Gazete değerlendirmesinde, hükümetin verdiği sözlerin neredeyse hiç birini yerine getirmediğine dikkat çekerek, ”100 günde verdiği 100 sözün hiç birini tutamayan hükümet” başlığını atıp, yerine getirilmeyen bu vaadleri sıralamıştı.
Gazetede yeralan 100 vaadlik sıralamayı okurken, o kadar basit vaadler gözüme ilişti ki, bunu da mı vaad etmişler, bunu da mı gerçekleştirmemişler? sorusunu sormadan edemedim.
Şu kriz döneminde, erken emekliliğin korunması, yuva ve kreşlere yeni personel alımı, toplu ulaşım araçlarında ucuzlama, 60 gün içerisinde 15 milyar kron temin edip, istihdamı artırma, işsizliğin azaltılması, emeklilere yapılacak yıllık yardım ve benzeri kaynak gerektiren vaadlerin altından kalkamayacakları belliydi. Ama hükümet partilerinin seçim kampanyalarında o kadar bayağı vaadlerde bulunması da tuhaf geliyor insana.
Örneğin iktidarı oluşturan her üç parti de ”çocuk ombudsman”ı kurulması sözünü vermiş, ama bu nedense kurulmamış. Hükümet partileri, parlamentoya seçilen kadın oranı bile yüzde 40’ı bulamamışken, ülkedeki bütün yönetimlerde en az yüzde 40 kadın üye kotası sözü vermişler (sanki buna hükümet karar veriyor!). Sosyal Demokratlar, Svendborg kentinde bir hastanenin acil bölümünün kapatılmayacağı sözünü vermişler, ama bu bölüm kapatılmış. Yine Sosyal Demokratlar, ne iş yapacaksa – Gönüllüleri Tayin Bakanlığı kurulması sözünü vermişler.
Nasıl anlatsam, bazı vaadler o kadar basit, o kadar sıradan ki, öyle sanıldığı gibi yüklü para filan da gerektirmiyor. Ama hükümet bu vaadlerin hiç birinin ardında durmamış. Bazı vaadlere de insan gülmeden geçemiyor. Örneğin Sosyalist Halk Partisi Psikiyatri Bakanlığı kurulacağı, kötü okul yöneticilerinin işlerine son verileceği sözlerini vermiş.
Seçmenlere dış politika alanında da vaadlerde bulunan hükümet örneğin, ”Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıyacağız” demişti, ama tanımadı.
Gerçi hükümetin hakkını da yememek lazım. Bazı adımlar atıldı. Yoksullukla mücadelede önemli adımlar atıldı. Eğitim politikalarında gözle görülür biçimde değişiklikler yapıldı, tabii bütün bunların bir de aması var. Çünkü yapılanların yeterli olduğu söylenemez.
Tabii ki ekonomik kriz, sadece Danimarka’nın sorunu değil. Ama küresel krizin epeyce hissedildiği Danimarka’da halkın yeni hükümetten beklentileri oldukça yüksek ve hükümete büyük umut bağlıyorlar. Özellikle toplu işten çıkarmaların devam ettiği özel sektörde çalışanlar gelecekten endişe duymaya başladılar. Sadece son bir ay içerisinde işten çıkarılanların sayısı üç bin civarında. Beş buçuk milyonluk ülkede işsiz sayısı bugün 170 bini aşmış durumda.
Bugün 400 bin çalışan herhangi bir işsizlik kasasına üye olmadığı için işsiz kalmaları durumunda hiç bir ekonomik güvenceye sahip değil. Krizin en çok etkilediği kesimlerin başında ise göçmenler geliyor. İşsiz göçmen sayısı yüzde 60’lara varırken, Türkler arasındaki işsizlik oranı yüzde 50’lere ulaşmış durumda.
Bu rakamlar işsizlikle mücadelede bir arpa boyu yol alınmadığını gösteriyor.
Danimarka’da ekonomik tablo böyle iken, Sosyal Demokratlar liderliğindeki koalisyon hükümetinin verdiği önemli sözleri tutamaması halkta karamsarlığa yolaçıyor.
Ama gelgelelim hükümet, yeni ekonomik politikaları hayata geçirmek, izleyeceği sol politikalar ile Avrupa’ya örnek olmak yerine Avrupa’nın iki sağcı, muhafazakar lideri Merkel ve Sarkozy ile birlikte Euro’yu kurtarmaya soyunuyor.
Tuhaf değil mi! Kendi halkının ”hayır” dediği Euro’yu kurtarmak için Avrupa Birliği dönem başkanı olarak kolları sıvayan hükümet, kendi halkının sorunlarını çözmekten aciz görünüyor.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.