Nye film fra Tyrkiet
Türkiye’den Yeni Filmler (Nye fim fra Tyrkiet) festivali, bu yıl yine Mayıs sonu – Haziran ayı başlarında 3. kez sinemaseverleri Türkiye’den güzel filmlerle buluşturuyor.
Kerem SOYYILMAZ
Umut
Bu yıl 3. Olarak düzenlediğimiz film festivalimize davetlisiniz!
Çok da uzun olmayan bir süre önce potansiyel bir Avrupa Birliği üyesi olarak görülen Türkiye, son yıllarda Orta Doğu’daki şiddetin bir parçası ve rotasını batıdan çok doğuya çevirmiş olarak görülüyor. Bugün ana akım medya Türkiye’deki sıradan insanların hayatlarını, düşlerini, yaşadıkları zorlukları ve gerçekliklerini bize aktarmakta çok da başarılı değil. Bu yüzden sinema gerçekten neler olduğunu anlamamız için baktığımız bir ekrana dönüşebiliyor. Festivalimizde bu yıl daha fazla belgesel olmasının nedeni de bu.
Dünya tarihindeki bütün değişimler, büyük depresyon ve sıkıntılı dönemlerin arkasından ortaya çıkmıştır. Bu nedenle her zaman daha iyi günler için umut olduğu/olması gerektiği anlamına geliyor. Umut zor zamanlardaki enerji, anlayış ve birliktelik için bir dinamo haline geliyor. Festivalimizin bu yılki fikri böylece “Umut” olarak ortaya çıktı. Filmlerimizi umuda ilişkin seçtik.
Türkiye’den her yıl çeşitli filmler Cannes, Berlinale, Venedik ya da San Sebastian gibi Avrupa’nın önemli festivallerinde premiere yapıyor, yarışmalara katılıyor ve bazen ödüller topluyor. Festivalimizin basit isminin de ortaya koyduğu gibi, Türkiye’den yeni filmler her yıl yeni filmlerden bir seçki yapıp Kopenhag’ daki sinemaseverlere sunmayı amaçlıyoruz. Festival, cesur sorular sorabilen, tabuları sorgulayan, evrensel bir sinema dili/hikaye anlatımı peşinde olan ve yaratıcı filmleri araştırıyor. Sığınmacıların günümüzdeki utanç verici durumları, Avrupa’daki Türkiye kökenli göçmenler, Türkiye’deki artan militarizasyon, cinsiyet eşitsizliği, ‘diğer’in problematik tarifleri, bireyin devlete karşı güçsüzlüğü, çözümsüz çevre ve ekoloji politikaları gibi konuları keşfeden filmler festival için önemli. Yıl sonu takip ettiğimiz festivallerden hikaye anlatımı, yaratıcılık ve orjinalliğine göre çeşitli filmler seçiyoruz.
2 yıldır Cinemateket’te yaptığımız festivalimiz bu yıl Grand Teatret’de gerçekleşiyor. Böylece festival daha fazla izleyiciye ulaşma imkanı yakalamış oldu.
AÇILIŞ PARTİSİ
2 yıldır yaptığımız gibi ilk film gösteriminden birkaç gün önce küçük ama eğlenceli bir etkinlik ile festivali açıyoruz. Amacımız çeşitlilik, zenginlik ve geleneksel ile modernin mükemmel bir şekilde kaynaştığı Türkiye müziğinden küçük bir seçki sunabilmek. Ve tabi ki hep birlikte İstanbul’un o sihirli havasını deneyimlemek. Birbirimizle tanışmak, sohbet etmek ve dost olmak. 29 Mayıs Cuma akşamı H15 isimli kafe/barda bir parti yapıyoruz. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en ünlü klarnet virtüözlerinden olan Selim Sesler’ in ölümünün ardından çocuklarının kurduğu Sesler Quartet isimli roman orkestrasını canlı dinleyerek Kopenhag’dan Keşan’a bir yolculuk yapma şansımız olacak. DJ Elektrik Turk bize 1960 ve 1970 yıllarından özenle topladığı Anadolu Rock ve Pop plakları çalacak. Gecenin ilerleyen saatlerinde ise Erhan Yılmaz ve Kozmonotosman ikilisi Alaturka ezgili dans parçaları ile partiyi kapatacaklar. Ev yapımı sürpriz meze ve rakı severler için unutulmayacak bir akşam olacak! Şimdiden takvimlerinize işaretleyin.
Türkiye’den bir klasik!
Umut’tan sözederken Türk sinemasının en başarılı filmlerinden bir olan Umut’u göstermemek olmazdı. Festivalimizin adı ne kadar yeni filmlere işaret etse de klasik filmlerin geçmişi anlamamız ve geleceğe olan vizyonumuza önemli etkisini es geçemedik. Böylece büyük auteur Yılmaz Güney’ in 1970 tarihli Umut filminin restore edilmiş bir kopyasını sevgili Güney Film’in destekleriyle gösteriyoruz! Umut bizi siyah beyaz filmin içinde 1970’in Adana’sında fakir bir faytoncu ve ailesinin hayatına götürüyor. Sınıfsal problemler, şehir merkezindeki sınıfların şehrin çeperlerine itildiği, aynı anda kimilerinin zenginleştiği kimilerinin ise fakirleştiği bir dönem. Umut filmi Türkiye’deki devrimci sinemanın ilk örneği olarak kabul edilmesi yanı sıra Roberto Rossellini, Vittorio De Sica ve Cesare Zavattini gibi İtalyan yeni gerçekçi yönetmenlerin filmleriyle birlikte anılmakta.
Biz ve doğa: Nebula
Almanya doğumlu Tarık Aktaş’ın ilk uzun metrajlı filmi Türk-Fransız ortak yapımı Nebula Locarno Film Festivali’nde En iyi yeni yönetmen ödülünü almıştı. Locarno jürisi bu ödülü ‘şiirselliği ile öne çıkan ve gerçeklikle düşleri birbirine karıştıran’ Nebula’ya verdi. Nebula küçük ama çarpıcı olaylar ve yönetmenin kişisel hayatı ve geçmişinden sahneler üzerinden akan bir film. Normalde çok kısa bir an içinde yok olup gidecek olan anlar Aktaş’ın filminde uzuyor, derinleşiyor, izleyiciyi de içine alarak çağrışımlarla dolu bir yolculuğa çıkarıyor. İnsan, hayvan ve doğa sürekli karşılaşıyor, birbirlerini gözlemliyor, etkileşiyor ve nihayet aslında derinlerde ne kadar aynı olduğunu hissediyor.
Türkiye’den iki belgesel
Baştan başa
Aylin Kuryel & Firat Yücel’in yönetmenliğini yaptığı ‘Baştan başa’ Türkiye ve İsrail arasında geçen saç ticareti hakkında araştırmacı bir film. İki İsrailli Türk kadın Coya ve Sima, İstanbul Tarlabaşı’ndaki erkek saç tüccarlarından saç satınalıyor ve Tel Aviv, Ramat Gan ve Bnei Brak’taki peruk atölyelerine satıyorlar. Filmde Ortodoks Musevi kadınları dinen saçlarını kapatma zorunluluklarını Anadolu kadının saçlarıyla yapılan peruklarla aşıyor. Filmin yolculuğunda biyolojik bir şey olan saç, kesilerek biyolojik özelliğini kaybediyor ve ticari bir mal olma özelliğini kazanıyor, kosher bir güzellik nesnesine dönüşüyor ancak saçın öz sahibine çok da bir faydası olmuyor.
Terin tohumu
Mehmet Sari’ nın kamerası ve ustalıklı sade anlatımı bizleri Trabzon’un Çaykara ilçesindeki bir dağ köyüne çıkarıyor. Köyde dört mevsim geçiriyoruz. Romeika olarak bilinen Rumca dilini konuşan bir grup çalışkan Karadeniz kadınının dört mevsimde doğayla olan mücadelesi, antik tarım ve hayvancılık teknikleri ve yaptıkları yemekler ile birlikte neredeyse tablo gibi düşsel manzaralar eşliğinde 75 yaşındaki Eve Anne ve arkadaşlarının gündelik pratiklerini izliyoruz. Kameranın filmdeki karakterlerle olan mesafeli ilişkisi bizlere çok ama çok gerçek bir belgesel deneyimi sunuyor.
Tarihi fantazilerimizle eğlenebilir miyiz?
Bad movie club Copenhagen & Nye film fra Tyrkiet sunar: Tarkan Viking Kanı
Tarih boyunca ülkeler kendi mit ve hayali kahramanlarını yarattılar. Konu sanat ve edebiyata gelince de bu kahramanlar bazen başka ülkelerin hayali kahramanlarıyla savaştı ve her ülke kendi kahramanının galip geldiği hikayeler yazdı. İtalyan Amerikalı Boksör Rocky’nin Rus Ivan Drago’yu yenmesi sadece bir boks maçı değil, aynı zamanda toplumsal mitler ve hayali kahramanlar üzerinden yaratılan fantazilerdi. Tarkan 1970’li yılların yarattığı bir film kahramanı ama öncesinde 1967’de yayınlanan bir çizgi roman kahramanı olarak karşımıza çıktı. B filmi, trash film ya da basitçe kötü film türlerine sokulabilecek bir film olan 1971 yapımı Tarkan Viking Kanı’nda Ortaçağ’da Avrupa Hunların amansız saldırıları altındaydı ve savunmasız kalan Avrupa kentleri kalleş Vikinglerin saldırılarına maruz kalıyordu. Özetle her filmde Türk düşmanlarını yerle bir eden Tarkan, bu filmde de Vikingler’e derslerini veriyor. Filmin dünyaca ünlü ahtapot sahnesi de görülmeye değer! Bad movie club Copenhagen ile ortak projemiz olan Tarkan Viking Kanı’ nı diğer filmlerden farklı olarak Huset’s Bio’nun 70 kişilik küçük salonunda yapıyoruz. Pala bıyıklı Vikingler ve Türkler’ in birbirlerini plastik kılıçlarla öldürmelerini izleyip bizlerle beraber eğlenmek için Huset’s Bio’ya davetlisiniz!
Kapanış filmimiz bir müzik belgeseli!
Fuat Talay sunar: Saz
İstanbul Kadıköy’de yaşayan fransız yönetmen Stephan Talneau’nun müzik belgeseli olan Saz’ da Berlin’ den başlayıp, Türkiye’den geçip Horasan’ a kadar gidiyor, saz enstrümanının ve müziğin çeşitliliğini keşfediyoruz. Berlin’de yaşayan ve Telli Turnalar grubunun bir üyesi olan yetenekli müzisyen Petra Nachtmanova, Berlin’deki komşulardan duyarak tanıştığı sazın coğrafyasını keşfetmek için batıdan doğuya bir tren yolculuğuna çıkıyor. Arnavutluk, Bulgaristan, Türkiye, Kafkaslar, Azerbaycan ve İran’ı gezerek saz müziği ve kültürünü keşfediyor. Petra Hanım gittiği yerde tanıştığı müzisyenlere tek bir soru soruyor: “Bana evime götüreceğim bir şarkı öğretir misin?” Kopenhag’ın tanınmış müzisyenlerinden Fuat Talay’ın sunumu ve kısa bir resitaliyle izleyeceğimiz kapanış filmimizi kaçırmayın!
Nye film fra Tyrkiet yeni ve değerli filmleri Türkiye’den seçip Danimarkalı izleyiciye sunma amacı taşıyan bir film festivalidir. Festival DFI, Danish film directors, Danish screen actors, Vesterbro Lokaleudvalg ve DJ’ in değerli destekleri için sonsuz teşekkürlerini sunar.
Haziran ayının ilk haftası görüşmek dileğiyle! Çok yakında film programı ve tarihleri anons edeceğiz.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.