Ayvalık denince akla o kadar çok şey geliyor ki: Zeytin, zeytinyağı, daracık sokakları, ilçenin yamacında çoğu restore edilmiş taş yapı eski rum evleri, şehrin merkezinde Kurtuluş Savaşı’na kadar faaliyet gösteren Fransa, İtalya, İngiltere, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun konsoloslukları, butik oteller, pansiyonlar, koruma altına alınmış eski tarihi binalar, konaklar ve daha neler neler…
Cengiz KAHRAMAN
cengiz.kahraman@haber.dk
Ayvalık’a ilk kez yaklaşık 20 yıl önce gittim. Bir arkadaşımın Şirinkent’teki yazlığında bir hafta kadar güzel bir tatil yaptım. İstanbul’dan önce vapur ile Bandırma’ya ardından da otobüsle sabahın erken saatlerinde Avyalık’a geldim. Ayvalık otogarında (eski otogar) otobüsten iner inmez otogardaki bir tostçuda Ayvalık tostu yemiştim. Yediğim o tostun tadını hala unutamıyorum. Belki o an çok aç olduğumdan olabilir, o tadı hala bulamıyorum. O ana kadar Ayvalık hakkında pek fazla bir şey bilmiyordum. O nedenle, Ayvalık denince benim için ilk akla gelen şey Ayvalık tostudur.
Tabii ki, Ayvalık sadece tostu ile sınırlı değil. Ayvalık deyince akla o kadar çok şey geliyor ki: Zeytin, zeytinyağı, daracık sokakları, ilçenin yamacında çoğu restore edilmiş eski taş rum evleri, şehrin merkezindeki Kurtuluş Savaşı’na kadar faaliyet gösteren Fransa, İtalya, Büyük Britanya Birleşik Krallığı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun konsoloslukları, butik oteller, pansiyonlar, koruma altına alınmış eski tarihi binalar, konaklar ve daha neler neler…
Ayvalık’a son bir yıl içinde iki kez gittim. Nüfusu neredeyse 70 bine ulaşmış durumda. Kentteki yapılaşma epey değişmiş. İlçenin otogarı şehrin dışına alınmış ve ilçenin çevresine yüzlerce bina yapılmış.
Bu gidişlerimde ise kentin yamacındaki tripleks eski taş rum evlerden birinde kaldım. Evin en üst katındaki balkondan Ayvalık’ı, Midilli’ye kadar denizin üzerine serpilmiş gibi duran adaları, pırıl pırıl Ege denizini hem gece hem de gündüz seyretmenin tadına doyum olmuyor.
Yamaçtan aşağıya kent merkezine inerken, restore edilmiş ve halen restore edilmeyi bekleyen eski taş binalar, eski konsolosluk binaları, Rum kiliseleri, camiye dönüştürülmüş kiliseler, manastırlar, takılar, örtüler, şahmeranlar ve çeşitli antika eşyaların satıldığı sahaf ve antikacıların arasından geçerken tarihi bir dönemden de geçiyoruz. Kentin önemli kısmı geçmişin izlerini hala yaşatan bozulmamış bir yapıya sahip.
Ayvalık rıhtımında Alibey (Cunda) Adası’na ve Midilli’ye kalkan feribotlar, rengarenk iskemleleri ile köy kahveleri, balıkçılar, balık lokantaları, kafeteryalar, tostçular vb. karşılıyor bizi.
İlçenin ana caddesi üzerindeki banka, market ve benzeri mağazalar ile çoğunluğu dolmuş ve taksilerden oluşan yoğun trafik Antalya veya İstanbul caddelerini aratmıyor. Ancak caddenin yamaca bakan bölümünde ev yemeklerinin satıldığı küçük lokantalar, zeytin ve zeytinyağ dükkanları, fırınlar, tarihi kapı, pencere ve cumbaların tamir edildiği küçük marangoz atölyeleri, sanat galerileri, daracık sokaklardaki pansiyonlar ana caddedeki trafik stresini atmak için birebir.
Bu daracık sokakların birinde ’Hygge’ adında bir pansiyon da dikkatimi çekti.
”Hygge”, Danimarka dilinde ’keyf, hoş zaman’ anlamına gelen bir sözcük. Pansiyonu işleten kişinin ise Danimarka ile bir ilgisi yok aslında. Pansiyon, semtte ”Anneanne” olarak bilinen emekli bir kadın öğretmen ile yine kendisi gibi öğretmenlikten emekli olan kızı tarafından işletiliyor. Danimarka ile tek bağlantısı ise, sinema ve tiyatro oyuncusu Utku Ateş’in yıllar önce çıktığı bir Avrupa gezisinde Danimarka’ya uğraması ve bu ülkeyi sevmesinden kaynaklanıyor. Utku Ateş, beş odalı bu eski iki katlı taş evi bir kaç yıl önce bir Rum kadından anneannesine pansiyon olarak işletmesi için kiralamış.
Bu arada, bu sene mübadelenin (nüfus değişimi) 100. yılı nedeniyle Ayvalık’ta Ayvalık Belediyesi,
Ayvalık Kent Konseyi ve Ayvalık Giritliler Derneği tarafından etkinlikler yapıldı. Törende Ayvalık Rembetiko grubu hem Türkçe, hem de Yunanca şarkılar seslendirdi. Ayrıca Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin ikincisi de bu yaz düzenlendi.
Yemyeşil ormanları, Ege’nin pırıl pırıl denizi, uçsuz bucaksız kumsalları, çevresini sarmalayan irili ufaklı adaları, benzersiz doğası, zengin geçmişi, kültürel potansiyeli ile özel bir coğrafyada bulunan Ayvalık, kendine özgü bir ruhun oluşmasını sağlamış. Kültürel turizm destinasyonların başında gelen Ayvalık, sadece Türkiye’den değil, yurtdışından gelen konukları da ağırlayan turizm potansiyelini her geçen gün ilerleten Balıkesir’e bağlı bir Batı Anadolu beldesi, turizm cennetidir.
Eski Çağlarda Ayvalık
Ayvalık, Antik Çağ’da bir tür yabani ayva anlamına gelen Kidonia olarak anılıyordu. Bölgeye ilk yerleşenlerinin Midilli’nin Kydonia köyünden ya da Girit’in Kydonies bölgesinden gelmiş olabilecekleri düşünülmekte. Bazı görüşler de Ayvalık’ın (Eolya’nın) bozulmuş şekli olduğudur. Ayvalık anlamına gelen Kydonia ismi ise, MÖ. 330’dan beri kullanılıyor.
Ayvalık, doğal güzelliklerinin yanı sıra merkez ve Alibey Adası’ndaki neo-klasik sivil mimari örneklerinin oluşturduğu kent dokusuyla da turizm arzını zenginleştiriyor. Esas itibariyle iki bine yakın eski taş eviyle açık bir müze görünümünde olan Ayvalık, bu üstünlüğünü halen sürdürüyor.
Antikçağ’da, Ayvalık Adaları’na Hekatonisa ismi veriliyordu. Bu isim, adaların en büyüğü Nesos (Moshonisi, Cunda veya Alibey Adası) aynı isimle söylenen Nesos ya da Nasos antik kentinin baş tanrısı olan Hekatos olarak da anılan Apollon’dan gelmekteydi. Apollon Adaları’nda Nesos dışında Chalkis, Pordoselene ve Kydonia antik yerleşmeleri vardı. Antik kaynaklar Chalkis, Pordoseleneve Nasos’tan çok söz etmelerine karşılık, Kydonia hakkında yazan Plinius, sadece yazları akan ünlü bir sıcak su kaynağına sahip olduğunu bildirmiş. Bu dört antik kentten Chalkis ve Pordoselene yok olmuşlar, ancak Kydonia ve Nesos, sırasıyla Ayvalık ve Cunda (Alibey) olarak günümüze ulaşmış.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ayvalık
Kent dokusu Osmanlı döneminde formunu kazandı. Bugünkü Ayvalık’ın kurulması 1430-1440 yıllarına rastlar. Ayvalık o zamanlar limana hakim bir tepe üzerinde kurulu idi. Doğu Roma İmparatorluğu’nu sıkıştıran Osmanlı İmparatorluğu, Alibey Adası’nda bir deniz üssü kurdu. Daha sonraları şehre Rumlar yerleşmeye başlamış ve kısa sürede Türk nüfusunu aşmış.
Osmanlı kaynaklarında Ayvalık adına ilk kez 1772 yılında yayınlanan bir fermanda rastlanır. Bu fermanın, 1770’de Çeşme önlerinde Rus donanmasıyla yapılan bir savaştan dönerken Ayvalık’a uğrayan, daha sonra sadrazam olan Cezayirli Hasan Paşa tarafından verildigi düşünülmekte.
Bölge, 1789’dan itibaren gayrimüslimlerin yaşadığı bir bölge oldu. Bu durum 1821’deki Yunan ayaklanmasına dek sürdü, bu ayaklanma sonucunda Ayvalık boşaltılarak 1840’da Karesi Sancağı’na bağlı bir ilçe yapıldı. Daha sonra Rumların dönmesine izin verilmesine rağmen, ilçe eski canlılığına kavuşamadı. Osmanlı İmparatorluğu yönetiminin Anadolu’da incelemeler yapmak için gönderdiği Vital Guinet tarafından yayımlanan 1891 tarihli istatistiğe göre 21.666 olan kent nüfusunun 21.486’sı Rum, 180’i Türk’tür.
1900-1914 tarihli bir Fransız yıllığında Ayvalık’ın o zamanki sosyo-ekonomik yapısı hakkında şu bilgiler veriliyor; “30.000 nüfusludur. Postasını Avusturya-Macaristan İmparatorluğu işletmektedir. Zeytinyağı, balmumu, yerli ipek, şarap, sabun dışsatımı yapılır ve şeker, kahve, yün, pamuklu kumaş, ham deri ithal eder. Fransa, Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya Krallığı’nın kentte konsoloslukları bulunur. Aynı zamanda bir akademi, iki oteli bulunan ilçede içinde eczanesi de olan bir genel hastane ve cüzzam hastanesi faaliyet göstermektedir.”
Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde Ayvalık
İlçe 1. Dünya Savaşı sonrası İzmir’in işgali ile birlikte 29 Mayıs 1919’da Yunan egemenliğine girdi. Bu işgal 15 Eylül 1922’ye kadar sürdü. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nda belirtilen Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi gereğince, Girit, Makedonya ve Midilli Türkleri ilçeye yerleştirildi. Burhaniye’ye bağlı varlık gösteren Ayvalık, 19 Mayıs 1928 tarihinde ilçe oldu. 1. Dünya Savaşı’ndaki kahramanlarına karşı, büyük bir vefa örneği gösteren Ayvalık kenti ve içerisinde yaşayan halkı, günümüzde sadece sokak ve cadde isimleri ile değil, büyük bir onur ve gururla günlük hayatlarında hatırlamakta.
Ayvalık tabii ki, sadece kent merkezinden ibaret değil. Cunda adası, Sarmısaklı, Şeytan Sofrası ve görülecek daha bir çok önemli ve tarihi yerlere sahip olan bu cennet yer, kuzey Egede mutlaka görülmesi gereken yerlerden bir tanesi.
Kaynakça : Ayvalık Belediyesi. “Tarihçe – Ayvalık Belediyesi”. Erişim: 12 Nisan 2020. https://www.ayvalik.bel.tr//tarihce.html
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.