Danimarka’da yaşamak ve Türkiye’de tatil yapmak, Türkçe düşünmek. Düşünceler düğüm düğüm oluyor, akla bir sürü soru geliyor…
Kasım ayında İstanbul’da hava Kopenhag’daki gibi soğuk ve gökyüzü gri renkteydi. Taksim’de, İstiklal Caddesi’nde insan kalabalığının içinde yürürken çeşitli düşünceler sardı beni…
Depremlerle sarsılan bir ülkede yürümek, doğal afetin değil, açgözlülüğün insan yaşamını yok ettiği Türkiye’de.
Yozluk, yoksulluk yaşam biçimi olmuş. Şiddet hem yaşamı hem de insanlık onurunu kirletmiş. Ölümler, yokluklar içinde can çekişirken, kış koşullarında çaresizlik içinde çadırlarda yaşarken, geleceğe umutla bakanları sevgiyle ve saygıyla düşünmek…
Kar altında eksi 15 derece soğukta ayakları çıplak, tir tir titreyen çocukların ‘çorabım bile yok’ diyen sesini duymak ve yardım elini uzatabilmek.
‘Çok şükür bu günü de gördük’ hayattayız diyebilmek.
Elden ayaktan düşmemek, kurda kuşa yem olmamak, sevdiklerinle geçen her günün değerini bilmek.
Ağıtların türkülerin birbirine karıştığı, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmadığı, basın özgürlüğünün olup olmadığı tartışmalarının sürdüğü bir dönemde yaşamak.
Görmeyi karanlığın, sevmeyi yalnızlığın öğrettiğini düşünerek İstiklal Caddesi’inde Türkiye’nin gündemiyle yürümek.
En acıktığımız bir anda sıcak yemeğin kokusunu duymak, çok üşüdüğümüzde güneş ışınlarıyla ya da insan sıcağıyla ısınabilmek.
Hiç aldatmadım, hiç güven sarsmadım, hep yardım elini uzattım, hep barıştan ve herkes için iyi bir yaşamdan yana olabildim diyebilmek.
Zorluklara tek başına kaldığımda bile göğüs gerdim, gerektiğinde haksızlığın üstüne hiç çekinmeden gittim diyebilmek.
13 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz eden onlarca erkek caniyi mazur gösteren mahkeme kararıyla sarsılmak…
İkiyüzlülük, sahtekarlık, yalancılık ve açgözlülük çoğunluk tarafından kabul görüyorsa.
‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ düşüncesiyle insanlar kirlenip gidiyorsa.
Alnı açık yaşamak, çocuklarının geleceğine güvenle bakabilmek, alın teriyle aldatmadan kazanmak düşüncesi mum ışığıyla aranır duruma gelmişse.
Güçlüden hesap sorulamayacağı, kendinden olmayanın düşman ilan edildiği düşüncesi her gün biraz daha yaygınlaşıyor ve daha derinlere iniyorsa.
Sen gene de umuttan yana ol!
Yaşamı kucaklamalıyız birlikte. Herkesin insanca yaşadığı bir dünya yaratmada benim de payım var diyebilmenin gereğini kavramak. Eşitlikten ve düşünce özgürlüğünden yana olmak.
Uykusuz ve endişe içinde geçen gecenin ardından güne umutla bakmayı başarabilmek.
‘Güzel günler göreceğiz’ diyebilmek. Yalın, yürekli ve saygın bir insan, birey olmaya çalışmak, sana yakışır.
‘Yıkılır bu düzmeceler yıkılır
Köprüler kurulur aydınlıklara
Gelir bir gün kaşla göz arasında
En gizli tomurcukların ucundan gelir’.
Gelecek umudunuzu yitirmeyin. Umutlanmak, gelecekteki daha güzel günlerin düşünü kurmak, karanlık artığı günlerdeki en akıllı karamsarlıktan iyidir.
Yüreklerimiz birlikte arttıkça, suskunken konuşabildikçe, yol arkadaşlarımızın yüzüne utanmadan bakabildikçe, umudumuz daha da yeşerecek ve gelişecek.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.