Yılın bu ayları göçün en yoğun yaşandığı dönemdir. Kışın zor hava şartlarında beslenme için her yıl milyonlarca kuş binlerce km uzaklıktaki mesafelere göç eder. Havaların düzelmesiyle birlikte de yurtlarına geri uçarlar.
Temel ihtiyaç canlıların doğasında var. Türkülerimize de girmiş göçmen kuşlar, bizleri sembolize eder.
İnsanlık tarihinin dram dolu hikayelerini göçmenlerden dinleriz. Arkalarında bıraktıkları toprakların kokusunun özlemi içerisindeyken, hüzünlü gözyaşları ile birlikte anlattıkları her insanı derinden etkiler.
Göç ederken yanlarına alamadıkları kardeşleri, anaları ve oğulları birer hikaye olur o küçücük çantada. Geleceğe ümitle bakarken, arkasında bıraktığı da yürekleri ikiye böler bu hayat hikayeleri ve böylece huzurlu bir hayat yalnızlıkla çatışmaktadır.
Göçmenler ne zaman ne sebeple nereden ve nasıl ayrıldığına göre çeşitli kategorilerde bulurlar kendilerini. Her sınıflandırmanın bir de hukuksal sonucu vardır. Geçici sığınmacılıktan yeni ülkenin vatandaşlığına kadar değişen sınıflandırmalar çoğu zaman insan hakları örügtlerinin temel gündemini oluşturur. Göçmen, insani mülteci, siyasi mülteci, işçi ve en son beyin göçü gibi ayrı ayrı hukuki sonuçlar söz konusudur. Aşk göçü bile vardır, bu katagoride ülkenin pasaportu alınınca aşk da bitiyor olabilir.
Dramın iyisi kötüsü olmaz, ama başka ülkeye kaçmak için 150 kilo bir İngiliz kadının omuzlarında havuz turu yapan incecik gencimizin dramı ile açlıktan veya savaştan kaçan ilkokul çağındaki bir çocuğun dramı aynı olmasa gerek!
Meksika’dan ABD’ye son zamanlarda yaşanan göç artışları gibi dünyamızın giderek büyüyen sorunu göç, beraberinde insanlık dışı dramlara ve olaylara sahne oluyor.
ABD’deki ve diğer ülkelerdeki sınır duvarları, insanlığın Berlin duvarının yıkılışından günümüze ne kadar gerilediğinin ispatıdır adeta.
Göç havzasına dönüştürülen bölgede, Türkiye ile batının göçmenleri politik bir pazarlık haline dönüştürdüğünü hayretle izliyoruz.
Geçmişte mayınlarla sağlanan sınır güvenliği, bugün elektro optik kulelerle, termal kameralarla, aydınlatma sistemleriyle, tel çitlerle, modern teknolojik araçlarla, İHA’larla ve beton duvarlarla sağlanmaya çalışılıyor.
Danimarka, güneyde Türkiye’nin doğu sınırlarının güvenliği için milyonlar harcayarak kendi sınırlarını Türkiye’den başlayarak güvenceye almak isterken, kuzeyde de Litvanya sınırına da Danimarka yapımı “kesici jilet” özelliği taşıyan çit tel örgüler gönderiyor.
Türkiye’de göçmen sayısı başka hiç bir yerle karşılaştırılamayacak kadar yüksek. Topsuz tüfeksiz bir istilaya dönüşen göç hareketi ile karşı karşıyayız. 5 milyonun üzerinde Suriyeli olmak üzere yaklaşık 11 milyon göçmen, çocuk evliliklerinden, hastaneleri dolduran nesepsiz doğumlara, sokak çetelerinden uyuşturucu baronlarına ve hatta terör yapılanmalarına kadar gelecekte geniş bir güvenlik sorunu oluşturacak gibi görünüyor.
Milyonlarca göçmenin boşalttığı sınır bölgeleri, terör grupları ve proxy savaşçıları arasında el değiştirerek, bölücü emperyal işgaline sahne oluyor. Dini ve etnik temelli kukla devletçikler kuruluyor.
2020’de 25 milyon insan çeşitli sebeplerle göç etti.
Göç sorunu, günümüzde “mülteci” statüsü bakımından, bombalardan kaçanların, doğal afet ve açlık nedeniyle kaçanlara tercih edilmesi, çözümü zorlaştıracak kısır döngüye dönüşen bir sorun haline gelmiştir.
Göçmen kuşların, uçmak için sezon fiyatlarına bağlı olmadan yuvalarına dönebildikleri dünyamızda gelişmeler, insanlığı bekleyen daha büyük bir göç dramı kabul edilen iklim göçlerine hazırlıklar yapıldığını gösteriyor.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.