”Bisiklet dünyanın en zevkli aktivitelerinden biridir” diyen Can Onur 46 yaşında ve beş aydır Kopenhag’da yaşıyor. Ankara Üniversitesi fizik bölümünü bitiren Can, uzun yıllardır bisikletle geziler yapıyor ve kendi internet sayfasında bu gezileri anlatıyor.
Kopenhag’ı nasıl buldun, 6 derece soğukta şortla bisiklete bindiğini görüyorum
”Kopenhag çok sakin ve huzurlu… Stres yaratan bir korna sesi veya saldırgan insan tavırları yok burada. Akdeniz ikliminden gelen biri olarak Mayıs ayında Danimarka’daki yağmur, dolu ve fırtına şaşırttı önceleri, ama ben yaz kış Ankara’da bile şortla gezerim. Soğuk havaya alışkınımdır.”
Nasıl başladı bisiklet sevdası?
“Normalde gezmeyi çok seven biriyim, her tür ulaşım aracıyla gezmeyi denedim, yerde uçak bile sürdüm. 2011’den beri çok mecbur kalmadıkça ulaşımımı bisikletle ve yürüyerek yapıyorum.
Tura çıktığım bisikleti Ankara itfaiye meydanındaki hurdacıdan alıp tamir ettim. Kedim gibi bisikletimi de Ankara’dan Kopenhag’a getirdim. Bisikletle gezmek sanıldığı gibi pahalı bir şey değil, çok keyifli ve ufuk açıcı. Evlendikten sonra da sürdürdüm gezilerimi, her sene değişik temalar üzerine geziler planlıyorum.
Örneğin 2014’te Pompeii’ye gittim. “Live at Pompeii” konserinden dolayı Pompeii amfitiyatrosu Pink Floyd severler için kutsal bir yerdir. Ben de
bu amfi tiyatroda Pink Floyd’un sevdiğim bir parçasını çalacağım dedim ve bu düşümü gerçekleştirdim. Pompei’den sonra İtalya’nın kuzeyine sürdüm bisikletimi ve Adriyatik kıyılarına geçip oradan Ankara’ya döndüm.”
İlk bisiklet gezini nereye yaptın?
”Çocukluğumdan beri bisikletim vardı, önce Anadolu’yu gezdim. Daha sonra 2013’te Avrupa turlarına başladım. Bunu Romanya, Bulgaristan, Gürcistan , Ermenistan ve İran takıp etti. İran’a iki kez gittim ve birçok şehrini dolaştım. İran’ın misafirperverliği çok meşhurdur, konuğumuz ol deyip seni evlerine çağırırlar. Ermenistan’da da çok keyifli muhabbetlerimiz oldu, votkalarını içtik, polisleri bile iyi davrandı yolda bana.
2016’da ise Asya turlarına başladım. Asya hayallerimden biri Pamir yolundan geçip Kırgızistan’dan Çin’e gitmekti, ama Özbekistan ve Türkmenistan vizesi almak çok zordu o dönem, sadece işadamlarına ve diplomatik gezilere izin veriyorlardı. Türkmenistan’da beş gün çöl yolculuğu yapmak gerekiyordu tur için. Bu iki ülkeden vize alamadığım için bu seyahatimi gerçekleştiremedim.”
Asya ve Avrupa turları esnasında konukseverlik anlamında bir kültür farkına tanık oldun mu?
”Yok, pek de fark yok aslında. Medya, politikacılar ve eğitim sistemi yüzünden hepimizde önyargılar var. İnsanın özü iyidir ve hepimizin yardıma ihtiyacı vardır, diye düşünürüm ben; hele de gezginsen, tekerleğin patlar, suyun biter yolda, tamamen yardıma muhtaçsındır.
Bir gün Hırvatistan ve Bosna Hersek sınırında çadır kurdum, adamın biri bana meyve getirdi, daha sonra evine çağırdı, ailesiyle beraber dünya kupasını izledik birlikte, çok keyifli bir akşam oldu.”
Bu gezilerin sana kattığı değerlerden bahseder misin biraz?
“Hem coğrafya, hem insanları tanıyorsun bisiklet gezilerinde ve bir çok önyargının bize nasıl dayatılmış olduğunu görüyorsun. Karşılaştığım bir çok yerdeki insan yardımsever ve yakınlık gösteren kişilerdi.
Her sene dünyanın en zor, en tehlikeli yollarını bulur, bunlardan birkaçını güzergâhıma eklerim. 2015 yazında sırasıyla Karpatlar’ın Transfagaraşan Geçidi: 2042 m., Edelweißpitze: 2571m., Hochtor: 2504 m, Passo dello Stelvio: 2760 m.
2016 senesinde Gürcistan’da Goderdzi: 2025 m., Ermenistan’da Meghri: 2535 m. geçitleri. 2017 senesinde D-915 başta olmak üzere, Kızıldağ, Sakaltutan, Ahmediye, Soğanlı Geçidi gibi 2000 m. üzeri geçitler. Bunların dışında adını unuttuğum onlarca geçitte bisiklet sürdüm.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Karadeniz’i gezdim. Zaten Karadeniz’i çok severim. Türkiye’nin doğusunda halen kurtulamadığım bir şey var bu arada, beni turist sanıp ‘hello’ diye yaklaşıyorlar yanıma.
Dünyanın en tehlikeli yolu diye adlandırılan Karadeniz’deki D-915 yolu vardır mesela, motorlu taşıtlar için çok dar olan bu patikayı geçtim bisikletle. Bu yol motorlu taşıtlar için zor, ama bisiklet için çok keyifli ve güzeldir.
(Dünyanın en tehlikeli yolu denen Bayburt ile Of arasındaki yol. Bu yol 1916 yılında Ruslar tarafından işgal sırasında şehirlerarası yol olarak yapılmış ama Bolşevik İhtilali’nin çıkması ile Rusya Türk topraklarından geri çekilmiş-M.A)
İnsanları tanıdıkça önyargılarından kurtuluyorsun, özgürleşiyorsun, doğayı tanıyorsun. Anadolu’da bir yerde adam sana menemen yapıyor, çay içiyorsun birlikte; o sana hikayesini anlatıyor, sen de ona…Bazen o günleri düşündükçe özlüyor ve hüzünleniyorum.”
Bundan sonraki seyahatin nereye olacak?
”Korona dönemi bir bitsin, buradan Ankara’ya bisikletle gitmek istiyorum. Ayrıca Norveç fiyortlarını da bisikletle gezmek istiyorum.”
Bir belgesel yapmayı düşündün mü?
”Evet düşündüm. Belki ileride yaparım. Belgesele çok da uzak sayılmam aslında… Coşkun Aral’ın İz Tv kanalındaki belgesellere müzik yaptım.”
Bisiklet dışında ne yapıyorsun?
”Koşuyorum, spor yapıyorum, fotoğraf çekiyorum. Müzisyenim; elektrogitar, klasik gitar, bas gitar, akordeon, yaylı tanbur ve bağlama çalıyorum. Evimde stüdyom var, beste ve kayıtlar yapıyorum, gitar dersleri veriyorum. Ayrıca enstruman tamiri de yapıyorum.
Epeydir ihmal ettiğim bir blog sayfam var. Gezilerime ve bisikletle ilgili paylaştığım bilgilere oradan ulaşılabilir.”
Can Onur’un bisiklet ile yaptığı gezileri ve bisiklete dair yararlı bilgileri https://bisikletgezilerim.wordpress.com/ sayfasından takip edebilirsiniz.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.