Hüseyin DUYGU
huseyin.duygu@haber.dk
Şili’deki faşist darbe 50 yıl önce, 12 Eylül Kenan Evren darbesi 43 yıl önce yapıldı. Şili’de General Augusto Pinochet liderliğindeki ordu tarafından öldürülen binlerce demokratla birlikte ülkenin demokrasisini öldürmesinin üzerinden çok yıllar geçti. Darbeden 17 yıl sonra Şilililer, Pinochet’nin popüler olduğu inancıyla aptalca çağrıda bulunduğu referandumla demokrasiyi geri aldılar. Sonuç tüm faşistlerin hak ettiği şeydi: Yenilecekler eninde sonunda.
2015 yılında ben Küba’dayken, Kübalıların faşizmi unutmaması için kurulmuş bir hatıra müzesi olan Che Guevara’nın anıt mezarını ziyaret ettim. Bu anıt mezar aynı zamanda faşizmin nasıl yenileceğini de unutmamak için yapılmış.
Che Guevara ve onunla birlikte öldürülen arkadaşlarının bu anıtını gezdiğimde CIA’nın, ordunun vahşetini, bütün darbelerde etkin rol alan generallerin acımasızlığını, kurbanların acısını, binlerce kaybolan kişinin hafızamızda bıraktığı derin boşlukları uzun uzun anlatabilirdim.
Bir radyo istasyonunda yayınlanan Şili’nin sosyalist devlet adamı Salvador Allende’nin son sözlerini nasıl dinlediğimi anlatabilirim. Sözlerinin beni nasıl gözyaşlarına boğduğundan bahsedebilirim. Hiç kimsenin bu kadar ağırbaşlı, bu kadar manevi huzurla konuştuğunu duymadım. Bu arada bir saatten az bir süre sonra öleceğini biliyordu. Ordu onun yaşamasına izin vermedi ve o da kendi yaşamına son vermeyi seçti. Salvador Allende dünyadaki son dakikalarında canavarın gözlerinin içine baktı ve eğer onu yenmek istiyorsanız her zaman canavarın gözlerinin içine bakmanız gerektiğini bize öğretti.
Ellerden bahsetmek istiyorum. Türkiye’de, Yunanistan’da, Küba’da, Kamboçya’da gezdiğim müzelerde fotoğraf ve belgesellerde, tekmelenen, dövülen, yarı çıplak yere diz çökmeye zorlanan, elleri hep havaya kaldırılan ya da katlanan tutukluların ellerini gördüm.
Ellerinizi havaya kaldırmanız ya da boynunuzun arkasında birleştirmeniz ne anlama geliyor? Zararsız olduğunuzu kanıtlamaya çalışıyorsunuz. Kendinizi savunmayacağınızın sinyalini veriyorsunuz. Teslim oldun. Yaşamama izin ver. Ellerinin söylediği tek şey bu. Bu son dua. Elleri olmayan bir erkek ya da kadınsın.
Diktatörlerin yaptıkları zulmü anlatan müzelerde gördüğüm şey buydu. Ellerinden mahrum bir halk.
Neden ellerimiz var? Güven göstergesi olarak başkalarının elini sıkmak. Kendimizi savunmaya hazır olduğumuzun kanıtı olarak yumruğumuzu sıkmak. Ellerimizle konuşuyoruz. Eller yalnızlığın üstesinden gelmek için oradadır. Eller bir çekici kapmak ve bir ev inşa etmek için oradadır. Ya da bir kalem alın ve yazın. Yemek hazırlamak için. Çocuklarınıza sokakta ve yaşam boyunca rehberlik etmek için. Okşamak ve zevk vermek için. Elleriniz olmadan hâlâ insansınız ama alçakgönüllü, güçsüz bir insansınız. Hiçbir şey inşa etmezsiniz, hiçbir şey yazmazsınız, hiçbir şeyi arkanızda bırakmazsınız ve gelecek üzerinde hiçbir etkiniz yoktur. Kaderinizi dikkatsizce başkalarına bıraktığınızın sinyalini vermek için ellerinizi başınızın üzerine kaldırırsınız veya boynunuzun arkasında kavuşturursunuz.
Çok sayıda insanın elleri olmadığını hayal edin. Sayılarına rağmen bir topluluk oluşturmayacaklar. Birbirleriyle bağlantı kuramazlar. Sonsuza dek kaçmaya mahkumdurlar. Faşizmin vizyonu budur. Faşizmin istediği de budur. Bastırılmış bir halk. Elleri olmayan bir halk.
Küba’daki Che Guevara Anıt Müzesi, elleri olmayan bir halk için bir müze değil. Kendine neden el verildiğini hatırlayan, yere düştükten sonra tekrar ayağa kalkan ve çalınanı elleriyle geri alan bir halkın müzesidir. Ellerin birbirine dokunma, uzanma ve güven sembolü haline gelme, insanları birbirine bağlama, yeni topluluklar oluşturma ve el ele sokaklardaki trafiği durdurma, dans etme ve sonunda zafer kazanıldığında ve faşizm yenildiğinde kutlama yapma hakkıdır.
Faşizmi lanetleyen anıt müzelerde gördüğüm şey buydu. Erkekler ve kadınların elleri havaya kaldırılmış veya boyunlarının arkasında kavuşturulmuş. Ama aynı zamanda ellerini tekrar indirdiklerini ve bir halkın geleceği için ellerin olması gereken araçlar olarak kullandıklarını da gördüm. Bu müzeler aynı zamanda canavarın gözlerine bakmaya cesaret edenlerin müzeleridir. Neden el aldığını hatırlayanların müzeleri aynı zamanda.
Canavarlar her zaman yenilebilir. Ellerimiz ve geleceğimiz var.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.