Aşıklı Höyük de bulunan tarihdeki bilinen en eski beyin ameliyatı, müzedeki gizemli mumyalar… Yeraltı şehirleri, peri bacaları ve doğanın sunduğu güzellikler Ihlara vadisi, belisırma ve daha niceleri…
Tülay Çetinkaya Saraçoğlu
tulay@haber.dk
Değerli okurlar, size bu yazımda rahmetli eşim M. Serdar Saraçoğlunun memleketi Kapadokya’nın giriş kapısı Aksaray’ı tanıtmak istiyorum.
En son Aksaray ziyaretimde belediye başkanı Dr. Evren Dinçer ile sohbetimizde ortak dost ve arkadaşlarımızı andık. Aksaray’ın tarihi dokusundan sohbet ettik, ben de bu gezi sonrası Aksaray’a eşimden dolayı duyduğum vefamı şehrin kendine özel güzelliklerini öğrendiğim kadarı ile sizlerle paylaşayım diye kaleme almaya karar verdim.
Selime beldesi yakınlarındaki irili ufaklı yüzlerce peri bacaları ile Kapadokya’nın giriş kapısı olarak kabul edilen Aksaray Hasan dağı eteklerinde Anadolu’daki özel şehirlerden biridir.
Özel diyorum, çünkü yine Hasan Dağı çevresinde günümüzden tam 10.500 yıl öncesine, yani daha önce sizlere tanıttığım Göbeklitepe, Karahantepe gibi Neolitik döneme tarihlenen Anadolu’nun en eski yerleşimlerinden biri Aksaray il merkezinin 25 km güneydoğusunda bulunan Aşıklı Höyük ile aynı topraklara ev sahipliği eden şehrin köklü bi tarihe ve kültüre sahip olmasıdır.
Aşıklı Höyük’te yapılan kazılarda bulunan eserler, Aksaray müzesinde sergileniyor
Burada taş havanlar, havanelleri, Hasan Dağı’nı volkanik aktiviteler sonucu oluşan ve volkanik cam adıyla bilinen obsidyen’den yapılmış dilgiler, bıçaklar, aynalar, taş ve kemikten yapılmış kolye uçları gibi pek çok ilginç şey görebileceğiniz gibi bence en önemlilerinden biri de dünyanın en eski kafatası ameliyatının yapıldığını gösteren bir genç kadına ait kafatası sergilenmekte.
25 yaşlarında bir kadının kafatasında açılmış küçük muntazam bir delik var. Bu delik, tarihöncesi çağların ilk beyin ameliyatı örneklerinden biri. Kadının ameliyat sonrası yaklaşık bir hafta on gün kadar yaşamış olduğu anlaşılmış
Müzede sergilenen diğer çok ilginç sergi de mumyalardır. Bu mumyalar Aksaray merkeze bağlı Akhisar Köyü yakınlarındaki Çanlı Kilise içerisinden ve Ihlara Vadisi’nden çıkartılmıştır.
Bu mumyalar hakkinda araştırmacı yazar Farah Yurtözünün de farklı bi bakış açısı tezi var. Bu tezi YouTube dan izleyebilirsiniz.
Buradan kendisine Aksaray Müzesi’ne düzenlediği turlar ile ilin tanıtımına katkısından dolayı teşekkür ediyorum.
Sergilenen bu mumyalara dönersek bana 1980 yıllarda Aksaray’da yaşanan, TRT kameramanında görüntü yakaladığı UFO gözlemleri hakkında yaz günlerinde aile balkon sohbetlerinde dinlediğim şehir ve civar köylerdeki ilginç tanıklık olaylarını hatırlattı. TRT nin haber linkini buraya bırakıyorum.
DNA testi yapılmayan bu mumyalar büyük kafatası ve elleri ile “bebek” mumyasımı mı yoksa başka yaşam formlarına mı ait size bırakıyorum.
Tarih öncesi Aşıklı Köyü Canlandırması
Aşıklı Höyük’te, kazılarda ortaya çıkarılan evlerin birebir kopyaları yeniden yapılmış ve ziyaretçilere açılmış. Bu canlandırmalar, M.Ö. 9. bin yıla tarihlenen toprak altına yarı gömülü evler ve M.Ö. 8. bin yıla ait dörtgen planlı kerpiç binaları kapsıyor. Ayrıca, deneysel tarlalarda her yıl ekilen ve obsidyen aletlerle hasadı yapılan yabani buğday da görülebilir.
Ölü Gömme Gelenekleri
Aşıklı’da ölüler, evlerin tabanlarının altına açılan basit toprak çukurlara gömülüyormuş. Ceninin anne karnındaki pozisyonunda, kollar ve ayaklar bükülmüş şekilde defnedilirmiş. Çoğu hasırla sarılı olurmuş. Ortalama ölüm yaşı 25 civarında, ancak bazıları 55-65 yaşlarına kadar yaşamış.
Aksaray İli, Güzelyurt İlçesi, Ihlara Kasabası’nda ve Hasan Dağı’nın Kuzeydoğusundadır. Aksaray’a 40 km, Güzelyurt ise 7 km mesafededir.
Rüzgarın esip esipte arada dinlendiği, Melendiz suyunun ise derin ve sessiz dik yamaçlı bir vadinin ortasından akarak, “Dönerek Akan Suyun Halkı”na“Peristrama” adını verdiği Ihlara Vadisi, İlk Hristiyanların vadi yamaçlarında oluşan oyulmus tüfleri kilise ve manastır yaptıkları mekanlar, Melendiz Nehrinin sularıyla bütünleşerek doğa harikası oluştururlar. Bu doğal güzellikleri Vadiye gelen ziyaretçilerin iniş ve çıkışlarını sağlayan toplam 382 basamaktan oluşan merdiven bulunmaktadır.
Eski adı “PERİSTREMMA” olan 14 km. uzunluğundaki Ihlara Vadisi’ni, Melendiz Çayı (Potamus, Kapadukus–Kappadokya Irmağı), baştan başa kat etmektedir. Irmak, Ihlara Kasabası’ndan başlayarak, yer yer kanyonu 100–120m derinlikte yararak, Kuzeybatı istikametinde Selime Kasabası, Yaprakhisar ve Belisırma Köyleri’nin ve Ziga Kaplıcası’nınbulunduğu geniş vadiye ve oradan Tuz Gölüne yönelir.
Doğa ve tarihin buluştuğu vadi: Ihlara Vadisi
Ihlara Vadisi’ni görmenin tek yolu doğa yürüyüşü/trekking’den geçiyor.
Ihlara Vadisi’nin doğal oluşumu, korunaklı yapısı, burayı Hıristiyan dininin önemli merkezlerinden biri haline getirmiştir. 4. yüzyıldan itibaren önemli bir manastır merkezi haline gelen Ihlara Vadisi’nde, yapıldığı döneminin resim sanatı özelliklerini barındıran pek çok kilise bulunmaktadır. Vadide yer alan, banisi (yaptıranı) belli olan kiliseler, bilim dünyası için ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü vadide yer alan kiliselerin kesin tarihlendirilmesi oldukça güçtür.
Kapalı Yunan Haçı ve serbest haç planlı, tek ve çift nefli kaya oyma kiliseler, Vadinin dik yamaçlarında sağlı sollu yer alarak, ortadan akan Melendiz nehrinin sularıyla bütünleşir. Vadi, doğal yapısı itibarıyla, IV. yüzyıldan itibaren keşişler ve rahipler tarafından çok uygun bir inziva yeri olarak kullanılmıştır.
Hristiyan dini, farklı dilleri konuşan insanlar arasında yayılmaya başlamıştır. Okuma yazma oranının düşük olması, Latinceyi az kişinin bilmesi, dinin yayılmasını zorlaştırmıştır. Bu nedenle dini yaymak için kiliselerde, İsa’nın hayatı, İncil’deki konular, din büyükleri ve onlarla ilgili olaylar resimlerle anlatılmaya başlanmıştır.
Vadi de yer alan freskli kiliselerde (Sümbüllü, Yılanlı, Kokar, Ağaçaltı, Pürenliseki, Eğritaş, Kırkdamaltı, Bahattin Samanlığı gibi) İsa’nın Doğumu, Meryem’e Müjde, Ziyaret, Mısır’a Kaçış, Son Akşam Yemeği gibi sahneleri görmek mümkündür. Vadide yer alan Selime Kasabası ve YaprakhisarKöyü’nde de önemli kiliseler bulunmaktadır. Selime Kalesi, Derviş Akın Kilisesi, Doğan Yuvası Kilisesi gibi. Ihlara Vadisi, Aksaray’ın yerli ve yabancı turist çeken en önemli doğal ve tarihi yerleşimidir.
Ihlara Vadisi’nin ortasında, Melendiz Çayı kenarında küçücük bir köy Belisırma köyü. Köyün eski sahipleri olan Rumlar buraya ‘hoş manzara’ anlamına gelen ‘peristirema’ adını takmışlar. Manzaranın hoş seyri değişmese de, köyün adı zamanla Türkçeleşen telaffuzuyla Belisırma olarak anılmaya başlamış.
Bir diğer söylentiye göre ise adını belinde sırma olan bir atlının köye yerleşmesinden almış. Her yıl köye gelen binlerce turist köyde pansiyonculuğu yaygınlaştırmasına rağmen köy büyük şehirlere oldukça göç vermiş ve Belisırma gittikçe küçülerek Melendiz’in su sesiyle baş başa kalıvermiş.
Belisırma Köyü hakkında bilgi verirken ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmese de, tarihi Selçuklular öncesine dayanıyor. Hasan Dağı’nın püskürttüğü lavların soğumasıyla vadide oluşan mağaralarda ilk Hristiyanların yaşadığını, Kırkdamaltı Kilisesi’nde bulunan bir freskten anlıyoruz. Selçuklu döneminde ibadetlerini rahatça yerine getiren ilk Hristiyanların minnet duygusuyla resmettiği bu frekste bir Selçuklu elçisi görülüyor.
Önceleri kuzey yakasında konumlanan köy yerleşimi gittikçe düzlük alanlara yayılmış olmasına rağmen, restore edilmiş eski evler hala var Belisırma Köyü’nde. Restaurant olarak da kullanılan bu evler tadı damakta kalan güzel lezzetler sunarken, Ihlara Vadisi’nin devamı olan köy tarihiyle de görenleri büyülüyor. Vadinin ziyarete açık 14 kilisesinden 7 tanesi Belisırma Köyü’nde bulunuyor. Vasıta kullanmadan kısa yürüyüşlerle bu kiliselere rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Melendiz Çayı’nın batı kıyısında Direkli, Batkın, Kırkdamaltıve Bahattin Samanlığı kiliseleri, doğu kıyısında ise Ala Kilise, Bezirhane ve Karagedik kiliseleri yer alıyor.
Aksaray il sınırlarındaki Saratlı Kırkgöz & Aziz Mercurius Yeraltı Şehirleri
Peribacaları, vadileri ve yeraltı şehirleriyle ünlü Kapadokya’yı dünyanın dört bir yanından turistler ziyaret ederken, yeraltı şehirleri büyük ilgi görüyor.
Kapadokya’da son yıllarda turistlerin en fazla ziyaret ettiği yeraltı şehirleri arasında Saratlı Kırkgöz Yeraltı Şehri de yer alıyor. Saratlı Kırkgöz Yeraltı Şehri’nde olduğu gibi Kapadokya bölgesindeki yeraltı şehirlerinin oluşum ve işlevleri benzerlik göstermektedir.
Yeraltı şehirleri tarih öncesi dönemlerden itibaren inşa edilmeye başlanırken, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde faal olarak kullanıldı. Özellikle Bizans Döneminde Anadolu’da yaşayan Rumlar geçmişten gelen alışkanlıkla ve güvenlik sebebiyle yer altı şehirlerini kullanmışlardır.
Kapadokya’da yaşayanlar, barış zamanında yeraltı şehrinin hemen üzerindeki evlerinde yaşayıp işlik ve kiliseyi kullanmış, savaş veya baskın olduğunda ise evlerin tabanlarına yapılmış gizli geçitlerden alttaki yeraltı şehirlerine geçmişlerdir.
Bölgede yaşayan insanlar, yeraltı şehrinin çevresindeki tarlaları ekerek ve hayvancılık yaparak geçinmişlerdir. Şehirlerin farklı noktalarına oyulan su kuyuları yüzeye ulaşmaktadır. Kuyuların belli noktalarına açılmış ve ana bölümlere bağlanan dehlizler sayesinde hiç yüzeye çıkmadan su ihtiyacı karşılanabiliyordu.
Yeraltı şehirlerinde zamanla alttaki yumuşak tüf tabakasının üstteki sert siyah tabakayı taşıyamayacağı durumlarda bölmelerin içine taşlardan kemer ve duvarlar örülmüştür.
Saratlı Kırkgöz Yeraltı Şehri
Kapadokya bölgesine gelen yabancı turistlerin son yıllardaki gözdesi olan Saratlı Kırkgöz Yeraltı Şehri, Nevşehir’e 50, Aksaray’a 22 kilometre mesafede bulunuyor.
Saratlı Kırkgöz Yeraltı Şehri’nin üç katı temizlenerek 2001 yılında turizme kazandırıldı. Tuvalet, banyo, kiler ve toplam 40 odası bulunan yeraltı şehrinin Kapadokya Bölgesindeki benzerlerinden farklı olarak bir havalandırma sistemi bulunmaktadır. Yeraltı şehrinin 7 katlı olduğu tahmin ediliyor.
İçten sürgülü, dışarıdan gelenlerin anlayamayacakları şekilde yontulmuş değirmen taşlarından yapılmış emniyet kapılarıyla Saratlı Kırkgöz Yeraltı Şehri, Kapadokya’ya gelen turistlerin her geçen gün daha fazla ilgisini çekiyor.
Saratlı, Roma döneminden kalma önemli bir yaşam alanı. Saratlı’da tehlike uzaklaşıncaya kadar bazen bir hafta, bazen bir ay topluca yaşamışlardır. Saratlı’daiçten sürgülü, dışarıdan gelenlerin anlayamayacakları şekilde yontulmuş değirmen taşlarından yapılmış emniyet kapıları bulunmaktadır.
Su, gizli şehir içindeki kuyu ve sarnıçlardan sağlanırken, ekmek içeride topluca yapılmış, aydınlanma zeytinyağı ya da kuyruk yağı ile çalışan lambalarla sağlanmıştır. Havalandırma bacaları ile de gerekli oksijen sağlanmıştır.
Saratlı Kırkgöz Yeraltı Şehri’nin girişinde ahır olarak kullanılan ve 14 adet hayvan yemliğinin bulunduğu bir mekân vardır. Buradan geçilen ikinci mekanda ise 7 adet hayvan yemliği ortaya çıkarılmıştır.
Tünellerle 2. kata çıkıldığında, burada 10 metre derinliğe ulaşan bir su kuyusu bulunmaktadır. Su kuyusu üzerinde havalandırma bacası açılırken, kuyunun yanında ise, zemine oyulmuş tandır yer almaktadır. Bu mekanın devamındaki bir başka mekanda ise 3 oda yer alırken, buradan farklı yönlere giden tüneller ise tamamlanmadan bırakılmıştır.
2. kattan 3. kata geçildiğinde ise meyilli bir tünelden inilerek Kuyulu dam adı verilen su kuyusunun bulunduğu mekana girilir. Kuyunun sağında bir oda, solunda ise 2 oda yer almaktadır.
Saratlı Kasabasındaki ikinci yeraltı şehri olan Aziz Mercurius Yeraltı Şehri ve Kilisesi farklı özelliklere sahip bulunuyor.
Aziz Mercurius Yeraltı Şehri ve kilisesi, Hıristiyanlığın yasak olduğu M.S. 250’li yıllarda yaygın olarak kullanılırken, bu dönemde daha çok sığınak olarak kullanılmıştır. Aziz Mercurius, M.S. 225 – 250 yılları arasında yaşamış bir komutandır. Kendisi Roma İmparatorluğu zamanında Kapadokya bölgesinde doğmuş, Hıristiyan olduğunu açıklaması üzerine kral tarafından Kapadokya’ya sürgüne gönderilmiştir. Bu bölgede kafası kesilerek cesedi de Mısır’a gönderilmiştir.
Yeraltı şehrine halkın Develik olarak ifade ettiği Selçuklu döneminden kalma bir handan giriliyor. Devamında koridorlar ve odalardan katlara giriş yapılmakta. Tüm geçitler kiliseye bağlanmakta. Yeraltı şehirlerinde bulunan kiliseler genelde küçükken, burada bulunan kilise bir katedrali andırmaktadır. Kilise içinde çocuk ve yetişkin mezarlarından ayrı bir oda oluşturulmuş.
Kilise, geç dönemlere kadar kilise olarak kullanılmıştır. Kilisenin tabanında mezarlar bulunuyor. Kilise içinde yapılar kazılarda çocuk ve yetişkinlerden oluşan 20 mezar açığa çıkarılırken, çoğunda iskelet bulundu. Kilise içindeki mezarlardan birinde ise bir erkek ve kadın aynı lahit içinde üst üste konulmuştur. Ayrıca kilise içinde çeşitli türlerde haç işaretleri bulunmakta. Burası Doğu Roma döneminde daha çok kullanım görmüştür.
Yeraltı şehri içinde yapılan çalışmalarda erzak küpleri açığa çıkartıldı. Yeraltı şehrinin bir köşesinde ise halkın adak adadığı Develi Dam olarak ifade edilen bir türbe bulunuyor. Bu mekanın yanındaki odada ise taşa kazınmış ördek veya kuğuya benzeyen kabartmalar bulunmaktadır.
Daha gezip görecek çok yer var diyerek, bir dahaki yazımda buluşmak üzere sevgi ile kalın.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.