Gecenin sesi ve soluğunun kesildiği saatlerde Bodrum sokaklarından arabayla geçerken dalgalar karşı kıyıda hissediliyordu. Yaz sonunun getirdiği atmosfere kapılıp sessiz ve sakin koy kıyıları yazın geçirilen gürültülü ve patırtılı tatillere inat, mavilik ve dinlendiren sessizlik beni bekliyordu şimdi Bodrum’da.
Bir arkadaşımın koy kıyısındaki iki katlı evinde gecenin sessizliği içinde mışıl mışıl uyuduktan sonra, günün ilk ışıklarıyla uyanıp Bodrum’daki maviliği ve beyazlığı gördüm. Pırıl pırıl güneş ışınları altında mavinin en iyi tonlarından rengini almış deniz ve iki katlı beyaz evler. Daha önce ‘Bodrum beyazı’ nı duymuştum, ama bu kadar çarpıcı ve etkileyici olabileceğini hiç düşünmemiştim. Bodrum’daki bütün koyları süsleyen evler hep iki katlı ve hepsi beyaz renkte. Ben Bodrum’un Güney’deki öteki tatil şehirleri gibi yüksek ve plansız yapılaşmaya kurban gittiğini sanıyordum. Önyargılı olduğum ortaya çıktı.
Halikarnas Balıklçısı Cevat Şakir’in Bodrum’u daha ilk saatlerde sizi etkisi altına alıyor. Cevat Şakir’in burayı neden sevdiğini ve sevdirdiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Bodrum’da telaşsızlık, biraz boş vermişlik, biraz iyimserlik ve yavaşlık size tatilde olduğunuzu anımsatıyor. Buradaki bütün yollar denize merhaba diyor. Yolun sonunda mutlaka bir koy kıyısı ve düzenli bir plaj ya da iskele var.
Toros Dağları eteklerindeki Bodrum ve koyları yaz aylarının sevgilisi bir yermiş. Kimi Bodrumlular buraları yaz aylarında genç bir kıza, kış aylarında ise gündelik elbiseleri içindeki bir kadına benzetiyorlar. Buradaki sohbetler, yaşanan aşklar insan olmanın bilincini berraklaştırıp, yaşamı çiçeklendirmek gerektiğini kasımpatıların beyazlığı ve fesleğenlerin kokusuyla anımsatır.
Nerdeyse şimdilerde bütün Türkiye’de yağmur yağarken Bodrum’a düşen güneş ışınları konukların denize girmesine Ekim ayının ortasında da izin veriyordu. Bodrum yakınlarındaki Gündoğan Koyu’nda ben de denize girdim ve saatlerce yüzdüm. Buradaki hotel ve benzeri yerler de iki katlı ve Bodrum Beyazı ile boyanmış. Kadığım plajın Cafe’sindeki bahçede mandarina ağaçlarından meyvemi kendim topladım. Kıyıda kendi iskelesi olan iki katlı çok iyi görünümlü bir hotel dikkatimi çekti. İçeri girip otelin yöneticisi Yasemin Tutal’dan adının Gliss Hotel olduğunu öğrendiğim bu yerle ilgili bilgi aldım. İki katlı bu hotelin bütün odaları denize bakıyor. Yılladır ben çok farklı yerlerde değişik hotellerde kaldım, Gündoğan Koyu kıyısındaki bu hotelin insan sağlığına yönelik hizmet anlayışıyla çok farklı yer olduğu kolayca anlaşılıyor. Seçilen mobilyalar, renkler ve sanat içerikli tablolar ve insan vücuduna yönelik sunulan hizmet, burası bana insan sıcağını temel bir değer olarak kabul eden ve uygulayan bir hotel olduğunu hissettirdi.
Bu bölgede gidip görmediğim yer bir Bodrum kalmıştı. Bu mevsimde her tarafta yer çok, sahillerde sıkışıklık yok, hizmet veren personelde telaş yok, kısacası kafayı dinlemenin tam yeri Bodrum. Şimdi kış hazırlığı başlıyor buralarda. Mandarina ağaçları oldukça cömert bu yıl, geçen hafta yağan yağmurlar da zeytin üreticilerini sevindiriyor.
Bu sabah gene güneşle uyandım Gündoğan’daki arkadaşımın yazlığında hem de karşı kıyıdaki yaşayanlarla. Güneş gene Akdeniz’in gümüş rengini mavileştiriyor önce. Dalgalar kıyıya vuruyor lodos esince. Rüzgara ayak uydurmuş bir o yana bir bu yana sallanan karabiber ağacının altında, güneşin deniz üzerinde bıraktığı yansımaları ve iki katlı evleri renklendiren ‘Bodrum Beyazı’nı seyrediyorum. Bodrum’daki yaşadığım birkaç gün bu izlenimleri bıraktı bende.
Sıkı dur Bodrum, gene geleceğim senin beyazını, mavini görmeye, Halikarnas Balıkçısı’nı ziyarete ve yaşamımı çiçeklendirmeye geleceğim.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.