10 bin yıl önce inşa edilen Aşıklı Höyük’ün kerpiç evleri, Anadolu köylerinde hâlâ yaşamaya devam ediyor.

Foto: Tülay Çetinkaya Saraçoğlu/Haber.dk
Tülay Çetinkaya Saraçoğlu
tulay@haber.dk
Aksaray, Kapadokya’nın giriş kapısı… İlk kez 1995 yılında gitmiştim bu eski kentin topraklarına. Rahmetli eşim, iki çocuğumun babası, Aksaraylıydı. O yıllarda Aşıklı Höyük’ü bilmiyordum. Yıllar sonra, 2024’te tekrar Kapadokya’ya gittiğimde, 10.400 yıl öncesine uzanan bu kadim köyü görmek istedim.
25 yıldır devam eden kazı çalışmaları benim ziyaret ettiğim eylül ayında duraklamıştı. Ancak höyüğün açık hava müzesine dönüştürülmüş alanı ziyarete açıktı. Burada, kazılarda ortaya çıkarılan kerpiç evlerin ve günlük yaşam eşyalarının birebir modelleri yapılmıştı.
Bu minik açık hava müzesini gezerken kendimi çocukluğuma doğru bir yolculuk yaparken buldum. Anılarım, beni Çorum’un Sungurlu ilçesine, babamın mesleği gereği geçici olarak yaşadığımız zamana götürdü. Babam telekomünikasyon teknikeri olarak ekibiyle birlikte yeraltı telefon hatları döşemek için Sungurlu’ya gönderilmişti.

Foto: Tülay Çetinkaya Saraçoğlu/Haber.dk
Henüz ilkokula başlamadığım için bütün gün evdeydim. Kalacak yer olarak bize tahsis edilen ev, ana yola yakın, iki katlı ahşap bir yapıydı. Sonradan eklenmiş geniş beton balkonu benim için bir oyun alanıydı. Kırmızı, üç tekerlekli bisikletime binip aşağıda oynayan yerli halkın çocuklarını izlerdim.
Ama asıl unutamadığım şey, ev sahibimizin köyüydü. Bir gün, babamın iş arkadaşlarıyla birlikte bu köye gitmiştik. O köyde gördüğüm evler, Aşıklı Höyük’teki kerpiç evlere tıpatıp benziyordu!

Foto: Tülay Çetinkaya Saraçoğlu/Haber.dk
10.400 yıl önce Aşıklı Höyük’te inşa edilen kerpiç evlerleri gördügümde 20. yüzyıl Anadolu köy evleri arasındaki benzerlik beni hayrete düşürmüştü. Düşünsenize, binlerce yıl geçmiş, dünya değişmiş, medeniyetler doğmuş ve yok olmuştu, ama Anadolu’nun köylerinde evler hâlâ aynı şekilde yapılmaya devam ediliyordu.
Tek fark, Sungurlu’daki köy evlerinin daha yüksek olmasıydı. Alt katta koyunlar ve diğer hayvanlar barınıyor, üst katta ise insanlar yaşıyordu. Ayrıca evin içinde, “çardak” denilen, balkona benzeyen ama evin içine açılan bir alan vardı. Yazın bütün gün orada oturulur, serinlikte sohbet edilirdi.
Aşıklı Höyük’teki arkeolojik kalıntılara bakarken, çocukluğumda tanıştığım o kerpiç evleri hatırladım. O köydeki yaşlı kadınların ocakta pişirdiği ekmeklerin kokusu burnuma geldi.
Kerpiç duvarların içine sinmiş geçmişin sıcaklığı, binlerce yıl önce Aşıklı’da yaşamış insanların da hissettiği aynı sıcaklık olabilir miydi?

Foto: Tülay Çetinkaya Saraçoğlu/Haber.dk
Belki de Anadolu’nun sırrı burada yatıyordu. Toprak, kendini unutturmuyordu. Zaman ilerlese de insan, yaşadığı coğrafyaya kök salıyordu. Kerpiçten evler, yüzyıllar boyu aynı ellerle, aynı teknikle şekilleniyor, geçmiş ve bugün arasında bir köprü kuruyordu.
Ve ben, Aşıklı Höyük’te bir açık hava müzesinin ortasında, geçmişin ve çocukluğumun iç içe geçtiği bir anın içinde kaybolmuş halde duruyordum.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.