Danimarka Uluslararası Eğitimler Enstitüsü’nün (DIIS) dış politika ve diplomasi alanındaki senyör analistlerinden Jakob Lindgaard, Türkiye’nin NATO-Rusya ilişkilerinden, Avrupa, AB, ABD ile olan ilişkilerine ve seçimlerden çıkacak sonuçlara kadar bir çok konuda analizini yaptı.
HABER.dk
Danimarka Ulusal Televizyonu DR’nin, internet sayfasında Türkiye’de 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekilliği seçimler öncesi geniş bir Türkiye ve seçim analizi yayınlandı.
DR’nin, Danimarka Uluslararası Eğitimler Enstitüsü’nün (DIIS) dış politika ve diplomasi alanındaki senyör analistlerinden Jakob Lindgaard ile yaptığı söyleşide, Türkiye’nin NATO-Rusya ilişkilerinden, Avrupa, AB, ABD ile olan ilişkilerine seçimlerden çıkacak sonuçlara kadar bir çok konu masaya yatırıldı.
Danimarka Uluslararası Eğitimler Enstitüsü’nün (DIIS) dış politika ve diplomasi alanındaki senyör analisti Jakob Lindgaard, “Biz Avrupalılar ve Batı için Türkiye, demokratik gelişme, ekonomi ve dış politika gibi üç temel konuda önemli bir ülke” diye başlıyor söyleşiye haftalık İngiliz dergisi The Economist’in, ‘Türkiye ve demokrasinin geleceği açısından 14 Mayıs’taki seçimler 2023 yılının en önemli seçimi’ olarak değerlendirmesine atıfta bulunuyor.
“Ülkenin yeni cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ya da Kemal Kılıçdaroğlu da olsa, Türkiye bölgesel güç olmaya ve bazı durumlarda da önemli bir küresel oyuncu olmaya devam edecek. Bu nedenle çıkacak sonuçlar Avrupa ve dünya için büyük anlam ifade ediyor” diyor.
NATO ve RUSYA ile İLİŞKİLER
NATO gibi bir ittifak için Türkiye’de kimin iktidarda olduğunun önemine dikkat çeken Jakob Lindgaard, “özellikle bu yıl tüm ülkelerin veto hakkına sahip olduğu savunma ittifakında Türkiye’nin nasıl önemli bir rol oynayabildiğini birlikte gördük. Her ne kadar Türkiye fazla karmaşık bir müttefik olmasa da, Erdoğan’ın Finlandiya ve İsveç’in ittifaka dahil edilmesini veto etmeyi seçtiğinde bunu yaşadık” değerlendirmesini yapıyor.
Jakob Lindgaard’a göre, Türkiye’nin NATO içinde sorunlar yaratması yeni bir şey değil, ancak hem Finlandiya hem de İsveç’in ablukası esas olarak Türk iç siyasetiyle ilgili.
“Erdoğan’ın İsveç’i dolaylı olarak terör örgütü PKK’yı desteklemekle suçlaması uluslararası siyaseti ve tüm NATO ittifakını de etkiledi” diyen Lindegaard, bunun Türkiye’nin belirli bağlamlarda uluslararası siyasette nasıl kilit bir rol oynayabileceğinin ve başkanlığı elinde bulunduran ittifak için neden önemli olduğunun iyi bir örneği olduğunu söylüyor.
Lindgaard, Türkiye’nin aynı zamanda hem Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hem de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile konuşabilen tek NATO ülkesi olduğunu, bunu da Erdoğan’ın avantaja çevirmeye çalıştığını belirtiyor.
Lindgaard, “Mesele Türkiye’nin daha çok Rusya yanlısı mı yoksa Batı yanlısı mı olduğu meselesi değil. Türkiye için bu, daha fazla bağımsızlık yaratmak için Rusya’yı Batı’ya ve Batı’yı Rusya’ya karşı oynamakla ilgili” diyor ve “Ayrıca, Erdoğan için şu anda ucuz gaz çok önemli, çünkü ekonomik bir baskı altında. Rus gazına ve enerjisine bağımlı olan Türkiye’nin Rusya ile iyi ilişkilerini sürdürmesi önemli” diye ekliyor.
TÜRKİYE-AVRUPA VE AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ
Jakob Lindgaard seçim analizinde, Türkiye’nin, kısmen Türkiye üzerinden Avrupa’ya yeni mülteci, göçmen akışını önleme anlaşması nedeniyle, yalnızca NATO ittifakında değil, aynı zamanda tüm Avrupa için önemli bir oyuncu olduğunu da vurguluyor.
Lindgaard, “Kemal Kılıçdaroğlu, şu anda Türkiye’de bulunan yaklaşık dört milyon Suriyeli mülteciyi ülkelerine geri göndereceğini söyledi. Mülteci sorunu ileriye dönük olarak farklı bir şekilde güncel olmaya devam edecek. Türk Dışişleri Bakanı Suriye ile mültecilerin ülkelerine geri dönüşleri konusunda görüşmek üzere çok yeni Moskova’ya gitti” diyerek göç sorununun analizini yapıyor.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusuna da değinen Jakob Lindgaard, AB’de Ukrayna’nın üyeliğinin tartışıldığını, ardından da Batı Balkanlar ile Moldova’nın gündemde olduğunu ifade ediyor.
Türkiye’de halkın, diğer ülkelerin öne alınıp Türkiye’nin sıranın gerisine düşürülmesine daha şüpheyle bakacaklarından şüphe olmadığnı belirten Lindgaard, “Türkiye’nin AB’ye katılım süreci yıllardır dondurulmasına karşın, muhalefetin cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, kazanması durumunda bu süreç üzerinde çalışmaya devam edeceğini söylüyor. Ancak izlediği dış politika ve AB’den çok uzak olması nedeniyle bu zor görünüyor”diyor.
Jakob Lindegaard, “Avrupa Komisyonu, aday ülkelerin dış politikası ile AB’nin dış politikası arasındaki örtüşmeye ilişkin tahminler yapıyor. 2007’de Türkiye ile AB’nin dış politikası arasında yüzde 97 örtüşme vardı. 2022’de bu sayı yüzde yedi örtüşmeye düştü. Erdoğan’ın iktidarda olduğu 15 yılda yüzde 90’lık bir düşüş var. Şüphesiz, Türkiye’nin dış politikasını yeniden yönlendirmesi Türkiye ile çalışmamızı, bölgedeki diğer ülkelerle ilişkilerimize göre daha karmaşık hale getirecektir” değerlendirmesinde bulundu.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ İLE İLİŞKİLER
Kağıt üzerinde ABD’nin, Türkiye’nin en önemli müttefiki olduğunu, ancak bu durumun iki ülke ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Joe Biden arasındaki ilişkinin inanılmaz derecede kötü olduğu gerçeğini değiştirmediğini söyleyen Lindgaard, “Kötü ilişkinin bir örneği, Joe Biden’ın Erdoğan’ı başkanlığından sadece dört ila beş ay sonra aramasıdır. Ve bunu, Ermeni soykırımını tanımaya niyetlendiğinden bir gün önce yapmasıdır” diyor.
Lindgaard’a göre Joe Biden’ın Erdoğan’a yönelik politikası onu olabildiğince yok saymak. Bu politika, hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler arasında destek buluyor.
Lindgaard, ”Şu anda Washington’da Türkiye’ye karşı sert bir tavır için geniş bir destek var ve Biden bunu takip ediyor” diyor.
Analist Lindgaard’a göre, güvensizlik her iki yöne de gidiyor gibi görünüyor. Son yıllarda Türkiye’de yapılan kamuoyu yoklamaları, ülke için en büyük tehditlerden biri olarak ABD görülüyor. Türkiye’deki siyasi yelpazede de bu var.
Lindgaard, ”Türkiye’de insanlar ABD’nin ülkeyi işgal edeceğini düşünmüyor, ama ABD’nin hiçbir zaman Türkiye’nin yanında yer almayacağı, her zaman ‘başkalarının yanında yer alacağı’ yönünde yaygın bir algı var. Bu nedenle Türkiye’de Amerika’ya karşı büyük bir güvensizlik var” açıklamasını yapıyor.
SEÇİM SONUÇLARI DEĞERLENDİRMESİ
Türkiye’deki seçimin sonucu; demokrasi, dış politika ve ekonomi açısından ne anlama gelecek yönündeki soruya Lindgaard, şu anda Türkiye hakkında iki tür analiz yapıldığını, bunlardan birinin muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun demokratik alternatif olduğuna inananlar olduğu ve sonra biraz daha şüpheci grubun bulunduğunu belirtiyor ve kendisini Lindgaard şüpheci gruba dahil ediyor.
Lindgaard, ”Türkiye’ye baktığınızda anlamanız gereken şey, meselenin güç sahibi olmak olduğu. Gücünüz varsa, kurumlarınız da var. Çünkü Türkiye’de tarafsız kurum yok. Bu yüzden gücünüz olmadığında doğru şeyleri söylüyorsunuz, buna demokrasi konuşması dahil” diyor.
Jakob Lindgaard, muhalefetin Batı’yı tatmin etmek için bir yıl önce ’Hayır’ dedikleri İsveç’in NATO üyeliğine ’evet’ diyebileceğini örnek gösteriyor.
Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının demokrasi adına bir zafer olacağını ve bunun Türkiye’yi daha batılı bir istikamete taşıyacağının göz ardı edilemeyeceğini ifade eden Lindgaard, ”Ancak sağlıklı dozda şüphecilik için neden var” diye tamamlıyor söyleşiyi.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.