Ekim ayında İsviçre ve Alman televizyonlarında yayınlanan görüntüler beni şok etti.
Üniformanın üzerinde Hırvatistan İçişleri Bakanlığı’nın logosu bulunan polisler, daha önce para, cep telefonu ve ayakkabılarından mahrum bırakılan sığınmacıları sopalarla AB’den kovdu. Şiddetin izleri, kurbanların vücutlarında geniş, kana bulanmış alanlar şeklinde belirgindi.
2015 yılında başlayan son büyük göç dalgası Afrika, Orta Doğu ve Afganistan kökenlileri Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yönelten bir göçmen akımıydı. O yılların ana göç rotası Akdeniz ya da Balkan ülkeleri üzerindendi. 2015 yılının Nisan ayında Akdeniz’de mültecileri taşıyan beş geminin batması ve 1200 mültecinin hayatını kaybetmesiyle göçmen krizi AB’nin de ana sorunlarından biri haline geldi.
Buna paralel olarak Frontex, Balkan ülkelerinde de önlemler aldı. Yunanistan-Türkiye ve Bulgaristan- Türkiye sınırlarına dikenli tellerle geçişleri kısmen engelleyen duvarlar çekildi. Adalar üzerinden geçişleri kontrol altına almak için AB fonlarıyla sahil güvenlik birimleri kuruldu, bu birimler zamanla genişletildi.
Ve son olarak burada anılması gereken önemli bir gelişme de AB ve Türkiye arasında 18 Mart 2016 tarihinde yürürlüğe giren “Göçmen mutabakatı” oldu. Bu anlaşma Türkiye topraklarına giren yaklaşık 3 milyon mülteciye bulundukları alanlarda barınma ve yaşama imkânları sunarak Türkiye üzerinden AB’ye yönelik göç dalgasının önünü kesti.
İnsanların sığınma talebinde bulunma hakkının reddedildiği AB’nin dış sınırlarında, alışılmamış geri itmeler, görünüşe göre acımasız günlük yaşamdır.
Danimarka Mülteci Konseyi, diğer kuruluşlarla birlikte, yılın ilk dokuz ayında en az 9794 geri bildirimin gerçekleştiğini hesapladı.
Ve AB’nin Hırvatistan-Bosna, Yunanistan-Türkiye ve Sırbistan-Macaristan dış sınırlarının yanı sıra Slovenya-Hırvatistan ve İtalya-Fransa AB iç sınırlarını da sayan bir envanter, yani bir durum saptaması.
TRAVMADAN ETKİLENEN MÜLTECİLERE YARDIM
Ek olarak ne oldu – örneğin, Polonya’nın Beyaz Rusya sınırında veya Kuzey Afrika’daki İspanyol uzak sınırları bu saptamada yok. Bu geri dönüşler bir insanlık dramını daha görünür kılıyor.
AB’nin dış sınırlarındaki ciddi insan hakları ihlallerine ilişkin ürkütücü raporlar, ulusal sınır yetkililerinin ve AB’nin sınır ajansı Frontex’in ‘sınır kontrolünde’ çabalarının bağımsız olarak izlenmesi ihtiyacına keskin bir şekilde dikkat çekiyor.
Her egemen devletin sınırlarını kontrol etme hakkına sahip olduğu açıktır. Ancak, bir kişinin sınırda sığınma talebinde bulunması durumunda devletin bu durumla ilgilenmek zorunda olduğu ve girişine izin verilmeyen insanlara kötü muamele ve aşağılama yapılmaması gerektiği de aynı derecede açıktır.
Sınır kontrollerinin etkin ve bağımsız bir şekilde izlenmesi olmadan, AB’nin sözleşmelere ve insan haklarına saygılı bir hukuk devleti topluluğu olarak meşruiyetini ve güvenilirliğini nasıl sürdürebileceğini görmek zordur. Harekete geçme zamanı.
Bugünlerde Avrupa Birliği’nin (AB) yürütme organı olan Avrupa Komisyonu, Belarus lideri Aleksandr Lukaşenko’yu, göçmenleri kolay giriş vaadiyle AB sınırına toplamakla suçladı.
Komisyona göre Lukoşenko bu politikası kapsamında “insanlık dışı ve gangstervari” bir yaklaşım benimsedi.
Lukaşenko ise “sorunun mimarı olduğu” suçlamasını reddediyor.
Halen Polonya-Belarus sınırında en az 2 bin göçmen bulunuyor.
Harekete geçme zamanı. Kimse ülkesini kolay kolay terk etmez. Sizce insanlar canı pahasına ülkelerinden neden kaçıyorlar?
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.