ve Dilber teyzemin evinde kalıyor, iş bulmaya çalışıyordum.
İstanbul’da kimse beni tanımıyordu. 12 Eylül’den sonra taşlar yerinden oynamış, Turgut Özal’lı yıllarla birlikte gazetecilikte de ‘’adam kayırma’’ dönemi başlamıştı.
Bir sabah, Aşık Nesimi, ‘’Bu böyle olmayacak, kalk seni Yaşar Kemal’e götüreyim.’’ dedi. İşsiz kaldığım günlerde hazırladığım, 12 Eylül anayasasını eleştiren, ‘’Anamla Anayasa Tartışması’’ başlıklı röportajım Nokta İnsanlar Dergisi’nde yayımlanmış, aynı yıl, röportaj dalında Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin Birincilik Ödülü’nü almıştım.
Yaşar Kemal’le Bab-ı Âli yokuşunda, bir işkembecide buluştuk. Çukurova insanı sıcaklığıyla karşıladı bizi. Daha önce çalıştığım yayın organlarında adımı duymuştu. Bir de Aşık Nesimi’nin eşi Dilber Ana’nın yeğeni olduğumu öğrenince akan sular durdu. Dilber teyzemin anlattığına göre, Türkiye İşçi Partisi (TİP)’in, 1960’lardaki kuruluş yıllarında, Yaşar Kemal, İlhan Selçuk, Çetin Altan ve Mehmet Ali Aybar başta olmak üzere aydın ve sanatçılar, hemen her hafta Aşık Nesimi’nin Kavacık’taki evinde toplanır, gece yarılarına dek sohbet ederlermiş. Yaşar Kemal, teyzemin hazırladığı içli köfteleri bir lokmada yutarmış…
Adanalıyım. Ortaokulu Kadirli’de okudum. Yaşar Kemal’le Kadirli’de ölen, kalanlardan hasbıhal ettikten sonra, ‘’Yarın sabah, Cumhuriyet’e gel, seni Hasan Cemal’le görüştüreyim’’ dedi.
Hazırlıklıydım… Kayseri’nin, Sarız ilçesine bağlı Altısöğüt köyünde, akrabalar arasında onlarca kişinin öldüğü 50 yıllık bir kan davasının hikâyesini yazmış, dosya haline getirmiştim.
Cumhuriyet gazetenin yönetimi, büyük sermaye payına sahip Emine Uşaklıgil ve Hasan Cemal’in eline geçmiş, İhan Selçuk başta olmak üzere bir çok köşe yazarı ve çalışan ayrılmıştı..
Yaşar Kemal’le, Cumhuriyet’in üst katındaki Hasan Cemal’in odasında buluştuk. Hazırladığım yazı dosyasını önüne koydum; ‘’Okay Gönensin, incelesin, değerlendirsin…’’ dedi. Hazırladığım yazı, 7 günlük dizi halinde Cumhuriyet’te yayımlandı; bir miktar da telif öddiler, ama işe alınmadım…
Aradan bir, iki ay daha geçti. İş bulmak için Ankara ve İstanbul arasında mekik dokurken, Yaşar Kemal, ‘’Seni Ankara’ya, Cüneyt Arcayürek’e göndereyim.’’ dedi…
Güneş gazetesinin Güneri Cıvaoğlu yönetiminde 1 yıl önce çıkmaya başlamış, büyük bir tiraja oturmuştu. Cüneyt Arcayürek, gazetenin Ankara Temsilcisiydi.
Güneş, gazetecilikle bir bağı olmayan sermayenin medyaya el attığı ilk gazeteydi. Nazlı Ilıcak’ın kardeşi Ömer Çavuşoğlu ve Ahmet Kozanoğlu tarafından çıkarılıyordu. Güneri Cıvaoğlu, gazetenin ortakları arasındaydı. Libya’da iş yapan bir inşaat şirketinin sahibi olan Çavuşoğlu/ Kozanoğlu, Hisarbank’ın da sahipleriydi. Şirket iflas etmiş, Maliye Bakanlığı bankaya ve şirkete el koymak üzereydi. Turgut Özal Başbakan, Adnan Başer Kafaoğlu Maliye Bakanıydı.
O çalkantılı dönemde Yaşar Kemal beni Cüneyt Arcayürek’e gönderdi. Tavsiye mektubu falan da yazmadı. ‘’Selamımı götür, yeter’’, dedi. Yaşar Kemal’in selamını götürdüğüm gün işe aldı. Ankara Bürosunda çalışmaya başladım. Ankara Haber Müdürümüz merhum Nahit Duru’ydu. Selman Erdoğdu ile birlikte TBMM’de parlamento muhabiri olarak çalışmaya başladım. 12 Eylül’den önce parlamentoda gazetecilik yapmıştım. Siyaseti sevmiyordum. Bir süre sonra mutsuzluğumu fark eden Nahit Abi, İstanbul Haber Merkezinde çalışmamı önerdi. Kabul ettim. Kapağı yeniden Aşık Nesimi ve Dilber teyzemin evine attım, İstanbul’da çalışmaya başladım.
Güneş’in İstanbul merkezi, Cağaloğlu’nun bir ara sokağında, Günaydın gazetesiyle yan yanaydı. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Güneri Cıvaoğlu, iyi bir gazeteci ve haberciydi. Ancak, haberlere ‘’magazin sosu’’ eklenmesini seviyordu. Belki de, bu yolla okuma özürlü insanları gazete okumaya alıştırmaya çalışıyordu; kim bilir?
O güne dek günlük gazeteler siyah- beyaz olarak çıkıyordu. Güneş, renkli olarak çıkan, renkli magazin eki veren ilk günlük gazeteydi. Güneş’le birlikte renkli gazeteler furyası başladı. Haberciliğin ciddiyeti kayboldu. İlhan Ağabey (İlhan Selçuk) bu gazetelere, ‘’Dudağı boyalı basın’’ diyordu…
Çavuşoğlu/ Kozanoğlu inşaat firmasının ve Hisarbank’ın batmasından sonra ekonomik kriz yaşayan Güneş gazetesi, yine bir inşaatçı olan, Trabzonlu iş adamı Mehmet Ali Yılmaz tarafından satın alındı; Cağaloğlu’ndan Beyazıt’a taşınan Güneş gazetesi, Güneri Cıvaoğlu yönetiminde varlığını sürdürdü.
Sermaye sahipliğindeki değişiklik gazetenin niteliğini etkilemedi. Mehmet Ali Yılmaz, gazete yönetimine ve yayın politikasına hiç karışmadı.
Ömrümüzün balıydı o yıllar…
Bugün, hâlâ bağlarımı sürdürdüğüm birçok gazeteci arkadaşlarımın varlığını Güneş gazetesine borçluyum. Necati Doğru, Osman Saffet Arolat, Ayşegül Arslan, Altan Aşar yönetimindeki Haber Merkezi bir gazetecilik okulu gibiydi. Sonraları medyada önemli görevlere gelen gazetecilerin büyük bölümü Güneş gazetesi kökenlidir.
Çalışanlara gazetecilik sınırlarını alabildiğine açan Güneri Cıvaoğlu kendisiyle barışık bir insandı. Kavgayı, didişmeyi sevmez; iktidarla da, muhalefet arasında denge siyaseti izlerdi. En ciddi, asık yüzlü haberlerin yer aldığı birinci sayfasının tam ortasına bir sinema veya sahne sanatçısının resmini koyarak okuru rahatlatmaya çalışırdı. Mehmet Barlas’ın eşi Canan Barlas’ın sosyete ve iş çevrelerinden kişilerle yaptığı röportajlar tam sayfa yayımlanırdı. Güneri Bey’in Beyazıt’taki gazete binasının üst katındaki odası sanatçıların uğrak yeriydi. Gazeteye her giriş çıkışımızda tanıdık sanatçı yüzleriyle karşılaşırdık…
Güneri Cıvaoğlu, sıradışı bir insandı. Radikal fikirlere sahip değildi; ancak Atatürk ilkelerine, laikliğe, Cumhuriyet değerlerine yürekten bağlıydı. Tercüman gazetesinin genel yayın yönetmenliği yaptı, ama ‘’sağcı’’ olmadı. ‘’Solcu’’ da olmadı. Eğrisiyle, doğrusuyla ılımlı bir orta yol izledi…
Güneri Cıvaoğlu yönetimindeki Güneş gazetesinden kimler geldi, kimler geçti…
Güneş gazetesi haber merkezinde birlikte çalıştığımız sevgili arkadaşım Namık Koçak’ın, Güneri Cıvaoğlu’nun ölümüyle ilgili paylaşımından (bazı eklemelerle) bir alıntı yapmak istiyorum.
‘’Güneri Beyle ilk 1982 yılında çalışmaya başladım. Güneş Gazetesi çıkıyor ve müthiş bir kadro kuruyorlardı. Kimler yoktu ki Çetin Altan, Nail Güreli, Leyla Tavşanoğlu, İsmail Cem, Bedri Koraman, Uğur Dündar, Melih Aşık, Necati Doğru, Osman Saffet Arolat, Umur Talu, Sencer Güneşsoy, Nahit Duru, Mithat Sirmen, Önder Şenyapılı, Cüneyt Arcayürek, Cevat Taylan, Ayda Özlü, Musa Ağacık, Tanju Akerson, Haydar Dümen, Faik Akın, Ergun Hiçyılmaz, Müjdat Gezen, Namık Koçak, Levent Çevik, Fatma Karaali, İdris Akyüz, Bülent Denli, Ercan Akyol, Ayşenur Aslan, İrfan Taştemur, Hanife Taştemur, Hilal Ünalmış, Giray Duda, Fazilet Zafer, Hüseyin Can, Azer Bortaçina. 1990’lı.yılların ikinci yarısında Güneri Beyle yolumuz yine kesişti, Kanal D’de Durum programı yaptık. Güneri Beyin hazırlayıp sunduğu, benim de yapımını yönetimini üstlendiğim Durum Programı çok üst düzey konuklarla 50 bölüm sürdü, Demirel, Ecevit, Erbakan, Baykal, Yılmaz’ın yanı ısıra İtalya’dan temiz eller savcısı Di Pietro, mafyayı çökerten savcı Scarpinato, 12 Eylül’ün tartışılan adamı Paul Henze, İspanya’da parlamentoyu basan Yarba Tejero’ya kafa tutan sosyalist parlamenter, konuklarımız oldu, Mısır’da Hüsnü Mübarek, Pakistan’da Benazir Butto’yla, İtalya’da Ağca ile röportajlar çektik, Strasbourg ve Berlin’den canlı yayınlar yaptık. Nazım Hikmet ve Kırmızı Dosya Belgeselleri de elbette unutulmamalı…’’
Güneri Cıvaoğlu, gerçek gazetecilik sınırlarının daralması üzerine, yandaş hale gelen Milliyet gazetesinde, yandaş olmadan, köşesine çekilerek varlığını sürdürmeye çalıştı. 3 ay önce gittiği bir restoranda dengesini kaybederek düştü. Başından aldığı darbe ile geçirdiği beyin travması sonucu öldü!
Güneri Cıvaoğlu, günahıyla, sevabıyla iyi bir insandı. Işıklar içinde uyusun….
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.