Daha güçlü rüzgâr, daha temiz enerji ve sürdürülebilir gelecek için mühendislik harikası türbinler denizlere kuruluyor

Malmö Köprüsü’nden deniz üstü rüzgar çiftliğine bir bakış. – Foto: Abhiram Vinod.
Sıla AS
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde makine mühendisliği eğitimi alırken, rüzgâr enerji sistemlerinin sadece Urla’da arabayla geçerken gördüğüm rüzgâr türbinlerinden çok daha fazlası olduğunu keşfettim. Deniz üstü rüzgâr türbinleri, yüzen rüzgâr türbinleri, dikey eksenli rüzgâr türbinleri…
Alışageldiğimiz, karada gördüğümüz türbinlerden çok farklıydılar. Üstelik bunlar sadece konsept olarak farklı türbinlerdi. Karada gördüğümüz rüzgâr türbinlerinin bile kendi içinde birçok farklı büyüklüğü ve tasarımı vardı. Her şey inanılmaz derecede karmaşıktı ve bir o kadar da büyüleyiciydi. Görünen o ki, bu sektörde öğreneceğim daha çok şey vardı.
Daha da derine indiğimde, bu sistemlerin yalnızca bir mühendislik harikası olmadığını, birçok disiplinin aynı anda çalışarak bu yapıları oluşturduğunu fark ettim. Bu, büyük bir takım işiydi. Malzeme mühendislerinden kontrol mühendislerine, aerodinamik uzmanlarından geoteknikçilere, lojistik uzmanlarından çevre bakanlıklarına kadar geniş bir ekibin emeğiyle hayata geçiyordu.
Bunu düşündüğümde, rüzgâr türbinlerini bir taşla iki kuş vurmak gibi görüyorum: Hem temiz enerji üretmek için hem de dünya çapında büyük bir istihdam sağlamak için mükemmel bir fırsat. Ama bu, başka bir yazının konusu olsun.
Lisans yıllarımda, ilk kez deniz üstü rüzgâr türbinlerinin fotoğrafını gördüğümde, bunun gerçek olabileceğinden şüphe duymuştum. Nasıl yani, türbinleri denizin üzerine mi dikiyorlardı? Daha sonra öğrendim ki, dünyanın ilk deniz üstü rüzgâr türbini 1991 yılında Danimarka’nın Vindeby bölgesinde inşa edilmişti (WindEurope, n.d.).
O zamandan itibaren özellikle Avrupa’da bu teknolojinin örnekleri hızla yayılmaya başlamıştı. Bu şekilde, Danimarka’da yürütülen projelerden ve inovasyonlardan ilk defa haberim olmuştu. Bu projeler ve inovasyonlar yıllar sonra beni Danimarka Teknik Üniversitesi’ne rüzgar enerjisi yüksek lisansını yapmaya teşvik edecekti.
Peki, gerçekten nasıl kuruluyordu bu sistemler, elektriği denizin içinden nasıl evlerimize ulaştırıyorduk ve en önemlisi, neden deniz üstünde kurulan rüzgâr türbinlerine ihtiyacımız vardı? İlk başta kulağa biraz çılgınca gelebilir ama işte tam da burada mühendislik devreye giriyor!
Öncelikle, rüzgâr türbinlerini deniz üstüne kurmamızın en önemli sebebi, denizde rüzgârın çok daha güçlü ve istikrarlı olması. Karada rüzgâr, binalar, dağlar veya ağaçlar gibi engellere takılarak hız kaybederken, denizde bu tür engeller olmadığından çok daha yüksek verim elde ediliyor. Üstelik türbinler, yerleşim alanlarından uzak olduğu için gürültü ve görsel etki gibi dezavantajları da en aza indiriyor.
Peki, bu devasa yapılar nasıl denizin ortasına yerleştiriliyor? Deniz üstü rüzgâr türbinleri, deniz tabanına çelik ya da beton temellerle sabitlenerek inşa ediliyor. Türbinin alt kısmı, denizin içine çakılan devasa monopil ya da kafes yapılı temellerle destekleniyor. Bu sağlam temeller, dalgalar ve rüzgâr ne kadar sert olursa olsun türbinin yerinde kalmasını sağlıyor.
Elbette, denizin ortasında böylesine büyük yapıları inşa etmek kolay değil! Önce devasa parçalar karada üretiliyor, sonra özel gemilerle kurulum yerine taşınıyor. Ardından vinçler kullanılarak türbinler tek tek monte ediliyor. Tüm bu süreç mühendislik ve lojistik harikası diyebileceğimiz bir iş birliğiyle yürütülüyor.
Peki, türbin çalışmaya başladıktan sonra üretilen elektrik nasıl karaya ulaşıyor? İşte burada deniz altı kabloları devreye giriyor! Türbinlerden çıkan elektrik, okyanus tabanına döşenen
yüksek gerilimli kablolar aracılığıyla karaya taşınıyor ve oradan da şebekeye bağlanarak evlerimize kadar ulaşıyor.
Tüm bunlar kulağa harika geliyor ama hâlâ bir sorun var: Maliyet! Deniz üstü rüzgâr türbinleri, karadakilere göre çok daha pahalı. Kurulumu zor, bakımı zahmetli ve açık deniz koşulları ekipmanları daha hızlı yıpratıyor. Ama teknoloji geliştikçe bu maliyetler de hızla düşüyor. Hatta bazı ülkelerde deniz üstü rüzgâr enerjisi, fosil yakıtlardan bile daha ucuz hale gelmeye başladı (AA, 2022)!
Sonuç olarak, deniz üstü rüzgâr türbinleri hem daha fazla enerji üretiyor hem de karbon emisyonlarını azaltarak temiz bir geleceğe katkı sağlıyor. Üstelik bu alandaki inovasyonlar o kadar hızlı ilerliyor ki, yakın gelecekte okyanuslarda devasa rüzgâr çiftlikleri görmemiz hiç de uzak bir ihtimal değil!
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.