Avrupa’nın Mülteci Politikaları gerek etik olarak gerekse uygulamada paramparça oldu. Hollandalı Sosyolog Ruud Koopmans bu kitabında Avrupa Biliği’ndeki mülteci politikalarını, sonuçlarını ve bu politikalardaki eksiklikleri, yetersizlikleri derinlemesine irdeliyor.
Haber.dk
Ruud Koopmans’ın çok geniş çaplı araştırmalarının sonuçlarına göre, pratik anlamda mültecili hakkını alabimek için gerekçesi olmayan her ilticacı herhangi bir şekilde Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden birine giriş yapabildikten sonra girdiği ülkede kalabiliyor. İltica istemi reddedilmiş olanların da hemen hemen hiçbiri geri gönderilemiyor. Buna karşılık gerçekten korunması gereken, ancak AB’ye gelebilecek maddi olanaklardan yoksun olanların ise çok azına yardım edilebiliyor.
Avrupa’nın önde gelen göçler konularındaki araştırmacısı Ruud Koopmans, bu durumun, yani yardıma asıl ihtiyacı olanlara yardım edilememesinin, etik açıdan bir yıkıntı ve insani açıdan da büyük maliyetlerinin olduğunun altını çiziyor.
Ruud Koopmans, analizlerinde, AB mülteci politikasının tüm eksikliklerine ve insani maliyetlerine işaret ediyor. Buna örnek olarak, mülteci akının insan kaçakçıları tarafından nasıl organize edildiğini, diktatörler tarafından da siyasi politikalar olarak kullanılmakta olduğunu gösteriyor.
Ruud Koopmans’ın işaret ettiği önemli bir nokta da, teröristlerin, Yunanistan, Makedonya, Sırbistan güzergahından gelen mültecilerin arasına ilticacıymış gibi katılarak Avrupa’ya nasıl gelmekte oldukları irdeleniyor. Ruud Koopmans, bu teröristlerin, Almanya’da, İspanya’da, Fransa’da, İngilterede terör saldırılarını gerçekleştirdiklerini belgelerle anlatıyor.
Kitapta önemli yer tutan diğer bir konu, mültecilerin ve genelde yabancıların yaşamakta oldukları toplumlarda suç işleme oranlarının yüksek olması. Sosyolog Ruud Koopmans: “Mülteciler de eninde sonunda insandır, melek değildir. Hiç kuşkusuz yüzbinlerce mülteci arasında kötü niyetliler, ruhsal bozukluklar içinde olanlar da vardır. Bunun sonucu mültecilerin (bu arada göçmenlerin) gitmiş oldukları ülkelerde suç olayları da artmaktadır.” saptamasında bulunuyor.
Ruud Koopmans bu olgunun yerli halkın mültecilere, genelde yabancı etnik kökenlilere karşı olumsuz tavırlarının ve isteksizliğinin artmasını büyük ölçüde etkilediğini, bununla birlikte özellikle Almanya’da aşırı sağcı ve Nazi yanlısı gurupları güçlendirdiğini vurguluyor.
6. bölümde, Rusya-Ukrayna savaşından kaçan ve Avrupa ülkelerine sığınan Ukraynalı mülteciler konusu ele alınıyor. Bu mülteciler için AB’de de çıkarılan özel yasalara değiniliyor. Bu özel uygulamanın Afrika’dan ve Orta Doğu’dan gelen mültecilere karşı ırkçı-ayırımcı bir durum olup olmadığı inceleniyor.
Son bölümde Ruud Koopmans, AB ülkelerinin bir türlü anlaşamadıkları mülteci politikası sorununa nelerin çözüm olabileceğine ilişkin kendi görüşlerini açıklamaya çalışıyor. Bu bölümün okuyucu açısından en önemli noktası ise, pek çoğumuzun çok yüzeysel olarak bildiğimiz, kimlere iltica hakkı verildiği ya da hangi gerekçelerle bu hakkın tanınmadığı çok güzel, ayrıntılı ve anlaşılır bir şekilde açıklanıyor. Bu bölüm çok önemli olan bu konuda oldukça bilgilendirici.
Diğer ilgi çekici bir nokta da, AB’nin mülteci politikaları çerçevesinde son 10 yılda Orta Doğu’daki iç savaşlar ve kargaşalıklar sonucu çok sayıda Suriyeli’nin Türkiye’ye girişleri, Türkiye’de gelişen iç sorunlar, Kürt sorunu, bir çok mültecinin Türkiye üzerinden Avrupa’ya gelişleri gibi nedenlerle Türkiye’den de sıksık bahsediliyor.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.