“
Çocuğunun gözyaşını silmeyen, oturup onunla birlikte ağlar’’Hepimizin bildiği odur ki, bugünün çocuğu yarının büyüğüdür. Daha farklı bir anlatımla gençler geleceğimiz, göz bebeğimizdir. Çocukların geleceklerinin parlak, ailesine, topluma ve kendisine faydalı olması, çocukluktan başlayıp ergenlik, gençlik dönemine kadar, yani 20’li yaşlara kadar aldığı eğitime bağlıdır. Eğitimin başlangıcı da çocuğun doğumundan itibaren aile ocağıdır. Bu nedenle çocuklarımızın iyi yetişmesi, geleceğinin aydınlık olması ve bizden daha iyi şartlarda, mutlu ve umutlu olması için onların eğitimi konusunda üzerimize düşen görevleri eksiksiz yapmalıyız. Başka bir anlatımla, çocukların geleceği aldıkları eğitime bağlı olup, çocukların eleştiriden çok derse ihtiyaçları vardır. Bilesiniz ki çocuğa gösterdiğiniz sevginin 100 katını geri alırsınız. Her çocukta bir çok yetenek gizlidir. Hiçbir şey çocuğu mutsuzluk kadar susturamaz ve çocuğun çektiği acıların yarası büyüktür. Çocukların işlediği hataların sorumlusu anne ve babadır. Hani atalarımız ‘’Çocuğa İş Buyuran Ardından Kendi Gider’’ demişler ya, o nedenle çocuğa yapamayacağı işleri de buyurmamalıyız.
Şöyle bir geriye dönün, kendi çocukluğunuzu, okul yıllarınızı, ergenlik ve gençlik çağlarınızı, bir düşünün. O yıllarda sizi neler üzdü, neler mutsuz etti, neleri duymak, yaşamak istemediniz, babanız anneniz hangi beklentilerinize cevap vermedi, hangi davranışları sizi memnun, mutlu ve umutlu etti? Gerekirse bunları bir kenara not edin ve empati kurun. Siz büyüklerinizden neler beklediniz, neleri yapsalardı çok daha iyi şartlarda olurdunuz, hayatınıza hangi davranışları yön verdi, sizi başarılı, mutlu ve umutlu etti. Daha neler yapsalardı bugünkü halinizden daha iyi olurdunuz? Bu cümleleri ve soruları uzatmak mümkün. Bunları düşünmekteki amaç, sizin çocuklarınıza nasıl davranmanız, hangi davranışlarınız onları daha mutlu ve başarılı olarak geleceğe hazırlayacağı. Düşünün, belirleyin ve hiç beklemeden hemen uygulamaya koyun. Aslında insanoğlu beşer ve şaşar, bazen yanlışlıkta yapar. Hani derler ya ‘’Yanlış Yapmayan İki Kişi Tanıdım, Biri Doğmadı, Biride Öldü’’, bu sözden hareketle elbette ki yanlışlarımızın olduğunu biliyoruz. Ama önemli olan yanlışları görüp onlardan vazgeçip gerekirse ilgililerden özür dilemektir. Zaten bu da bir erdemlilik göstergesidir. Dinimizde de tövbekar olmak (hidayete ermek) doğru ve islamiyete uygun davranmak konusunu işleyen oldukça ayet vardır. Hem dinen, hem ilmen, hem de insan olmamızdan ve ana baba olmamızdan dolayı yanlış yapmamaya oldukça özen göstermeliyiz.
Bazen, geçim sıkıntısından, bazen vakit darlığından bazen de şartlarımızın ve psikolojik durumumuzun ve diğer şartların uygun olmamasından dolayı, çocuklarımıza karşı eksik yaptığımız bir şeyi davranışı AMA diye başlayarak kendimize haklılık payı vermeye çalışırız. Şunu bilesiniz ki, hiçbir AMA veya KEŞKE, çocuğumuza karşı eksik yaptığımız görevimizden dolayı ortaya çıkan olumsuzluğu, hatta zararı geri getiremediği gibi, belki 10 kat, 20 kat hatta 50 – 100 kat bedelle geri ödemek zorunda kalabiliriz. Daha da ötesi telafisi imkansız geri getirilemeyecek zararlarla karşılaşabiliriz. Çocuklarımızın sağlığı geleceği hatta hiç istemeyiz ama hayatı bile riske girebilir, kaybolabilir. Belki de onlara daha fazla maddi imkan sağlamak için çok çalışıp onları göremediğimiz ve onlara veremediğimiz zaman ve ilgiyi daha iyi maddi şartlar sunarak telafi ettiğimizi sanırız, ancak bilesiniz ki onlara çok para vererek değil, çok zaman ve ilgi vererek memnun ederiz, geleceğe daha iyi hazırlarız. Hatta bunu farklı düşünüp çok çalışmakla fazla para kazandığımızı sanırız ama kaybettiğimiz sağlığı ve çocuklarımızın bizim iyi halimizden mahrum kalmalarını, kazandığımız parayla geri alamayacağımız gibi, ne sağlığımızı ne de mutluluğumuzu geri getirebiliriz. Bilesiniz ki, yaşamak için çalışılmalı, çalışmak için yaşamalı değil. Bu nedenle her şey kararınca olmalı, ancak çocuklarımıza vereceğimiz zaman, sevgi ve eğitim olabildiğince olmalıdır. Kayıpta değil, kazançta olmalıyız.
Sözün özü, çocuklarımıza gerektiği zamanda ve zeminde, hiç geç kalmadan sevgi, ilgi, öğüt, tavsiye ve en önemlisi de eğitimi ihmal etmeden gerekli titizliği göstererek vermeliyiz. Son pişmanlığın fayda etmeyeceğini, ah keşke vah keşkelerin hiç bir şeyi geri getiremeyeceğini bilmeliyiz. Çocuklarımız bilmelidirler ki, biz onların en yakın eğiticisi, yol göstericisi, dert ortağı ve onların her zaman iyiliğini isteyenleriyiz. Çocuklarımız inanmalıdırlar ki ‘’Sorunlarının Çözüleceği En Emin Yerin Aile Ortamı Olduğudur’’ buna mutlaka onları inandıracak davranışlarda bulunmalıyız. Onların geleceğe iyi hazırlanması kötü alışkanlıklardan uzak durması ve iyi bir eğitim alması için elimizden geleni yapmalıyız. Zaten doğduğumuz yerden ayrılıp, çok uzaklara doyduğumuz yere gelmemizin amacı da çocuklarımızın bizden daha iyi şartlara ve daha iyi bir eğitime ve geleceğe sahip olmaları değil midir? O halde bu yolda hiç bir eksik bırakmamalıyız ki, sonradan üzülmeyelim, hatta çocuklarımızın mutluluk ve başarısı bize mutluluk katsın, ömrümüzü uzatsın, bizim hayat sigortamız olsun. Ama onların her hangi bir sorunları olursa da, bizim çözüm getiremeyeceğimiz konularda mutlaka uzmanlara işin ehillerine, doktor, sosyolog, psikolog, eğitimci ve diğer işlerinin erbaplarına baş vurmaktan da çekinmemeliyiz. Dileğimiz çocuklarımızın bizden daha iyi, mutlu, umutlu ve başarılı olması, sorun yaşamamasıdır. Bir başka yazımızda çocuklarımıza nasıl davranmamız gerektiği, onlarla nasıl sohbet etmemiz ve ne zamanlar daha çok onlarla birlikte olmamız gerektiğini anlatacağız.
Yazımızın sonunda uzun yıllar Emniyet Müdürlüğü yaptığımdan 155 Polis İmdat telefonuna gelen ihbar ve istekler ile, polis telsiz konuşmalarından bir iki cümle de yazarak, biraz da gülelim.
Emniyet Müdürü olarak görev yaptığım Doğu İllerinden birisinde:
155’i arayan şahıs: ‘’Polis amcası çocuğum konuşmayı yeni öğreniyor, ona telefonda bir alo dermişin?’’
155’i arayan şahıs: ‘’Polis amcası oğlum çok yaramazlık yapıyor, ona telefonda bir bağırır kızarmışın?’’
155’i arayan çocuk: ‘’Polis amca annem bana harçlık vermiyor, ona telefonda bana bol bol harçlık vermesini söyler misin?’’
Polis telsiz konuşmalarında
4510 Merkez (Konya Asayiş Şube Müdürü): Merkez 4530’u Hz. Mevlana’nın yanında bekliyorum.
4530 (Cinayet Masası Amiri, cevap veriyor): Merkez yer anlaşılmadı, mezarlığa mı?
4510 (konuşuyor): Merkezdeki Mevlana’ya (Camiye) Alaattin Tepesinde bekliyorum.
4530: Emir anlaşıldı Merkez, hemen intikal ediyorum.
Merkezden bütün ekiplere:
Yeni mahallede at arabasıyla hırsızlık olduğunun ihbarını alıyoruz. Bölgelerinizde dikkatli ve duyarlı olun.
4552 Merkez: At arabasının rengi belli mi? diye sorar.
Merkez konuşuyor 4552: At arabasının rengi mi olur, tahta rengi tahta rengi.
4552 Merkez: At arabasının tahta rengi olduğu anlaşıldı.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.