Demokrasi Krizi ve Otokrasiler adlı bu kitap, Demokrasinin kullanılarak daha otoriter rejimlere doğru bir gidişatını ve demokrasilerde yaşanan krizleri ele alıyor.
Demokrasi; yani alt, üst, orta sınıf, kadın, erkek farkı gözetilmeden halkın, vatandaşın çoğunluğunun katılmış olduğu yönetim biçimi son yüz yıl içinde büyük ilerlemeler gösterdi. Bu yönetim biçimi ”modern demokrasi” olarak tanımlandı.
Bugün hala ortaçağdan kalma monarşik ve tek bir başkanın, liderin yönetimindeki sistem bazı ülkelerde devam ediyor olsa da, son yüz yıl içinde halkın çoğunluğuna dayalı yönetim biçimi önemli gelişmeler gösterdi ve bu yönetim şekli dünyada, bir kaç ülke dışında uygulanmakta.
Ancak son 20 – 30 yıl içinde demokrasinin uygulanmakta olduğu ülkelerde yeni yeni değişimler, eğilimler ortaya çıktı. Daha doğru bir deyişle demokrasi kullanılarak daha otoriter rejimlere doğru bir gidiş gözlendi.
İşte Demokrasi Krizi ve Otokrasiler adlı bu kitapta konuyla ilgili 15 yazar bu son gelişmelerle ilgili bilimsel belgelerle donatılmış açıklamalarda, irdelemelerde bulunuyorlar. Bu irdelemeler içinde Türkiye’deki gelişmeler de yer alıyor. (sayfa 251 – 272).
Daha kitabın başında ”ön söz” yazısında, Peter Seeberg ve Mikkel Thorup, bugün ”demokrasinin yıpranmış ve yorgun” olduğu konusunda genel bir görüşbirliği olduğunu vurguluyorlar.
Bu kitaptaki bölümlerde, 15 ayrı yazarın demokrasinin içinde bulunduğu krizi, farklı ülkelere göre farklı gelişmeleri, şekillenmeleri irdelemeleri ele alınıyor. Özellikle İngiltere’nin “Brexit” kısa adıyla tanımlanan Avrupa Birliği’nden ayrılma sürecindeki (henüz bu ayrılma resmen geçekleşmedi) başta Almanya, İtalya, Polonya ve Macaristan olmak üzere bir dizi Avrupa Birliği ülkesinde “milliyetçi sağ” akımların güç kazandığı, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Rusya ve bu arada Türkiye’de popülist otoriter yönetim eğilimlerinin gözlendiği vurgulanıyor. Ve bu örneklerin sadece Avrupa ve Orta Doğu ülkeleriyle sınırlı olmayıp, dünyanın diğer kıtalarında da örnekleri olduğunun altı çiziliyor.
Antoloji şeklindeki bu kitapta her yazar aynı konuyu, kendi ilgi alanları çerçevesinde farklı bölgelerdeki, kıtalardaki ülkeler ve özellikleri açısından ele alarak değerlendiriyorlar. Bu aslında okuyucuya ilgi alanına bağlı olarak okuyacağı bölümü seçme olanağı da sağlıyor.
Kitap belli bir ideolojik, belirli bir siyasi noktadan hareket edip belirli bir idelojıyi, siyaseti savunmuyor. Ancak bu kitabı derleyen iki yazar yine de bu kitaba katkıda bulunan yazarların genelde “liberal temsilci demokrasiyi” ideal sistem olarak gören yazarlar olduklarını, bu yazarların, ki hepsi kendi alanlarında uzman bilimciler, analizlerini, değerlendirmelerini kendi ideal bakışları açılarının etkisi altında yapmış olmalarının kaçınılmaz bir olgu olduğunu vurguluyorlar. Ancak yine de kitabın amacı rejimleri eleştirmek ya da övmek değil. Denilebilir ki genelde soğuk savaş döneminden sonra demokrasi konusunda gelişen eğilimlerin analizlerini yapan bir kitap.
Siyasi analizciler otokratik rejimin belirtilerini dört ana noktada topluyorlar (sayfa 9-10-11): 1- demokrasi kurallarını reddetmek, 2- siyasi rakplerin varlık nedenini reddetmek, 3- Şiddeti kabul etmek ya da şiddeti teşvik etmek, 4-Rakiplerinin sivil özgürlüklerini sınırlamaya hazır olmak.
Sayfa 254’te Türkiye ve Mısır’a özgü derin devlet kavramı kısa ve öz olarak anlatılıyor. Bu olgu 251 – 279 sayfalarda Türkiye ile ilgili bölümde daha ayrıntılı olarak açıklanıyor. Çok ilginç.
Genel olarak 251 – 279 sayfalardaki bölümde Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki Arap ülkeleriyle Türkiye ve İran’daki demokrasi – otokrasi gelişmeleri inceleniyor. Bu bölümün Türkiye ilgili kısmında kısa olarak AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın otokrasiye geçiş gelişmeleri, Kemalist, AKP ve Gülen hareketleri olarak tanımlanan 3 rakip derin devlet olgusu, bu olguların otokratik bir rejime geçişteki rolleri özetleniyor. Ayrıca, son aylarda COVID-19 pandemisinin de siyasette kullanılğı da bir iki cümle ile de olsa analizlere ekleniyor.
Demokrasi ve otokrasi konularında bilgilendirici bir kitap.
NOT: Bu kitapta yer almayan ancak geçenlerde Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan Türkiye’de yapılmış olan bir araştırmadan çıkan sonuç da çok ilginç:
ADAMOR, Türkiye Endeksi Eylül 2020 Gündem Araştırması raporunun sonuçlarını açıkladı. Araştırmaya göre, vatandaşların yarısından fazlası son 10 yılda Türkiye’de demokrasinin, eşitliğin, insan haklarının, hukukun, toplumsal ahlakın, liyakatin ve refah seviyesinin gerilediğini, yolsuzluğun arttığını düşünüyor.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.