Uzun yıllar Türkiye’de yaşayan Danimarka’nın saygın ozanlarından Henrik Nordbrandt ile Danimarkalılık, Danimarka kimliği, normları ve Hristiyanlık üzerine konuştuk.
Danimarkalılık sana neyi ifade ediyor?
“Danimarkalılık bana herşeyden önce çocukluk anılarımı hatırlatıyor. Danimarkalılık benim için çok kişisel bir şey. Ama bu sanırım herkes için aynı. İnsan belirli bir yerde doğar ve büyür. Belirli bir dili konuşur. Ben herşeyin dil ile başladığını belirtmek istiyorum. Bizim bir dilimiz var. Bu İsveççe, Norveççe ya da İngilizce değil. Bu Dancadır. Danimarka’da tabiki başka diller de konuşuluyor, ama asıl dil Dancadır. Bu bence başlangıç noktasıdır. Eğer kavramı biraz daha genişletirsek, arkasından çocukluktan beri bilinçsiz olarak öğrendiğimiz nasıl davranacağımızı belirleyen normlar gelir.“
Bunu biraz açar mısın?
“Sıradan algılamanın dışına çıktığımızda ve daha felsefi olarak düşündüğümüzde karşımıza daha zor kavramlar çıkar. Felsefi olarak Danimarka kimliğine “Danimarka tarihi nedir?” diye tarihsel bakmak gerekiyor. Bugün Danimarkalılık dediğimiz kavramın kökü 1864’te Almanya ile yapılan savaşa dayanır. Danimarkalılar kendilerini o zamanlar o kadar büyük gördüler ki, Almanları yeneceklerini sandılar, çünkü 1848’te Almanları yenmişlerdi, ama Danimarkalılar Almanları yenebileceklerine kendilerini o kadar çok inandırmışlardı ki, yine savaşa girdiler ve bu sefer kazanamadılar. İşte bu savaş Danimarka’da bir çok şeyi beraberinde alıp götürdü. Yenilmişlik duygusuydu bu. Artık Danimarka kendini savunamaz hale gelmişti ve bir siyasi parti, ordunun kaldırılmasını önermişti. Çünkü, bu partiye göre kendini savunamayacak bir ülkenin askere ihtiyacı yoktu.”
Danimarkalılığı tanımlayacaksak genellemeye karşı olmama rağmen aşağılık kompleksi ile böbürlenme arası bir duygu diye tanımlayabilirim.
Bir ülkenin kendini savunamayacağını söylemesi çok tuhaf . Bu yenilmişlik duygusu aşağılık kompleksini beraberinde getirdi, ama aynı zamanda da başka türlü bir böbürlenme duygusu da yarattı. O da ‘biz küçük bir ülkeyiz, ama Danimarkalılar herşeyin en iyisini bilir’ gibi.”
“Danimarkalılığı tanımlayacaksak genellemeye karşı olmama rağmen aşağılık kompleksi ile böbürlenme arası bir duygu diye tanımlayabilirim. Bunun en basit örneği Danimarkalıların mizah anlayışıdır. Danimarkalıların mizah anlayışı çok kaba olabilir. Herşeye gülerler. Gülmek için gülerler ve bazen gülerlerken bedenlerine kramp bile girer ve gülmenin kurbanı olurlar.”
Danimarkalılıkta ya da Danimarka kimliğinde değişme var mı sence?
“Siyasi anlamda Danimarkalılık son yıllarda epeyce değişti. Birden tarihteki semboller yeniden canlandırıldı. Kraliyet ailesi, kilise daha da önemli hale gelmeye başladı. Bu semboller medyada daha fazla yeralmaya başladı. Bu, yabancı olan herşeyden korkan milliyetçiliğin bir çeşit dışa vurumuydu. Ülkenin yabancılar ve sığınmacılar tarafından istila edileceği korkusu sardı. Yabancı korkusu bunlardan sadece birisi. Eminim daha bir çok neden var. Herşeyin güvensiz olduğu ve kafamızda tasarlamakta güçlük çektiğimiz bir dünyada yaşayan Danimarkalılar artık kraliyet ailesi, kilise gibi geçmişteki milli kimliklerini aramaya başladı.”
Herşeyin güvensiz olduğu ve kafamızda tasarlamakta güçlük çektiğimiz bir dünyada yaşayan Danimarkalılar artık kraliyet ailesi, kilise gibi geçmişteki milli kimliklerini aramaya başladı.
Yabancılar sence Danimarka`ya uyum sağlamak için ne yapmalı?
“Eğer bir yabancı yeni geldiği ülkede yaşamaya karar vermişse, ilk önce o ülkenin yasalarını öğrenip ona saygı göstermelidir. Sonra davranış normlarını öğrenir. Bu normlar içinde o ülkenin dilini öğrenmek de var. Ama hepsi bundan ibaret. Bir yabancıdan bundan fazla bir şey beklemek doğru değildir. Senin gibi düşünmesini, davranmasını, yemesini bekleyemezsin. Bunu beklemek de zaten haksızlık olur. Ayrıca, insanları kendine benzetirsen yaşam daha çok sıkıcı hale gelir.”
Sadece bunları öğrenmek uyum için yeterli mi?
“Yeni bir ülkeye taşınıyorsan o ülkenin kurallarına uyman gerekir. Bu kuralların ne olduğu hiç önemli değil. Bunlar küçük ve büyük şeyler olabilir, örneğin ne zaman burnunu temizleyeceğin ya da ne zaman ayağa kalkacağın gibi basit ama anlamlı şeyler. Tabiki bu kuralları öğrenmek zordur. Ama ben başka bir ülkede yaşamaya karar verirsem o ülkenin kurallarını öğrenmek için gayret gösteririm. Bunun için her iki tarafın da hoşgörülü olması lazım. Ama maalesef bu konuda Danimarkalılar çok iyi sayılmazlar. Yurtdışına çıktıklarında belki o ülkenin kuralları bizimkisi kadar sert olmadığı için o ülkenin kurallarına saygı göstermiyorlar. Ama yine de İngiliz holiganlar kadar kötü değiller.”
Danimarka halk kiliseleri diğer kiliselere oranla daha çok hoşgörülü olmasına rağmen, Danimarkalı olmak için halk kilisesine üye olmak ya da hristiyan olmak anlayışı çok yanlış bir tutum.
Danimarkalılık Hristiyanlık ile bağlantılı olabilir mi?
“Danimarkalı misyoner papazların ‘Danimarkalılık hristiyan olmakla başlar’ iddiası, hayatımda duyduğum en aptalca bir zırvalama. Bu, Danimarka’da halen kilise ile devletin birbirinden ayrılmadığının bir işaretidir. Bu yıllar öncesinden yapılmalıydı. Fransız devrimi ilkelerine dayanan bir devlet anlayışı yaratıldı. Taa o zamanlar dinle devlet birbirinden ayrılmalıydı. Belki 1930’lu yıllarda olanak varken yapılabilirdi. Ama yapılmadı. Bu çok önemliydi. Çünkü bugün dünyamızda bu iki şeyin ayrılmadığı yerlerde neler olduğunu hepimiz görüyoruz. Aslında Danimarkalılar fazla dindar değiller ama tembeller. Bu yüzden Danimarka kimliği ile halk kiliseleri birlikte hareket etti. İşte bu çok yanlış oldu. Danimarka halk kiliseleri diğer kiliselere oranla daha çok hoşgörülü olmasına rağmen, Danimarkalı olmak için halk kilisesine üye olmak ya da hristiyan olmak anlayışı çok yanlış bir tutum.
Halk kiliseleri ile benim kendi ilişkim de 18 yaşına kadardı. 18 yaşına gelince ayrıldım. Bir diğeri de, provokasyon. Rahipler her pazar boş kilisede devletten maaş alarak ayin yapıyorlar ve hiç bir misyonları yok. Birden karşılarına bir şans çıkınca bunu değerlendirerek kendilerinden söz ettirmek istiyorlar. Çünkü böyle şans ayaklarına çok sık gelmiyor.
1977 yılında babaannem öldüğünde cenaze töreninde o zamanki kadın rahip “Vaftiz olduğunuz için tanrıya dua ediniz. Afirka’da yaşayan siyahların bu şansı bile yok” deyince kulaklarıma inanamadım. 1977 yılında Danimarkalı bir kadın rahip bunları söylüyordu. Hem de ataist (tanrıtanımaz) olan babaannemin cenaze töreninde.”
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.