Namık Kemal’lerden, Ziya Paşa’lardan, Tevfik Fikret’lerden bu yana gerçek vatansever aydınlarımız çok eziyet çekti. Tüm baskı, sürgün, zindan, işkence ve cinayetler onların yeni ve modern Türkiye Cumhuriyeti’ni kurup yüceltmesini engelleyemedi.

Foto: Haber.dk
Abdullah GÜRGÜN, konuk yazar
“Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az” Türk Atasözü
Aydınlanma ve uygarlaşma Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk ölünceye dek büyük bir hızla sürdü. Atatürk’ün ölümünden sonra Emperyalizm önce sinsice sonra açıkça, yaka yıka, bodoslama ülkeye daldı. Kültürel alanda da yıkım büyük oldu. Hele 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Amerikancı faşist darbeleri ülke ve halkımız için korkunç karabasanlardı. Orta Çağ karanlığına dönüş hızlandı. Eğitim, sanat ve kültür yozlaştırıldı. Devrimler tırpanlandı.
Devrimciler, solcular yurtseverler tek yumruk, vatan millet uğruna, emperyalizme karşı Mustafa Kemal yürüyüşleri yaparlardı. Amerikan askerlerini denize dökerlerdi. O cephede de hasar büyük oldu. Teslimiyet, döneklik yayıldı. Hiç ummadıklarımız Özalcı, Çillerci, Erdoğancı oldu, Amerikancılığa savruldu. Amerikan Emperyalizminin milyar dolarlar, TIR’lar dolusu silahlar verdiği, Kürt halkının yüz karası PKK ve yan örgütlerinin peşine takılanlar çoğaldıkça çoğaldı.
Pek çoğu gene kendilerine, Solcu, Sosyalist, Komünist, Antiemperyalist, Yurtsever, Atatürkçü, Devrimci demeye devam ediyor. İşçiden, köylüden, emekten, emekçiden yanayım, diyor. Ama boş, yanıltıcı sözler; maske takıyor.
Garip bir yozlaşma, gerileme.
Bunun bir nedeni de bence sorgulamama, araştırmama, okumama.
OKUMA
İnsan, meraklı ve öğrenme içgüdüsüne sahip bir yaratık. Gereksinmeleri, çözüm arayışları, ilgi alanları, sevdiği uğraşıları var. Hem kendini hem çevresini tanımak, bilmek istiyor. O nedenle hep duyularını, duygularını kullandı, tarih boyunca öğrendi. Öğrendiklerini öğretti. Resimlerle, damgalarla, yazıyla, sanatla, müzikle, kültürle bildiklerini aktardı. Günümüze dek milyarlarca kitap birikti, birikiyor ve birikmeye de devam edecek.
Bu kitaplarda toplanan bilgiler hiçbir zaman mutlak, son ve tam doğrular olmadı. O nedenle bilmek istediğimiz konuyu çeşitli kaynaklardan okuma, araştırma zorunluluğu var. Merak ve ilginin yanısıra kuşku önemli.
Gazetecilikle ilk tanıştığım 1969 yılında bana ilk söylenen şeylerden biri bilgiyi üç yerden teyit ettirmem gerektiğiydi. Hiçbir zaman doğrulatma sayısını düşünmedim ama yanlış bilgi vermemek için gerektiği kadar inceleme araştırma yapmayı refleks halline getirdim. En doğru bildiğim şeye bile yüzde yüz değil; en fazla yüzde 99 doğru gözüyle baktım.
BİLGİÇLİK
Ne ilginçtir ki, artık halkımızın artık neredeyse yüzde doksan dokuzu her şeyin en doğrusunu biliyor. Okula gitmemişinden profesörüne dek, kendi alanı olsun olmasın herkes her şeyi herkesten iyi biliyor. Bu her şeyi bilenlerin arasında siyasetçiler var. İktidardakiler, muhalefettekiler, parlamento dışındakiler var… Hatta daha da acısı, kitap yazanlar, kitap satanlar, araştırmacılar var.
Herhangi birinin yazdığı ya da söylediği şeye azıcık kuşkuyla yaklaştığınızda, yazdığınızda, konuştuğunuzda alınıyor, darılıyor, kırılıyor, kızıyor. Başlıyor en yüksek perdeden atıp tutmaya:
- Ben yüzlerce kitap okudum, yirmi altı kitap yazdım. Sen beni nasıl sorgularsın?
- Ben tanrıları ve peygamberlerini bile sorguluyorum, seni neden sorgulamayayım?
Yandınız. Öfke, sinir… Hakaret, küfür.
Sözde, barış, demokrasi, insan hakları, özgürlükler, aşk, meşk, çiçek, böcek… Ama karşılıklı saygı, sevgi, sabır, anlayış, empati, tartışma adabı sıfır… Seni de yobazlaştırmaya, ilkelleştirmeye, kendine benzetmeye çalışıyor. Yapamazsa dışlıyor, sansürlüyor, tehdit ediyor, baskı kurmaya çalışıyor.
Senin yazdığını okumuyor; seyrediyor. Anlamıyor, sormuyor, sorgulamıyor, “acaba?” demiyor. Boş boş konuşuyor. Kendi “mutlak doğrusu” için tepinip duruyor, havayı dövüyor, boşa kürek çekiyor.
Diyesim, adam kendi okuduklarından, araştırmalarından ve yazdıklarından kendisi hiçbir şey öğrenememiş. Evet, yüzlerce binlerce kitabı var, entel ve dantel… Ama “Nato kafa nato mermer” deriz ya, ”İşte kafa işte mermer” anlamına (Yunanca aslı “Na to kephali, na to mermari”), aynı öyle…
ACABA?
Oksijen Gazetesinin 24-30 Ocak 2025 tarihli sayısında Zülfü Livaneli “Modern ‘Molla Kasım’lar” diye bir yazı yazmış. Bu, “Acaba?” meselesini mükemmel anlatmış. Değişik düşünür ve yazarlardan sözler aktarmış. Örnek:
Montaigne: “Bana doğru gibi gelen hiçbir fikir yoktur ki aynı zamanda yanlış gibi de gelmesin”
Descartes: “Şüphe ediyorum, o halde düşünüyorum, o halde varım”
Zülfü Livaneli’nin kendisi olayı şöyle bağlıyor: “Orta zekalı olanlar hiçbir şeyi sorgulamazlar. Onlar düşünür değil düşünce ve ideoloji militanlarıdır…. Biz bu ‘ben her şeyi bilirim, ben her şeyin üstündeyim!’ tavrından çok çekmiş bir toplumuz”
Livaneli konuya ilişkin, “Orta Zekalılar Cenneti” isimli bir kitap da yazmıştı. “Toplum kaliteyi –deyim yerindeyse– kusmaya başladı, iyiliğin yerini kötülük, temizliğin yerini pislik, hakkın yerini haksızlık, kibarlığın yerini kabalık, ahlakın yerini ahlaksızlık alma yolunda epey ileri gidildi” diyordu.
Neden ACABA?
Ben de Sokrates’in sözünü anımsatayım: “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir“.
O zaman okumak, öğrenmek zorundayız.
“Nasıl okumalı?” sorusu üzerinde de düşünmeli.
Ben tek bir sözcükle yanıtlayayım: ANLAYARAK…
Kuşkusuz, “nasıl ve neden okumalı?” konusunda çok kitap var.
İzmir Namık Kemal Lisesi Ortaokulu üçüncü sınıfta okurken değerli Türkçe öğretmenim İsmet Kültür bir kitap armağan etmişti. Hâlâ saklarım. İsmi, “Nasıl Okumalı?”. Yeri gelmişken öğretmenimi saygı, sevgi, minnet ve özlemle anıyorum.
İnternette de konuya ilişkin bol miktarda yazı var. Hatta artık yapay zeka diye bir bilen var ki, ne sorsanız anında yanıtlıyor.
Yani konuyu daha derinlemesine inceleyecek olanlar zorlanmayacaklar. Yeter ki istesinler.
KÖR SAĞIR
İstemeyip, her konuda kendileri gibi düşünenlerle kurdukları minik ahbap çavuş gruplarında “Acaba? Niçin? Nasıl?” sorularını sormadan muhabbete devam ederlerse ne olur?
Körler sağırlar birbirini ağırlar.
O kadar basit.
(Haber.dk‘da yayınlanan yazarların yazmış olduğu köşe yazılarından yazarları ve yorumlardan ise yorum yazarları sorumludur.)
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.