Doktor, yazar ve çevirmen Sevim Belli, devrimci mücadelenin unutulmaz isimlerinden biri olarak son yolculuğuna uğurlandı. Hayatı boyunca kadın hakları, sosyalizm ve özgürlük mücadelesinde ön saflarda yer alan Belli’nin mirası, gelecek kuşaklara ilham vermeye devam edecek.
24 Şubat Pazartesi günü hayatını kaybeden bir asırlık hekim, yazar ve çevirmen Sevim Belli için 27 Şubat 2025 Perşembe günü İstanbul Şişli Camisi’nde tören düzenlendi. Törene Belli’nin oğlu Hayrettin Belli, torunları, yakınları, arkadaşları, çeşitli gruplardan devrimciler katıldılar. Burada kılınan cenaze namazının ardından Belli’nin naaşı Şişli Halaskargazi Caddesi üzerinden yapılan yürüyüşle Feriköy Mezarlığına götürüldü. Sevim Belli eşi ve mücadele arkadaşı Mihri Belli’nin yanına gömüldü.
DEVRİMCİLERİN ABLASI
Sevim Belli (Tarı) hangi sol parti’den, gruptan olursa olsun hepimizin Sevim Ablasıydı. Eşi Mihri Belli’ye de abi derdik. İkisinden de çok şey öğrendik.
Haberlere bakıyorum, Sevim Belli’nin haberini verirken Mihri Belli’nin eşi Sevim Belli diye başlıyorlar. Oysa Mihri Belli bize anılarını anlatırken Sevim Belli ile tanıştıktan sonra kendisinden Sevim Tarı’nın nişanlısı diye bahsedildiğini söylerdi. Sevim abla daha çok tanınıyordu o sıralar.
İkisi de kuşkusuz devrimci mücadelenin unutulmayacak isimlerinden. Sevim Belli, kadın devrimcilerin en önde gelen isimlerinden.
BELLİLER İSVEÇ’TE
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrası İsveç’e iltica ettiler. Boş durmadılar. Mücadeleyi orada sürdürdüler. Toplantılara katıldılar, konferanslar verdiler, kitaplar yazdılar.
Mihri Abi yazdıklarını hep Sevim ablaya gösterirdi. Sevim Abla da maşallah Abdülhamid’in sansür kurulu gibiydi. İnce okuyup sık dokurdu. Yalnız evde mi? Toplantılarda da.
Bir toplantıda Mihri abi Türkiye üzerine konuştu. Sorulara geçildi. Bir dinleyici “Ne olacak bu memleketin hali” yollu bir soru sordu.
Mihri abi, hık, mık dedi dayanamadı, onun bozkurt işareti yapar gibi bir el sallaması vardı. İşaret parmağı ile serçe parmağını ileri uzatıp sallayarak, “sallandıracaksın şunlardan on beş yirmi tanesini” demesiyle birlikte en önde oturan Sevim abladan bir çığlık “MİHRİİİ!”
Bütün salonda bir kahkaha tufanı. Tabii Mihri abi de gülüyor…
Stockholm’de yaşarlarken birlikte söyleşiler, radyo, televizyon programları yaptık. Unutulmaz, tatlı anılarımız oldu. Hele Sevim Belli’yi Ersen Olgaç ile anımsadığımda bugün bile kendimi gülmekten alamam.
Ersen Olgaç da İsveç’e gelen siyasi sığınmacılardandı. Belli çiftini Ankara’dan, 1960’lı yıllardan tanıyordu. Mihri Abi ile pek şakalaşmazdı ama Sevim Abla’yı gördü mü, hemen elini yakalar öperdi. Sevim Abla elini çekmeye çalışsa da bırakmazdı. Sarılırdı. Kolay bırakmazdı, “Ben sevim Abla’nın elinde büyüdüm” filan der gülerdi. Tekrar sarılırdı. Sevim Abla da azıcık rahatsız olup, “Bırak Ersen Bırak” dese de, şefkatli bir anne tavrıyla, kıramaz keyifli keyifli gülerdi.
Sevim Abla ile Mihri Abi önceki evliliğimde nikah şahidimiz de oldular. O dönemde Mihri ve Sevim Belli etrafında bir dostluk zinciri oluşmuştu. Onların yanında tatsız tartışmalar yapılmazdı. Herkes fikrini söylerdi kuşkusuz ama doğrusu daha çok Mihri Abi ile Ersen Olgaç konuşurlardı. Ersen, Troçki savunmalarıyla ünlüydü. Orhan Savaşçı, İhsan Doğan ve Hilal Altan fikirlerini söyleseler de daha çok soru sormayı yeğlerlerdi. Sevim Abla ile ben de galiba en iyi dinleyicilerdik. Hakem gibi arada kimin daha doğru konuştuğunu; kimin faul yaptığını, kimin ofsayta girdiğini kimin gol attığını belirlemeye çalışırdık.
ZENGİN AİLENİN DEVRİMCİ KIZI
Bilmeyenler için Sevim Belli’yi kısaca anlatalım, Sevim Belli İstanbul’da zengin bir ailenin, Kalkavanların kızı olarak 1925’te doğmuş, tıp tahsili görmüş, ABD ve Fransa’da uzmanlaşmış, sosyalizmi benimsemiş bir doktor, çevirmen ve yazar.
Devrimci hareket içinde etkin rol aldı. Türkiye Komünist Partisi (TKP) için çalıştı. Hem yurtiçinde hem de yurtdışında bağlantılar kurdu. “1951 Tevkifatı”nda Şefik Hüsnü Değmer, Zeki Baştımar, Reşat Fuat Baraner, Mehmet Bozışık, Halil Yalçınkaya ve Mihri Belli ile birlikte tutuklandı.
1957’de cezaevindeyken, TKP’nin önde gelen isimlerinden Mihri Belli ile evlendi. Çıktıktan sonra bir süre Cezayir’de yaşadı.
1966’da Türkiye’ye döndü. 12 Mart 1971 darbesi sonrası ve üç yıl daha cezaevinde kaldı.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra ise İsveç’e iltica etti.
YAZAR ÇEVİRMEN KADIN SAVAŞÇI
Sevim Belli, yazıları ve çevirileriyle bir bakıma bizlerin de öğretmeni oldu.
Kadın bir devrimci olarak da tarihte özel bir yere sahipti.
Sevim Abla yaşadıklarını “Boşuna mı Çiğnedik” adlı kitabında yazıya döktü. 28 Şubat 1995 tarihinde İsveç Radyosu için kendisiyle bir söyleşi yapmıştım. 28 Şubat 2025’te tam okuz yıl olacak dile kolay.
…..
OTUZ YILLIK SÖYLEŞİ
Sevim Abla kitabımı neden ve nasıl yazdığını şöyle açıklamıştı:
Sevim Belli: Her harekette olduğu gibi 1951-53 Türkiye Komunist Partisi tefkifatının ilk sanığı olarak benim hakkımda da gerek burjuva basınında gerek sol çevrelerde olsun ileri geri, şöyle böyle her şey söylendi.
Ben kesinlikle hiçbir eleştiriye veya ithama karşılık vermedim. Kırk sene 51’den bu yana kırk seneyi aşkın bir zamandır öyle yaptım. Bu içimde kalan bir şeydi. Arkadaşlarımla, şöyle oldu, böyle oldu diye tartışmadım. Bazı şeyleri açıklamayı istemişimdir zaman zaman. Bu bir yanda uyuyan bir arzuydu.
Ondan sonra biliyorsunuz Sovyetler Birliği’nde bir takım değişiklikler oldu. Garbaçov çıktı, önce glasnost dedi, sonra perestroyka dedi. Daha sonra Sosyalist olduğuna inanılan, dünyaca sosyalist diye anılan ülkeler birer birer, birbiri ardından devrildiler.
Bizim Türkiye’de de bir sürü daha önceden sola sempati duyduğunu düşündüğümüz ve hatta sol militan olduğunu düşündüğümüz insanlarda da bir umut kırıklığı doğdu.

Abdullah Gürgün, Sevim Belli ile (1995)
Ben bu konuyu çok düşündüm. 90 yıllarındaydı bilhassa, Dünya nereye gidiyor? Ne oluyor? Böyle düşünürken dedim ki, “Peki sen ne yapıyorsun?” Hatta kitaba önsöz olarak yazdığım 1991 yılı 1 Mayıs’ında, “Dur bakayım şu hayatımı yazarak yeni baştan bir kere daha yaşayayım, ne sonuca varacağım” diye düşündüm. Ve bundan sonra bunu gerçekleştirmeye başladım. Ama tee 1991 yılını buldu gene de başlamam. Ondan sonra başından, çocukluğumdan itibaren, tabii benim kişiliğimi etkileyen unsurları da dikkate alarak anılarımı, ne yaşadığımı, ne düşündüğümü, ne yaptığımı mümkün olduğu kadar tabii gerçeğe bağlı kalmaya çalışarak anlattım. Ve şuna cevap vermek istiyordum, genel planda.
Özellikle geçtiğimiz yüz yılın sonlarında ve bu yüzyılın başlarında hayatlarını bozuk para gibi harcayan o büyük insanların, büyük devrimcilerin yarattıkları bir sistem vardı. Dünyaya verdikleri bir umut vardı. İnsanlığın geleceğini aydınlatan bir ideal vardı. Bütün bu yaşadıklarımız boşuna mıydı?
İnsanlar öyle düşünmeye başladılar. Demek ki bütün bu fedakarlıklar, bütün bu özveriler, yaşananlar boşunaydı.
Ben buna bir cevap bulmaya çalıştım. Tabi bunu cevaplandırmaya çalışırken bu arada kendi yaşamımın da boşuna olup olmadığını tartışmış oldum.
Kişisel planda da o cevabı vermeye çalıştım.
Ben kesinlikle ne uluslararası planda ne de kendi kişisel planımda yaşadıklarımızın boşuna olduğuna inanmıyorum. Bu soruya “HAYIR” cevabı veriyorum. Ama yapabileceklerimizin hepsini yaptık ki? Yanlış yapmadık mı? Her yapılan doğru muydu? Yeterli miydi ?
Özellikle bu konuda pek bir şey diyemem. Bunlar tabi tartışılır. İnsanların ne yaptıkları ne yapamadıkları içinde bulundukları koşullara bağlı tabii daha çok. Onun için artık ona da okuyucu karar verecek. Ben bildiklerimi yazdım.
Başka hiçbir şey olmasa bile şunu garanti edebilirim ki, bütün içtenliğimle hiçbir şeyi abartmadan öyle anlattım.
KADIN HAKLARI İÇİN MÜCADELE ETTİK
Sevim Belli’ye kadın hakları konusunda verilen mücadelenin sonuçlarına bakarak “Boşuna mı çiğnediniz?” sorusunu sormuştum. Şu yanıtı vermişti:
“Bu konuda bizim çalışmalarımızın boşa gittiği kanısında değilim. Türkiye’de yerleşmiş bir kadın hakları ve özgürlüğü bilinci var. Bunu kimse inkâr edemez. Ama öteki taraf öyle bir kültür emperyalizmi ile halkları çengel içine almış ki, onlara mütemadiyen empoze ediyor bunlar yanlıştır diye. Bizim gibi İslam ülkelerinde henüz gelişmesini tamamlayamamış, gelişme halindeki ülkeler diyoruz ya, yaymak istediği şey ılımlı bir dincilik. E bu Türkiye’de de yankısını buluyor. 12 Eylül geldi biliyorsunuz solda hemen hemen hiç insan kalmadı. Canını kurtarabilenler de ancak yurtdışına kaçmak suretiyle bunu yapabildiler. Bütün solun sloganlarını solun insani değerlerini ulusal söylemlerini Refah Partisi benimsemiş durumda ve halka tek muhalefet olarak hep Refah Partisi bırakıldı. Kendisine Sosyal demokrat diyen partilerin halini görüyorsunuz. CHP, SHP bakalım ne yapacaklar, bakalım göreceğiz…
Ben imtihanı iyi verdik, demiyorum. Ama boşa çiğnediğimiz de yanlış, boşuna gidilmiş bir yol değildi bizimki. Bir yolda her zaman ileri doğru gidemezsiniz. Engeller çıkar önünüze çığ düşer, fırtına gelir, sel akar, yel eser. Bu yolda biz belki daha iyi bir yerlerde olmalıydık. Ama bu yalnız Türkiye solcularının günahı değil. Bakın Sovyetler Birliği’nde yanlış uygulamalar sonucunda onlar da geri planlara düştü.
Düşünebilir miydiniz, bugün Yeltsin gibi bir adam Sovyetler Birliği’nin başında olsun? Rusya’nın başında… Ve kalksın Çeçenlere katliam yapsın? Rusya’nın dışişleri bakanı Çeçenleri Müslüman hırsız haydut komünist olarak suçluyor. Bu adam en azından elli yaşında bir adam herhalde Sovyet, Komünist mantığıyla yetişmiş bir adam bunu söyleyebiliyorsa, bir dışişleri bakanı, demek ki orada bir yanlış uygulama vardı. İşte bunları tartışmaya çalıştım düşünebildiğim kadar. Bir anılar çerçevesi içinde cevaplandırmaya çalıştım.
Tabii herşeyi söylemek mümkün değil. O zaman cilt cilt kitap yazmak lazım. O zaman fazla da polemiğe girmeden, saldırgan olmadan, yanıt vermeye olanak vermeden doğru bildiklerimi yazmak istedim o kadar.”
DEVRİMCİ REKABET
Sevim ablaya şöyle bir soru da sormuştum: Mihri Belli sosyalist hareketin önderlerinden Sevim Tarı Belli de öyle. Kitabınıza bir çeşit rekabet yansıyor gibi?
Sevim Belli: Rekabet demiyeyim ama özellikle başlangıçta yani beraberliğimizin başlangıcında Mihri Belli’nin karizmatik yapısı ve önderlerden biri olma niteliğinden gelen kişiliği zorunlu olarak ve tabi kadın olmamdan dolayı beni ikinci planda bırakmıştır. Bu hakikaten doğrudur. Bu, ülkemizin bir kaderi. Kitabı okuyanlar görecektir, bunu biraz aydınlatmaya çalıştım. Kadın olmaktan ileri gelen nedenler de var. Mihri Belli’nin lider olmasından gelen nedenler de var. Başka şeyler de var. Hepsini burada anlatmak mümkün değil. Ama sanıyorum Mihri Belli kadın meselesini, biraz da benim sayemde, en iyi kavranış arkadaşlardan biridir.
…..
30 yıl önce AKP iktidarı öncesi yapılmış söyleşi sanırım bugün de çok şey anlatıyor.
Sevim Abla’yı saygı sevgi ve özlemle anıyorum.
Mihri Belli ve Sevim Belli ile 1991 yılında Stockholm’de yaptığım bir belgesel:
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.