Günümüzün globalleşen dünyasında kültürel farklılıklar sık sık gündeme gelen bir konudur. Ülkeleri birbirine daha da yakınlaştıran teknolojiyle beraber insanlar söz konusu farklılıkların daha da farkına varmıştır. Kültürel farklılıkların zenginlik olarak algılanıp algılanmaması kişiden kişiye değişiklik arz edebileceği gibi ülkelerarası çapta da farklılık arz etmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin yıllardır uyguladığı; “kültürlerin kaynaşarak birlikte yeni bir karışım meydana getirmesi (melting pot) politikası” ülkenin bir arada tutulmasına büyük katkıda bulunmuştur. Bu politika, ülkede bir arada yaşayan, farklı ülkelerden gelmiş olan Amerika vatandaşlarının birbirlerinden farklı olmalarına rağmen ortak bir paydada buluşmalarına katkı sağlamıştır.
Ortak yazanlardan Merve Başaran Amerika’da henüz 7 yaşında bir çocukken okuduğu okulda öğretmenlerin kültürel çeşitliliğe (diversity) gösterdikleri hassasiyeti çok geçmeden fark etmişti. 1998 yılında ilköğretim 4. sınıfa giderken, kış mevsimine doğru yine okul Hristiyanların Noel ve Yahudilerin Hanuka bayramları için süslenmeye başlanmıştı. Ramazan Bayramının da yaklaştığı sıralarda okulda oruç tuttuğunu öğretmenlerine söyleyince, çok memnun olup onu ödüllendirmişlerdi. Oruç tuttuğu her bir gün için ona kantinden hediye çeki veriyorlardı. Hatta bir gün Ramazan ayının anlamı ve öneminin anlatması için ona sunum hazırlatıp okulun ses sisteminden okutmuşlardı. Bütün bunlar onun yabancılık çekmeden içinde bulunduğu toplumla kaynaşmasını daha kolaylaştırmıştı.
Avrupa’da ise kültürel farklılıklar daha değişik şekillerde algılanmaktadır. Avrupa gibi küçük bir kıtada farklı kültüre sahip onlarca ülke bulunmaktadır. Bu ülkeler oldukça homojen; yani tek kültürün hâkim olduğu ülkelerdir. Bu ülkelerde göçmenler genellikle “göçmen” kategorisinde, yerliler ise “vatandaş” kategorisinde algılanmaktadır. Yasalar aksini gösterse bile bu algı maalesef kırılamamıştır. Kırılması da çok zor görünmektedir.
Zira bazı Avrupa ülkelerinde, ayrımcılık daha da körüklenmiş ve bir politika aracı hâline gelmiştir. Kültürel veya dinsel farklılıklar zenginlik değil, ilerlemeye engel gösterilmeye çalışılmıştır. Hâlbuki bu ülkelerin birçoğu “farklılık içinde birlik” sloganını benimseyen Avrupa Birliği’ne üyedir.
İmam Gazali, “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen hepsini kabuk sanır.” demiş ve aradığını bilmeyen bulduğunu anlayamaz derler, işte insanların da toplumların da birliklerin de aradıklarını bilmesi ve doğruyu bulması gerekir. Hatalar saman çöpleri gibi suyun yüzünde gidermiş, bu konudaki hatalar da hep açıkta kalıyor ve besbelli oluyor. “Suçlunun beraat etmesi, suçsuzun mahkûm olmasından daha iyidir.” atasözünden de yola çıkılarak masum insanları etnik kimliğinden dolayı yargılamamak gerekir. Hiç kimse etnik kimliğini doğuştan belirleyemez; daha farklı anlatımı insanlar etnik kimliğini seçmiyor, doğuşta hazır buluyor ve bunun devamı da onların doğal haklarıdır, dolayısıyla bundan dolayı mağdur edilemezler. “Farlılık içinde birlik” sloganına ters düşen Avrupa Birliği ülkeleri bu gerçekleri maalesef unutmuşlardır.
Sanayi devriminden sonra Avrupa, işgücüne ihtiyaç doğmasıyla birlikte isteyerek ülkelerine göçmen kabul etmişlerdir. İlk başta çok kültürlülüğü başarıyla yürüten Avrupa ülkeleri, ekonomik krizlerle birlikte bu politikayı sürdürememeye başlamışlardır. Diğer yandan da bu başarısızlıklarını ülkelerinde yaşayan göçmenlere yükleme gayreti içerisindedirler. Nitekim son dönemde de Batı ülkelerinde artan göçmen karşıtlığı politikalarda bunun payı çok büyüktür. Aslında yukarıda da zikredildiği gibi göçmenler bu ülkelere Avrupa ülkelerinin talepleri neticesinde gitmişlerdir. Avrupa’da bulunan Türkler işçi veya işveren konumunda topluma katkı sağlamaktadır. Bilim, ekonomi, politika, kültür ve sanat dallarında yaşadıkları ülkelere zenginlik katan vatandaşlarımız çok kültürlülüğün bir ülkeye getirebileceği kazancı gözler önüne sermektedir.
Sonuç olarak denebilir ki, Avrupa ülkeleri göçmenleri ülkelerine kabul ederek baştan çok kültürlülüğü kabul etmişlerdir ve bunun geri dönüşü mümkün değildir. Dolayısıyla farklı kültür ve insanları ülkesinde barındırmak zenginlik göstergesi olduğu ve bunun erdemlilik olduğu vurgulanmalıdır. Bu yüzden Avrupa, ülkelerindeki göçmenleri kendi toplumlarıyla entegre etmeye çalışmalı, günümüzün kaçınılmaz toplumsal yapısı hâline gelen çok kültürlülüğü Avrupa Birliğine yakışır biçimde barış içinde sürdürmelidirler.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.